Finans Bilgilerini Neden Öğretelim?
1990 yılında en yakın arkadaşım Mike babasının kurmuş olduğu imparatorluğu devraldı ve doğrusunu isterseniz, babasından çok daha iyi bir iş çıkardı. Birbirimizi yılda bir-iki kez golf alanında görürüz. Mike ve karısının servetini aklınız almaz. Zengin babanın
imparatorluğu emin ellerde; Mike da yerine geçmek üzere kendi oğlunu yetiştiriyor, tıpkı babasının bizi yetiştirdiği gibi...
1994’te yaşım kırk yediyken emekli oldum, karım Kim de daha otuz yedisinde. Emeklilik çalışmamak anlamına gelmiyor. Kanma ve bana göre bunun anlamı, beklenmedik altüst edici kuralları
bertaraf etmek. Kısaca ister çalışırız, ister çalışmayız, ama servetimiz kendiliğinden katlanıyor, hem de enflasyondan
etkilenmeksizin. Özgürlüğün anlamı bu sanırım. Mal varlıklarımız kendi başlarına üreyecek kadar çok. Bir ağaç dikmekten farkı yok. Yıllarca sularsınız, derken gün gelir artık bir şey yapmanıza gerek kalmaz. Kökleri yeterince derinlerdedir. Ve ağaç size keyif verecek
gölgeyi sağlar.
Mike imparatorluğun başına geçmeyi seçti, bense emeklili olmayı.
Çeşitli gruplara konuşma yaptığımda, çoğu bana önerilenini ya da neler yapabileceklerini sorarlar. “Nereden başladık?” “Tavsiye edebileceğiniz bir kitap var mı?” “Çocuklarımızı nasıl
hazırlamalıyız?” “Başarıya giden yolun sırrı ne?” “Milyonlarca dolar nasıl kazanılır?” Bunlar bana, bir zamanlar okuduğum bir makaleyi anımsatır.
İşte şöyle:EN ZENGİN İŞADAMI
1923 yılında büyük liderler ve en zengin işadamlarından kurulu bir grup Chicago’da Edgewater Beach Oteli’nde bir toplantı yaptılar. Katılanlar arasında en büyük çelik şirketinin başındaki Charles
Schwab, dünyanın en büyük kamu hizmeti şirketinin başkanı Samuel
Instıll, en büyük gaz dağıtım şirketinin başı Howard Hopson, zamanın en büyük şirketlerinden International Match Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Ivar Kretıger, Bank of International
Settlements’m Başkanı Leon Frazier, New York Borsası Başkanı Richard Whitney ve önde gelen iki borsa spekülatörü Arthtır Cotton ile Jesse Livermore, Başkan Harding kabinesinin üyelerinden Albert
Fail da vardı. Yirmi beş yıl sonra yukarıdaki dokuz katılımcının sonu geldi: Schwab beş yıl boyunca borçla yaşadıktan sonra beş parasız öldü. Instıll yurdundan uzakta meteliksiz olarak bu dünyadan göçtü gitti. Hopson delirdi. Whitney ve Albert Fail hapisten yeni salıverilmişlerdi. Frazier ile Livermore intihar etti.
Bu adamların başına gerçekte ne geldiğini bilen olduğundan kuşkuluyum. 1923 tarihine bakarsak, 1929’daki Büyük Buhran ve piyasaların çöküşünü hazırlayan koşullar bu kişilerin yaşamlarını feci şekilde etkilemiş olmalı diye düşünüyorum. Vurgulanması
gereken nokta şudur: Bugün yaşadığımız dünyada biz onlardan çok daha büyük ve hızlı değişimlerden geçmekteyiz. Kanımca bundan yirmi beş yıl sonra bizler de onların yaşadıkları iniş çıkışlara paralel
patlamalar ve kırılmalar göreceğiz. Pek çok insanın en büyük servetleri olan eğitimlerine değil de paraya fazlasıyla odaklanması beni kaygılandırıyor. Bu kişiler esnek olmaya hazır, öğrenmeye açık olsalar, değişim doğrultusunda servetlerine servet katarlar. Ama eğer paranın sorunlarını çözeceğine inanıyorlarsa, kendilerini zor günlerin beklediğini söyleyebilirim. Sorunları çözen ve para üreten bilgidir. Finans bilgisi olmaksızın, para uçar gider.
