yalnız gezer oldun, söyle bi' ne buldun?

74 11 6
                                    

travmalarla dolu bir hayata sahip değildim, mutlu bir çocukluk geçirmiştim; annem ve babam dünya tatlısı insanlardı. küçük bir kız kardeşim vardı bir de: birlikte makyaj yapar, elbiseler, etekler giyer, renk renk ojeler sürerdik. eğitim hayatımda şanslı bir şekilde hiç zorbalığa da uğramamıştım, tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin gözdesiydim. iş hayatımda ise gayet başarılı bir adamdım ben, sevilirdim ve işimi iyi yapardım. sevgilimle aram da çok, çok iyiydi. sorunsuz denecek bir ilişkimiz vardı çünkü bir sorun olduğunda ortak noktaya varıp çözmeyi bilirdik her şeyi.

anlayacağınız, hayatımda her şey gayet iyiydi ve beni görmezden gelen sevgilimin hareketlerine alışabilecek ya da bu davranışlarını yadırgamayacak bir kişiliğe sahip değildim. buna alışamıyordum çünkü hayatımın hiçbir anında böylesine bir şekilde görmezden gelinmemiştim. özellikle de jeongguk tarafından. ayrıca, alışmam gereken bir mesele de değildi ancak bu süreç bir aydır devam ettiği için ve hiçbir şekilde hiçbir şey değişmediği için alışmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. çünkü bu evden gitmeyi aklımın ucuna bile getiremiyordum. insan evinden gidemezdi zaten değil mi?

jeongguk'tan gidemezdim ama buna alışamazdım da. beni bir şekilde affetmesi ve bu şeye son vermesi gerekiyordu. ama benimle hiç konuşmuyorken bu nasıl olacak hiç bilmiyordum.

üzüntüden ölünebilirdi belki de. ilk örneği ben olacaktım.

jeongguk uyuyordu, sabahın 8'iydi henüz. alarmının çalmasına on beş dakika kadar vardı, işe gidecekti. ben ise sabaha kadar uyuyamayıp onu izlemiştim ve şimdi de yüzüne bir sürü öpücük bıraktıktan sonra mutfağa gelerek ona kahvaltı hazırlamaya başlamıştım. kahvaltı yapmaya bayılırdı jeongguk, sabahları en enerjik olduğu zamanlardı. bir ay öncesinde sürekli birlikte kahvaltı hazırlardık ya da benim eğer uykuculuğum tutarsa o bana kendi elleriyle bir şeyler hazırlardı. tartıştığımız günün sabahında hep yatağa kahvaltı getirirdi. onun özürü buydu çünkü. işte şimdi ben de böyle yapmak istemiştim. belki affederdi ya da konuşurdu benimle. yüzüme baksa da yeterdi. çok bir şey istemiyordum gerçekten.

içerden takırtılar geldiğinde kafamı uzatıp odamıza baktım. uyanmıştı, yatak boştu, muhtemelen banyoya girmişti. o gelmeden her şeyi tamamlamak için hızlanarak masanın üzerini eksiksiz bir şekilde donattığımda kapının aralığından üzerini değiştirdiğini gördüm.

çok gergin ve heyecanlı hissediyordum. en sevdiği şeyleri yapmıştım, havuç suyu bile sıkmıştım. eğer beni affettiğini söylemezse bu kırılmış kalbimi geri nasıl toparlar hiç bilmiyordum.

masanın başında dikilip tırnaklarımı kemirirken adım sesleriyle başımı kapıya çevirdim. takım elbise giydiği bedeniyle birlikte içeri girdiğinde birkaç saniye masaya baktı, ardından ben sandalyeye oturmasını beklerken buzdolabına yöneldi. büsbüyük bir hayal kırıklığıyla ona bakarken buzdolabından çıkardığı yeşil elmayı yıkayıp ısırarak yemeğe başladı ve gitti. çıktı evden.

ne ona hazırladığım şeyleri yedi, ne yüzüme baktı, ne benimle konuştu, ne de affetti.

yalnızca görmezden geldi ve gitti.

ben ise kapattığı kapıya bakarak yere çöktüm, titreyen bedenimle birlikte orada saatlerce ağladım. kaybettiğim jeongguk'a, sevgilime.

gerçekten anlayamıyordum. neyi yanlış yapıyordum, nerede bir hatam vardı bir aydır yüzüme bakmayacak kadar? artık benimle konuşmaması bile canımı o kadar acıtmıyordu, yüzüme bakmaması kadar.

belki de... bu ihtimali hiç düşünmek istemiyorum ama aldatıyor olabilir miydi? aklıma bundan başka hiçbir şey gelmiyordu. düşünmekten kafayı yiyecek gibiydim. başka biri gerçekten olabilir miydi?

bunun ufacık bir ihtimali bile parmak uçlarımı karıncalandırmaya yettiğinde, eğer gerçekse ne yapacağımı bilemedim. hayatımın hiçbir anında jeongguk'u kaybedeceğim için bu kadar korkmamıştım belki de. bunu değiştirebilmek için elimden bir şey gelmiyor olması ise kafamı duvarlara vura vura ağlama isteğimi körüklerken o akşam jeongguk eve gelene kadar oturduğum yerden kımıldayamadım.

80✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin