505: Kötü davrandığı halde vazgeçilmeyen sevgiliye söylendiği ifade edilebilir.
Akşam saatlerine bayılıyorum. Serin, güneşin batışını izleyebiliyorum ve en önemlisi; bisiklet sürmek için en güzel saat.
Havuzdan çıkıp doğrudan duşa girmiştim, çiçek kokulu şampuanım tüm banyoda kendini hissettiriyordu. Duştan çıktıktan sonra, dolabımdan kısa şortumu ve basic beyaz tişörtümü üstüme geçirdim.
Çantama cüzdanımı koydum ve kulaklığımı telefonuma bağlayıp telefonu çantama attım, spor ayakkabılarımı giydim ve bisikletime yöneldim, annemin sesini duymamla durdum;
"Işık çok geç kalma, tamam mı?"
"Tamam annecim, en geç 1,5 saate gelirim."
Öpücük atmasıyla ona karşılık verdim ve kulaklığımı takıp müziği başlattım;
Teoman- Serseri
Şarkı bitene kadar eşlik etmiştim, nedensiz bir şekilde bisiklet sürerken Teoman dinlemek aşırı gaza getiriyordu.
Ve şarkı bitti, ritminden tanıyamadığım şarkıyla kaşlarımı çattım; sözlerinin girmesini bekledim.
Arctic Monkeys- 505
Hüzünlenmeme ve 8. Sınıfı hatırlamama neden olan bu şarkının çalmasıyla moral bozukluğuyla sürmeye devam ettim, her sözü aklıma getiriyordu;
Stop and wait a sec
When you look at me like that, my darlin', what did you expect?Evet, ben cidden aptaldım. Kendimi kaptırmış olmalıyım ki kuma girdiğimi fark etmemişim, yere kapaklanmamla acıyla inledim. Önüme gelen saçlarımın arasından o tanıdık kemikli, uzun ellerini gördüm; Kuzey...
Saçlarımı geriye atıp ayağa kalkmam için uzattığı eli tuttum. Hala çok yakışıklıydı, kahverengi kabarık saçları, aynı renkte gözleri ve yanaklarındaki çilleriyle hala aynı Kuzey'di.
"Sana zarar gelmesine dayanamıyorum, dikkat et..."
"Canın çok yandı mı?"
"Sakar şey seni..."
"Işık?"
"E-efendim?"
"İyi misin, çok acıdı mı?"
Cevap verememiştim, boğazımda oluşan yumru buna engel oluyordu. Kafa salladıktan sonra bisikletimi kaldırdı ve yanına park etti, kendimi taşa bıraktığımda o da yanıma oturdu. Dizimi çok kötü sürtmüştüm ve fazlasıyla acıyordu, kendim üfledikçe canımın yanmasıyla gözlerimi sıkıyordum.
"Olmaz böyle bekle."
Bisikletteki suyu aldı ve yanımda duran peçeteye döktü, hafiften yanıma yanaşıp tek elini ellerimin arasına koydu;
"Acırsa sık, istediğin kadar sıkabilirsin. Sorun değil."
Ona hayranlıkla karışık şaşkınlıkla bakıyordum, bu kadar ilgili olmasına şaşırmıştım. Peçeteyi dizime bastırdığında kendimi sıktım ama elini sıkmaya kıyamadım, bir kez daha bastırdığında bu sefer eline tırnaklarımı geçirdim. Devam ettikçe kendimi sıkmam işe yaramıyordu, dudaklarımdan küçük bir hıçkırık firar ettiğinde pişmanlıkla peçeteyi çekti ve yarama üflemeye başladı.
"Çok özür dilerim dalin civcivi."
"Dalin civcivi..."
"Ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
505
Short StoryI'm going back to five oh five, it's a seven-hour flight or a 45 minute-drive...