Bir arkadaşımın tavsiyesi ile Morgue Sokağı Cinayetleri'ni okuyacaktım. Kitabı ararken sert bir şekilde biri bana çarptı. Kim çarptı diye bakarken yere düşen kitabını alan genci gördüm. Hemen özür diledi. Sinirli bir nefes alışverişi vardı. Masalardan birine geçti ve önüne kitabını açtı. Onu izlerken ellerim raflarda kitabı arıyordu. Elleriyle saçlarını karıştırırken ona baktığımı farketti. O an kitabı elimle değil gözümle aramam gerektiğini düşünerek önüme döndüm. Kitabı bulunca oturacak bir yer aradım ama boş masa yoktu. Tanımadığım bir kızın yanına geçmek zorunda kaldım. Kitaba başlayacakken bir kez kızın ne okuduğuna bakmak istedim. Kız kitap yerine bana çarpan oğlanı bakıyordu.
"Onu tanıyor musunuz?" diye sordum fısıltıyla.
" Sinirli gözüktüğü için yanına gidip gitmemekte kararsız kaldım."
"Anladım."
Kız kitabına döndü. Ben ise siyah saçlı genci izlemeye devam ettim. İlgi çeken bir tipi vardı, konuşma isteği uyandırıyordu fakat daha fazla sapık izlenimi vermek istemediğimden önüme döndüm.
Dışardaki sağanak bitene kadar kütüphanede kalmak zorundaydım. Kitabı bitirdim. Şuan sadece boş boş oturuyordum. Arada onu izliyor, bana baktığında ise önüme dönüyordum. Vakit böyle geçiyor ama yağmur dinmiyordu. Her ne kadar hoş bir hava da olsa bu kadar uzun sürmesi ve yarım saate kütüphanenin kapanacağı gerçeği korkutuyordu. Önümde bitirdiğim kitapla bakışmaktan vazgeçip kitabı yerine koydum. Sürekli oturmak sıkıcı geliyordu. Yavaş adımlarla oturduğum yere geldim. Bir kez daha ona bakmak için döndüğümde ayağa kalkmış gitmeye hazırlanıyordu. Kapının önüne geldiğinde şemsiyesini açtı ve bana döndü. Şemsiyesini geri kapatıp yanıma yaklaştı.
"Biraz sonra kapanacak. Evine bırakabilirim."
Düzgün bir cevap vermek yerine kelimeleri gevelediğimden kabul ettiğimi varsaydığını söyledi ve gülümseyerek kapıya döndü. O şemsiyesini açıp çıkarken nihayet oturduğum yerden kalkıp yanına gidebildim.
Gök gürültüsü ve yoğun yağmurun sesinden dolayı sesimizi yükselterek konuşmamız gerekiyordu ve sesimi yükselterek ismini sordum.
"Adınız nedir?"
"Fyodor Dostoyevski. Sizinki nedir efendim?"
"Dazai Osamu."
Yürümeyi durdurdu. Elini uzattı, memnun olduğunu belli etmek için. Bu kibar davranışları benim için fazla etkileyiciydi. Bekletmeden elini sıktım. Eli kuru, yumuşak ve fazla soğuktu.
"Bugün size çarptığım için tekrardan özür dilemek isterim. İşverenimle ufak bir tartışmamız oldu bu yüzden biraz sinirliydim. Ve bir de belirtmek isterim ki okuma zevkiniz harika."
"Teşekkür ederim ve kesinlikle önemli değil. Normal bir durum."
"Bana bakmanız bir sorun varmış gibi hissettirdi."
Mahcup bir şekilde gülümseyip ellerimle saçlarımı karıştırdım. "Çarptığınız için değildi. Açıkçası tarzınızı vesayle ilgi çekici bulduğum için sizinle nasıl konuşacağımı düşünüyordum."
"Ah, yanlış anladığım için kusura bakmayın. Bugünü size hoş bir barda telafi etmeme izin verin."
İçimden, ilk günden yatak planlarımı var diye düşünüyordum ki karşımdaki insanın kibar duruşuna bir kez daha bakarak sadece benim fesat düşüncelerim olduğunu farkettim.
Teklifini reddetmedim. Gerçekten hoş bir barda bir şeyler ikram ederken sohbet ettik ve vakit geçirdik. Çok kibar bir şekilde konuşuyor, arada tatlı bir şekilde gülüyordu. Zevklerimiz o kadar uyuşuyordu ki, sanki Tanrı onu karşıma ruh eşim olarak çıkarmıştı. Hayatımda gördüğüm en etkileyici insandı.
Günün sonunda ayrılmadan önce numaralarımızı verdik ve böylece ikimizin hayatı başladı.
Ve şimdi sevgililiğimizin 4. yılındayız. Ona sahip olmak, bana dünyaya sahipmişim gibi değil, evrene sahipmişim gibi hissettiriyor. Sürekli bana o kitabı öneren arkadaşıma teşekkür ediyorum. Kitabı ise evimizin girişine yerleştirdim. Her şeyimiz böyle başladı.
Bu ruh eşleri artık tamamen birbirlerinin eşleri.
YOU ARE READING
Hey Lover|Fyozai
FanfictionThat's how we met. Biz böyle tanıştık. Story have 2 languages. (Tr and Eng) Hikaye 2 dile sahip. (Tr ve ing)