Hayatta bunu anlamayı başaran kişi sayısı hiç fazla değil; önemli olan ne kadar kazandığın değil, elinde ne kadar para tutabildiğindir. Yoksulların lotaryadan çıkan paralarla birdenbire zengin olup sonra yeniden yoksulluk kıskacına düştüklerini duyarız. Milyonlarca dolar kazanır ve çok geçmeden başladıkları noktaya dönerler. Ya da profesyonel atletlerin yaşam öykülerine bakalım, daha yirmi dört
yaşındayken yılda milyonlarca dolar kazanır, oysa otuz dördüne geldiklerinde köprü altlarına yatıp kalkarlar. Bu satırları yazdığım gün gazetelerde bir yıl önce milyonlarca doları olan bir basketbol oyuncusunun öyküsü vardı. Oysa şimdi, arkadaşları, avukatı ve
muhasebecisinin tüm parasını aldığını iddia ediyor ve asgari ücretle bir oto yıkama işinde çalışıyor.
Henüz yirmi dokuz yaşında. Arabaları silerken şampiyonluk yüzüğünü parmağından çıkarmayı reddettiği için işten atılmış, öyküsü bu yüzden gazetelerde yer almış. İşten atıldığı için dava açmak üzere, baskı gördüğünü ve ayrımcılık yapıldığını iddia ediyor ve yüzüğünden başka hiçbir şeyinin kalmadığını söylüyor. O da elinden alınırsa yerle bir olacağından söz ediyor.
1997’de ansızın milyoner olan pek çok kişi tanıyorum. 20’li yılların patlamasına yeniden döndük. İnsanların giderek daha da zenginleşmesinden memnun olmama rağmen, uzun vadede önemli olan, ne kadar para kazandığın değil elinde ne kadar para tuttuğun ve bunu kaç kuşak koruyabildiğindir.
“Nereden başlayayım?” ya da “Kısa sürede nasıl zengin olabilirim?” diye soranların benden aldıkları yanıt onları hayal kırıklığına uğratıyor. Söylediklerim, yıllar önce ben henüz küçük bir çocukken zengin babamın bana söylediklerinden farklı değil. “Zengin olmak istiyorsan, fınans bilgisine sahip olmalısın.”
Ne zaman bir araya gelsek bu düşünceyi aklıma sokmaya çalışırdı. Dediğim gibi, eğitimli babam kitap okumanın önemini vurgularken, zengin babam fınans konusunda uzmanlaşmak
gerektiğinden dem vuruyordu.
Empire State Binası’nı inşa edeceksen, ilk yapman gereken derin bir çukur kazmak ve güçlü bir temel atmaktır. Taşrada bir ev yapacaksan, 15 santimetre kalınlığındaki beton işini görür. Çoğu
insan zengin olma yolunda ilerlerken Empire State Binası’nı 15 santimetre kalınlığında beton ile inşa etmeye kalkıyor.
Tarım döneminde kurulmuş olan okul sistemimiz hâlâ temelsiz ev inşaatları olabileceğini savunuyor. Evlerin yerleri hâlâ toprak. Dolayısıyla çocuklar okuldan mezun olduklarında fınansal temelden
yoksun kalıyorlar. Günün birinde, taşrada uykusuz ve gırtlağa kadar borç içinde yaşadıkları “Amerikan rüy'ası”nda maddi sorunlarına çözüm bulmanın tek yolunun bir an önce zengin olmak olduğuna karar verirler.
Gökdelen inşaatı başlar. Hızla ilerler, çok geçmeden Empire State Binası yerine Taşra Eğri Kulesi belirir. Uykusuz geceler geri gelir.
