bir; mağlubiyetin getirdikleri

1.6K 102 34
                                    

"şaka mı ya?"

sağ bacağıma saplanan ağrıyla yüzümü buruştururken bana endişeli gözlerle bakan emreye 'bir şey yok' dercesine elimi salladım.

"biliyorsun, mola vermekten zarar gelmez. zaten formundasın, bu kadar endişelenme."

emre'nin laflarına karşılık sıkıntılı bir nefes aldığımda, "bu maçların adı boşuna derbi değil, kendimizi zorlamalıyız. hayal kırıklığına yer yok." dedim.

başını sallamakla yetinen emre, elini uzattığında tutup ondan destek alarak ayağa kalktım.

yanımdan giden çocuğun ardından yavaş adımlarla peşinden ilerlerken sağ ayağımın kontrolünü yavaş yavaş yeniden sağlıyordum.

diğerleriyle beraber antrenmana devam ettiğimde uzun saatler sonrası jesus'un düdüğünü duymamla bittiğini anlayıp, yere çöktüm.

bedenim iflas edercesine ağrırken yarım saat, belki de bir saat çimlerde uzanıp gökyüzünü izledim. düşünceler zihnimi ele geçirirken dipsiz bir kuyuya düşmüşüm gibi gene çaresiz hissetmeye başlıyordum. daha fazla susmak bilmeyen düşüncelerime katlanamayacağımı anladığımda titrek bir nefes alıp en sonunda ayağa kalktım ve yavaş adımlarla soyunma odasının yolunu tuttum.

tek tük kişi kalmıştı artık, belki de sandığımdan daha uzun bir süre çimlerde kalmıştım. belirsizlikle soyunurken aklımı gene düşüncelerin ele geçirdiğinin farkında bile değildim.

dalgın bir şekilde kabinlerin olduğu yere gittiğimde vücuduma nüfus eden sıcak suyla rahatladığımı hissederken bir yandan da mayışıyordum.

bir an önce eve gidip uyumak istiyordum, böylelikle her şeyden asıl o zaman uzaklaşabilirdim.

-

her zaman olduğu gibi gerginlikten karnıma ağrılar girerken kusmamayı diliyordum.

asla aşamadığım bir şeydi, her kötü anımda vücudum kusmak için resmen ölüp bitiyordu. her zaman kötü ruh halinde olduğumu varsayarsak benim için çok büyük bir şanssızlıktı, kilomu korumakta kendimi bildim bileli zorluk çekmiştim.

her santimi aklıma kazınmış olan stadda soyunma odasına ilerlerken bakışlarım yerdeydi.

yanımdaki emre, alioski'yle sohbete dalmış bir şekilde yürürken beni fark etmiyordu. sanırım bunun için şükretmeliydim çünkü maçtan önce benim için endişelenmesini istemiyordum. zaten bir tek o vardı halimden anlayan, beni gerçekten önemseyen.

her ne kadar arkadaşlığımızın başında ondan uzak kalmak için türlü türlü uğraşlara girsemde şimdi iyiki diyordum. iyiki emre beni bırakmamış, arkadaş olmamız için uğraşmış.

onsuz her şeyin daha kötü olacağını bilmek emre'nin bendeki değerini fark etmemi sağlıyordu ve bu hayatta yapacağım son şey emre'yi üzmek olurdu.

ısınırken nihayet kendime gelmiştim, aynı zamanda her tarafımı heyecan kaplamıştı. bir an önce maçın başlamasını isterken taraftarın söylediği marşlar hepimizi gaza getiriyordu. sekteye uğramamızdan sonra bu maçı kazanıp taraftara hediye etmek, daha sonra gene lider fenerbahçe olarak devam etmek istiyorduk.

istiklal marşı ve maç için tekrar sahaya çıktığımızda mevkimde dururken sadece hakem'in düdüğünü bekliyordum.

kulaklarıma dolan sesle derin bir nefes alırken, ortak hedefimiz doğrultusunda canımız pahasına savaşmaya başladık.

pretty boy, ferdixabdulkerimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin