Küçük kardeşimle hazırladığım yemekten sonra abilerim ve kardeşimle akşam yemeğimizi yiyorduk ve tuhaf bir şekilde herkes sessizdi. Abim sanki yiyeceklerini bitirmiş gibi peçete ile ağzını sildikten sonra konuşmaya başladı. Yemek masasındaki birçok kişinin dikkatini çekmişti o an. "Çocuklarla bu akşam bir yere gideceğiz." Bana bakarak söylemişti bunu.
"Bana mı diyorsun?"
Kafasını salladı aşağı yukarı. "Evet, Seungmin."
"Ben de geleyim."
Kardeşlerimden Felix konuştu, "Tzuyu'nin doğum günü partisine gideceğiz Seungmin."
Tzuyu'den hoşlandığım için ona güzel bir şekilde çıkma teklifi ettiğim ve sınıfımızdaki enayilerin üzerimde çiğ yumurta kırdıkları günü hatırladım. Arkama yaslandım bir nefes vererek. "Ne yani, onun önünde rezil oldum diye sizinle gelemez miyim?"
"Ah gel tabii de, sen rahat etmezsin diye öyle dediler, hyung." Dedi Jeongin.
Gözlerimi devirdiğimde Changbin hyung konuştu. "Gelmeni aslında istemiyoruz, Seungmin. O çocuklar yine orada olacaklardı, Tzuyu'nin arkadaşları sonuç olarak. Ve ben onlarla aynı ortamda bulunmanı istemiyorum. Doğum gününü kutlayıp hediyesini vereceğiz be biraz oturup döneceğiz. Gidip gelme ile bir saat sürer."
"İyi gidin, öyle yerleri sevmem zaten. Ona mutlu dileklerimi iletirsiniz."
Tabağımla masadan kalktım. "Afiyet olsun."
Ben masadan kalkmış ve mutfağın hemen yanındaki merdivenlerden üst kattaki odama çıkarken fısıldaştıklarını duydum. Abartacak bir durum yoktu ortada. Her zaman her şeyi abartmayı çok seviyorlardı.
Sinirlerim bozulmuştu ve canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Masamın başına oturdum ve telefonumdan bir müzik açıp telefonu bir kenar bırakıp dolabımı açtım. Dolabımın içindeki eşyaları düzenlerken pencereden bir ses duydum. Kafamı pencereye çevirdiğimde sırtı dönük birini gördüm pencere önünde. Çömelmiş bir şekilde sırtını pencereye yaslamıştı. Gülüp müziği kapattım ve pencereyi açtım. "Burada ne işin var?"
Chris, kendisi iki yıldır benim herkesten gizlediğim bir arkadaşım. Sürekli yanıma ben dışarıdayken bu tuhaf siyah, beyaz kostümü ile geliyordu. Kendisine de Channie diyordu, ne tuhaftı. Beni tacize uğratan çocukları hastanelik eden tatlı bir arkadaştı.
Yatağıma atlarken güldü. "Seni görmek istedim ve dedim ki neden onu görmeye gitmiyorum ki? Ancak yarım saat kadar sonra gitmem gerekecek. Vaktimiz olduğu kadar vakit geçirelim. Hadi bugün neler yaptığını anlat bana."
Hızlı bir şekilde hevesle konuşurken uzanıp ellerimi tutmuştu. Gülümseyerek onu dinlemiştim. "Bugün pek bir şey yapmadım.. Sen anlat en iyisi."
Uzanıp kulağımın arkasını öptü. Geri çekildiğinde yüzüme çok yakındı. O an duyduğum adım sesleri ile kapıya gidip kapı kolunu tuttum. Kapı kolu açılmak için aşağı indiğinde kapıyı tuttum. "Ne oldu?"
"Hyung.." Jeongin'in sesi geldi. "Konuşamaz mıyız?"
"Müsait değilim Jeongin. Git."
"Peki.. Görüşürüz."
Bir nefes verip kapıyı kilitledim ve yatağımda rahat bir şekilde oturan Chris'e döndüm. Bacaklarını iki yana açmış beni seyrediyordu. Yanına gidip ellerimi omzuna koydum. "Uzun zamandır yanıma gelmiyorsun." Diye mırıldandım.
"Bu seferki işlerim buralarda değildi. Şehir dışına gittim."
Kaşlarımı çattım. "Ben senin işini hala çözemedim ya."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
maybe - 2min minmin
FanfictionUzun zamandır beraber çalışan iki disiplinli ve başarılı ajan yanlış olduğunu bilseler bile gözlerini kör eden aşkın esiri olmuşlardı. - tamamlandı - minmin - aksiyon, romantik - düzyazı, texting - şiddet 090724 150924