Mike’la ben yetişkinlik yıllarımıza geldiğimizde, ikimiz de seçeneklerimizi gerçekleştirebilme olanağını bulmuştuk, çünkü daha küçük yaşta güçlü bir fınansal temel yaratmak gerektiği bize
öğretilmişti.
Muhasebe belki de dünyanın en sıkıcı konusu. Aynı zamanda çok kafa karıştırıcı da denebilir. Ne var ki eğer zengin olup bunu uzun süre korumak istiyorsan, en çok önem ver men gereken konudur muhasebe. Sorun şu: Sıkıcı ve kafa karıştırıcı bu konu çocuklara nasıl öğretilir? Yanıtı basit: Basitleştirerek.
Öğretmeye çizimlerle başlanmalıdır.
Zengin babam Mike’la benim için sağlam bir fiııansal temel atmıştı. Henüz çocuk olduğumuzdan, bize öğretmek için basit bir yöntem buldu. Yıllarca çizimler yapıp sözcüklerle anlatmaktan başka bir bilgi vermedi. O basit çizimleri, jargonu, para hareketini kolayca anladık; ileriki yıllarda zengin baba işin içinde rakamları da kattı. Bugün, Mike çok daha karmaşık ve kapsamlı bir muhasebe analizi geliştirmek zorunda. Bir milyar dolarlık bir imparatorluğu yönetiyor. Benimki o kadar karmaşık değil, çünkü
imparatorluğumun boyutları daha küçük, ama ikimiz de aynı basit temelden geliyoruz. Daha sonraki sayfalarda Mike’ın babasının önümüze koyduğu çizimleri siz de göreceksiniz. Basit olmalarına rağmen o çizimler iki küçük oğlan çocuğunun sağlam ve derin bir
temel üstüne büyük bir servet inşa etmelerine kılavuzluk etmişti.
Birinci Kural: Pasif ve aktif arasındaki farkı bileceksin ve paranı aktiflere yatıracaksın. Zengin olmak istiyorsan, tek bilmen gereken bu. Birinci kural kulağa çok basit gelebilir, gelgeldim pek çokları bu kuralın ne kadar önemli olduğunun farkına varmazlar. Bir pasif ve bir aktif arasındaki farkı bilmediklerinden maddi açıdan cebelleşir dururlar.
“Zengin kimseler aktifi ele geçirir. Yoksul ve orta sınıftan olanlar pasife yönelir, çünkü onları aktif sanır.”
Zengin baba Mike’la bana bunu açıkladığında dalga geçtiğini düşünmüştük. Buluğ çağının eşiğinde iki velet olarak zengin olmanın sırrım beklerken aldığımız yanıt bu olmuştu. Söyledikleri bize o kadar basit gelmişti ki üzerinde uzun süre düşündük.
“Aktif nedir?” diye sormuştu Mike.
“Şimdilik buna kafa yormayın,” demişti zengin baba. “Fikri benimseyin yeter. Basitliğini içinize sindirirseniz, hayatta bir planınız olur ve maddi yönden sıkıntı çekmezsiniz. Kolay aslında; işte bu yüzden pek çok insanın gözünden kaçıyor.”
“Yani bize şunu mu söylüyorsunuz, bilmemiz gereken aktifin anlamını bilmek ve ondan edinmek, sonra zengin mi olacağız?” demiştim ben de.
Zengin baba başını sallamıştı. “O kadar basit.”
“Madem o kadar basit, neden herkes zengin değil?”
Zengin baba gülümsemişti. “Çünkü aktif ve pasif arasındaki farkı bilen yok.”
“Büyükler nasıl bu kadar aptal olabilir?” diye sorduğumu hatırlıyorum. “Bu kadar basitse, bu kadar da önemliyse, neden bu gerçeği bulup çıkarmıyorlar?”
Aktif ve pasif varlıkların ne olduğunu bize anlatması zengin babanın birkaç dakikasını almıştı.
