Kafamı sıraya koymuş, alttan bakışlarla Taehyung'un oturduğu sırayı gözetlerken son ders zilinin çalmasını bekliyordum.Arada Taehyung benim ona baktığımı farkediyor ve o da bana bakıyordu. Tabii ben de o anki heyecan ile yüzüne bakamayarak gözlerimi kaçırıp kafamı diğer tarafa çeviriyordum. Çok fena utanıyordum anlayacağınız. Onunla göz göze geldiğimde de; onu gizli gizli izlerken de...
Son ders zilinin çalmasına çok az kaldığını aptal Namjoon'un bağırarak duyurması ile farkettim ve başımı hızlıca sıradan kaldırarak çantamı toparlamaya başladım. Bunu yaparken Taehyung ile göz göze gelmemeye, ona bakmamaya çalışıyordum. Zaten bugün onunla yeterince göz göze gelecektim, erkenden buna başlayıp utancıma utanç katmak istemiyordum. Kızardığımı erkenden farketmesin istiyordum. Çünkü daha bana karşı olan hislerini bile bilmiyordum. Bir kahve içmeye çağırdı diye benden hoşlanacak değildi; ben de ona direkt kendimi açacak değildim. Çok istiyordum aslında ona kendimi açmak, tüm hislerimi ortaya dökmek ama emin olamıyordum işte. Hep bir karamsarlık içindeydim. Ya beni reddederse? Ya benden hoşlanmıyorsa? Ya başka sevdiği varsa? Hep bu olumsuzluklar kafamda dolaşıyordu ve hiçbirini susturup da adım atma cesareti bulamıyordum kendimde.
Çantamı toparlamayı bitirdikten sonra zilin çalması ile hemen Taehyung'un masasına yönelecektim ki orada olmadığını farkettim. Hızlıca gözlerim etrafta onu aradığında kapının orada durduğunu gördüm. Bana bakarak eli ile aşağıyı işaret etti ve birkaç kez yaptığı gibi gülümseyerek gözden kayboldu.
Birkaç saniye öylece durdum ve yaptığı şeyi anlamlandırmaya çalıştım. Ben aşağıya birlikte ineriz diye düşünürken o, aynı sınıfta; yanyana olmamıza rağmen neden aşağıda buluşmayı istemişti ki? Benimle görünmek istemiyor muydu? Benimle birlikte olduğunu biririnin görmemesini mi istiyordu? Hayır, saçmalıyordum. Onunla neredeyse arkadaş bile değildik! Okul ortamında birlikte gözükmemek istemesi gayet mantıklı bir sebepti aslında. Bu hareketi biraz düşününce normal gelebilirdi, öyle de oldu.
Düşüncelerimden sıyrıldıktan sonra bizimkilere birkaç laf çarpıp veda ettim ve sınıftan çıktım. Arkamdan Jimin'in bana karşılık verdiğini; Namjoon'unun sevişmeden dönmeyin sözlerini ve Jin'in de onu kahvecide sevişilir mi aptal diye susturmasıni duydum en son.
Merdivenlerden hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde indim çünkü onu bekletmek isteyeceğim son şeydi. Okul kapısından da sonunda kendimi dışarı attığımda bakışlarım direkt demirliklerin oraya doğruldu ve onu gördüm. Yanında diğer sınıftan olduğunu tahmin ettiğim birkaç arkadaşı ile sohbet ederek gülüşüyordu.Keşke bana da bu gülümsemeni daha çok göstersen. Benim sana baktığımı görmeden, hissederek bana gülümsesen.
Benim ona baktığımı farketmiş olacak ki onun da gözleri benimkilerle buluştu ve arkadaşlarına sunduğu gülümseme kadar içten olmasa bile nezaketen yüzündeki gülümsemeyi bana karşı sürdürdü. Hiç olmazsa gülümsüyor dedim içimden. Eskiden olduğu gibi bana hiç bakmamazlık yapmıyor ya da göz göze geldiğimizde bakışlarını kaçırmıyordu. Bu bile benim için ufak bir ilerleme demekti. Demek ki kendimi ona sevdirebilmiştim.
Ben ona doğru hızlı ama bir o kadar da sabırsız adımlarla yürürken o ise arkadaşları ile vedalaştı. Yanına vardığımda bir elini ensesine koyarak diğer eli ile bana selam verdi. Ben de ona karşılık olarak çekingence bir selam verdim. Ah gerçekten, bunu yaparken bile yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum. Gerçekten, bu kadar utanılabikecek ne vardı ki bunda. Altı üstü bir selamdı. Onunsa benden çok daha rahat olduğunu görmem, beni sakinleştirmek yerine iyice strese sokuyordu neden bilmiyorum.
"Merhaba Jungkook! Üzgünüm, normalde sınıftan birlikte gideriz diye düşünmüştüm fakat arkadaşlarla bir konu hakkında konuşmam gerekiyordu."
diye açıkladı kendini okul sınırlarından çıkmış; kahveciye doğru ilerlerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Tempest | Taekook
FanfictionUfak bir esinti yorgun yüzüne çarptı. O hep Taehyung için yaşadı. Toz taneleri gözlerine daldı. Yüzünü saçlarının ardına sakladı. Fırtına onu savurdu. O kendini ince hırkasıyla avuttu. Fırtına sertleşti, onun kalbini deşti. O geçiştirdi fırtınayı; f...