jungkook çok parlaktı. gözleri, bana olan bakışları, tenimde gezdirdiği elleri... bana baktıkça ışıl ışıl hissediyordum. ilişkimizde beş yılı geride bırakalı birkaç ay olmuştu. üniversitenin ilk yılından beri süren beraberliğimizi kendi evimize çıkarak taçlandırmıştık, sevgilimle küçük ama tatlı bir evimiz vardı. okuldan sonra yeni bir rutinimiz olmuştu, jungkook istediği şirkette işe başlamıştı ve ben de evden çalışmaya devam ediyordum. çoğu zaman spora onunla beraber gidiyordum, tabii, amacım etrafında dolanıp onu baştan çıkarmak oluyordu genelde.
parlak sevgilim her ama her akşam işten çıktığı gibi aldığı çiçeği kapıyı açtığımda uzatırdı. bugün kapıyı açtığımda gözleri başka güzel parlıyordu. gamzeleri belirgindi, utangaç bakıyordu. bu sefer ellerinde her zamanki çiçek buketinin aksine kırmızı güller vardı ve harika kokuyordu. elleri belime sarıldı, derince dudaklarımı öptü. yanaklarım kızarmıştı ve bu çok alışmadıktı, ben bu ilişkinin utanmazıydım!
ellerimi yakalarının iki yanına koydum, hayali tozu silkeledim. onu daha da etkileyebilmek için dudaklarımı birbirine bastırıp bıraktım, hala daha bu taktiğime inanıyordu. beklediğim gibi gözleri dudaklarıma inmişti. eli hafifçe kalçama doğru ilerliyordu, işler tam da planladığım gibi gidiyordu. eline kendimi sürttüğümde gerilen kollarını hissetmiştim.
bingo. sevgilimi ağıma düşürmüştüm.
beni kapıya yaslamasının hemen ardından boynumu sertçe öpmeye başladı, o sırada ben de ensesindeki minik saçlarıyla oynuyordum. dişlerinin tenimi karıncalandıracak ısırışları aklımı başımdan alıyordu. boynumu daha da açıp ona alan tanıyordum, mesajımı aldığı gibi ısırdığı yerleri emiyordu. dudaklarımı fark etmeden ısırıp şişmesine sebep oluyordum, kaşlarım hafiften çatılmaya başlamıştı bile.
ellerimi saçlarından çekip geniş ve yapılı omuzlarına çıkardığımda jungkook çene hattımı öpüyordu. hafif hafif sıkıyordum, boynunu okşuyordum. sevgilim o kadar yapılıydı ki kendimi her an güvende hissediyordum sayesinde. ellerimi gezdirirken o da ellerimin küçüklüğünün farkına varıyordu, çok hoşuna gidiyordu. her zaman benim üstümde kurduğu etkiden çok hoşlandığını biliyordum. ara ara ona gücünü hissettiriyordum, çoğu zaman göğsü kabarık geziyordu bu yüzden.
kulağına doğru ismini inlediğimde yüzüme bakışları çevrildi, yanaklarını iki elimle kavradım. kendime doğru çekip derince dudağını öpmeye başladığımda onun da elleri belime kaymıştı. alt dudağımı öperken mırıltılar çıkarıyordu, ellerinin belimdeki sıcaklığı karnımın kasılmasına sebep olmuştu. ona daha iştahlı karşılık verdiğimde dillerimiz birbirini ezmeye çalışıyordu.
"jimin-ah", sesi derince ismimi sayıklamıştı dudaklarımız ayrıldığında. "hm, jungkook-shi," kısa kısa öpüyordum dudağını cevap beklerken, bazı öpücüklerim çenesine doğru taşıyordu. hissedebileceği en hafif şekilde dudaklarımı bastırıyordum, ellerimi ensesine tekrar çıkardığımda tüylerinin dikleştiğini hissetmiştim. yaramazca -jungkook bunu diyordu- kıkırdayarak konuştum, "jungkook-shi, efendim".
belimden kendine bastırıp dudağıma sert bir öpücük sonrası mırıldandı, "aklımı başımdan alıyorsun jimin-ah.".
"biliyorum sevgilim."
ayağıyla açık kalan kapımızı kapatıp beni kucağına çekti, ben de kollarımı boynuna sardım. birbirimizi aç bir şekilde öpüyorduk. ıslak sesler çıkıyordu, mırıltılar artmıştı, birbirimize doyamıyorduk resmen. nefeslenmek aklımıza bile gelmiyordu -ki nefeslenirken bile birbirimizi soluyorduk- , ben onun saçlarını çekiştirirken onun elleri kalçamı yoğuruyordu. sert bir şaplak ardından yüksek sesle inledim, dudaklarımız ayrıldığı için jungkook'un kaşları çatılıp mızmızlanarak bana baktı. o an kalbim milyonuncu kez tekledi, sevgilimin bana kızabileceği tek şey buydu. birbirimize sahip olmanın verdiği his içimi dolduruyordu.