Yetişkin bir insan olarak, öteki yetişkinlere bunu anlatmada ben
zorlanıyorum. Çünkü yetişkin insan daha akıllı olur. Çoğu kez yanıtın basitliği yüzünden insan önemini gözden kaçırır, bunun da nedeni yetişkin insanların farklı eğitim görmüş olmaları. Onları
eğitenler de eğitim görmüş başka profesyoneller, örneğin bankerler,
muhasebeciler, emlak komisyoncuları, hesap uzmanları vb. İşin zorluğu, yetişkinlerden öğrendiklerini unutmalarını söylemekten ya da yeniden çocuk olmalarını istemekten kaynaklanıyor. Zeki yetişkinler basit anlatımlara kulak vermeyi küçük düşürücü görür.
Zengin baba ABO ilkesine inanırdı — Aptalca Basit Olsun. Bundan dolayı, biz iki velet için her şeyi basite indirgedi; finans bilgilerimizin bu kadar sağlam bir temele oturması buradan kaynaklanır.
Kafa karıştırıcı yanı ne miydi? Bu kadar basit şeyler nasıl bu kadar akıl almaz olabiliyordu? Bazıları niçin aktif diye pasifi satın alıyordu? Soruların yanıtı temel eğitimdeydi.
Biz ‘fınans bilgileri’ değil de ‘bilgi’ kelimesine odaklanırız. Bir varlığı aktif ya da pasif olarak tanımlayan sözcükler değildir. Aslında, kafanızı daha da karıştırmak isterseniz, sözlüğü açıp
“aktif’ ve “pasif’ karşılıklarına bakın. Verilen tanım iyi eğitilmiş bir muhasebeciye gayet güzel gelebilir, ne var ki sıradan bir insan hiçbir şey anlamayabilir. Biz yetişkinler hiçbir şey
anlamadığımızı itiraf edemeyecek kadar gururluyuzdur.
Çocukken zengin baba bize, “Aktif varlığı açıklayan sözcükler değil, rakamlardır,” demişti. “Eğer rakamları yorumlayamazsanız, aktif varlıkla yerdeki çukur arasındaki farkı bile anlayamazsınız.”
“Muhasebede,” diye açıklamıştı, “önemli olan rakamlar değil, rakamların dilini anlamaktır. Tıpkı sözcükler gibi. Önemli olan sözcüklerin kendileri değil size anlattıklarıdır.
“Çoğu insan okur ama fazla bir şey anlamaz. Buna oku duğunu anlama denir. Okuduğunu anlamayla ilgili hepimiz farklı yeteneklere sahibiz. Örneğin, geçenlerde yeni bir VCR aldım. Yanında da nasıl programlanacağını anlatan bir kullanma kılavuzu vardı. O cuma akşamı yayınlanacak olan televizyon programını kaydetmek istiyordum. Kılavuzda yazanları okuyup anlamaya çalışmaktan deliye döndüm neredeyse. Hayatımda hiçbir şey VCR programlamak kadar zor gelmemişti bana. Kılavuzda yazanları
okuyordum okumasına, gel gör ki tek kelimesini anlamıyordum. Sözcük tanımada pekiyi alırım, ama kavramada zayıf düzeyindeyim. Kimileri de finans terimleri konusunda böyledir.
“Zengin olmak istiyorsanız, rakamları okuyup anlamanız gerek.” Bu sözü belki de bin kez duymuştum zengin babadan. Bir de şunu duymuştum hep: “Zenginler aktif edinir, yoksullar ve orta sınıf pasifleri.”
İşte bir aktif ile bir pasif arasındaki farkı anlatmanın yöntemi: Pek çok muhasebeci ve fınans uzmanı bu tanımlamaları kabul etmiyor, oysa bu basit çizimler iki küçük çocuğun güçlü finans temelinin başlangıç noktasını oluşturdu.
On iki yaşma gelmemiş çocuklara öğretirken zengin baba elinden geldiğince çizimlere başvurmuş, sözcüklerden olabildiğince uzak durmuş, yıllarca rakamlara yer vermemişti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zengin Baba Yoksul Baba
Science FictionRobert Kiyosakinin eseri... Zengin olmak yolunda en iyi kitap