Uzun yaz akşamları her zaman en sevdiğimdi. Ağustos böcekleri, serin havaya yaraşır slow ama hareketli nasıl desem o yaz akşamı şarkısı, kafelerin birinden yükselirken ben tekrar ve tekrar gökyüzündeki yıldızlara tutulmakla meşguldüm.Etrafımdaki arkadaş grubumdan kısa bir anlığına soyutlanmış, gecenin sonunun tadını çıkarıyordum. Hararetli bir şekilde konuşan Yugyeom ise tekrar onların konuşmalarına dönmem için beni zorluyordu.
"Hayır, demek istediğim o değil. Jeremy Bentham'ın da bunu kastettiğini sanmıyorum Joy. Hadi ama kimseye hayır diyemeyip birden fazla kişiyle konuşmanın faydacı ahlak yasası ile ne alakası olabilir, Tanrı aşkına?!"derken galiba duyduklarını anlamlandırmaya çalışıyordu bir yandan.
"Şöyle de düşünebilirsin toplumda birden fazla kişinin mutluğunu sağlayan her davranış toplumsal ahlaka uyuyor değil mi? Utilitarizmin açıklamasına tam anlamıyla bakmadın mı sen hiç?"
"Tanrı'm tamam yeterli, inanmıyorum. Adam mezarında on tur ters dönmüş olmalı."
Herkes Yugyeom'un son dediği şeylere gülerken onun yüz ifadesi söylediklerinden daha komikti.Gecenin bir vakti neden böyle bir konu konuştuğumuzu bilmiyordum, genellikle goy goy yaptığım arkadaşlarım kitap mı okuyordu, hem de felsefik ve tartışma ortamı bile kurmuşlardı. Bu insanlar benim arkadaşlarım değildi, hayır en son bıraktığımda böyle değillerdi.
Kahkahalarımı telefonuma gelen bildirim sesi böldü. Aslında kimden geldiğini biliyordum. Gecenin sonunu bildiriyordu bana.
Taehyung:
neredesin
seni almaya geleceğim
annen bizim evdeBiliyordum. Annelerimiz çok yakın arkadaşlardı ve bizde Taehyung ile birlikte büyümüştük. Benden iki yaş büyüktü ve bana her zaman abilik yapmıştı. Annelerimiz de zaten onlar gibi yakın arkadaşlar olmamızı istemiş, neredeyse bizi hiç ayırmamışlardı.
Neredeyse her anımda vardı. İlk düştüğüm zaman, ilk evden kaçma maceramda-evden max karşıdaki çam ağacına kadar kaçabilmiştim çünkü Taehyung çok kötü bir gözcüydü-, ilk defa annemle kavga ettiğimde, ilk defa bir köpek tarafında kovalandığımda ve daha nicelerinde oradaydı.Tek çocuktum lakin o asla sahip olamadığım o abiydi. Yakın arkadaştan çok saygı duyduğum biriydi. Bunun sebebi belki de onun biraz ağırbaşlı ve sakin yapısı olabilir.
Bilemiyorum çünkü benimleyken hââ o küçük iki çocuğa dönüştüğümüz anlar olmuyor değildi.Düşünmeyi bırakıp klavyedeki harfleri tuşladım.
Jeongguk
bankaların yanındaki parkta
çimlerin üzerinde oturuyoruzTelefonu yeniden çimlere bıraktıktan sonra kenardaki biramdan son bir yudum almaya çalışmıştım ama bitmişti. Dudaklarım istemsizce öne doğru büzüldü. Birayı o kadar sevmezdim yine de arkadaşlarla sohbet arasında iyi gidiyordu.
Lakin Jackson gecenin sadece benim için sonlanmak üzere olduğunu gösterircesine ellerinde daha fazla içki torbasıyla gelmişti.
Herkes kendine yeni bir içki alırken ben Taehyung'un mesaj attığını ve birazdan geleceğini söyledim. Zaten gideceğim için onların zulasından bir şişe eksiltmeme gerek yoktu.Zaten yaklaşık on beş dakika sonra da o gelmişti.Üzerinde beyaz bir kısa kollu, altında gri bir eşofman altı vardı. Saçları doğal halinde kıvır kıvırdı, ona en çok yakıştırdığım halinde.
Yavaş adımlarıyla bize doğru adımlıyor, ellerini ceplerinden çıkarmıyorken gözleri bir tek bana odaklıydı. Yanımıza geldi ve herkese selam verdikten sonra bana doğru dönmüştü, bu hadi kalk gidelim demek olmalıydı herhalde.
Lakin arkadaşım Yugyeom her zaman Taehyung'un bu sakin ve umursamaz tavırlarından-umursamaz derken herkesle kolay samimi olmazdı ve samimi olmadığı kişilerede biraz(!) soğuk davranırdı- rahatsız olur ve ona bulaşmak için uğraşmaya zaman kollardı."Hadi amaa, Taehyunggie sadece Jeongguk'u alıp gidecek misin? Bizimle biraz oturabilirsin bu küçük ergenler seni yemez merak etme.Ne dersin?"
Taehyung'un biz daha liseye bile gitmezken söylediği şeyi hatırlayıp sürekli ona bu konuyla alakalı laf sokmaya bayılıyordu. Ve biz artık üniversiteliydik, gerçekten kinci biriydi Yugyeom.
Taehyung ise sadece göz devirmiş sonra da bakışlarını bana çevirip kafasını gidelim anlamında sallamıştı.
Sakince oturduğum yerden kalkıp iyi geceler diledim herkese. Sonra da arkamızı dönüp yürümeye başlamıştık. Evlerimiz yan yanaydı ve buraya da yaklaşık yirmi dakikalık bir uzaklıktaydı. Sessizce yan yana yürümeye devam ettik eve varıncaya kadar.Sessizlik biriyle yan yanayken beni çok irite ederdi. Konuşmak için sürekli konu bulmaya çalışırdım. Ama hafif çakır keyifken beynimi kullanıp konu üretmek çok zor görüyordu gözüme.
Sorun değildi, biz onunla sessizliği de paylaşır ve bunu da severdik.
Yanında başka bir şey düşünmeden susabileceğim tek kişi oydu. Bilirsiniz çünkü bazı insanlar size o kadar rahatsız hissettirir ki onlarla birlikteyken saçma sapan şeylerden olsa konuşup o atmosferi dağıtmak için çabalar ve kendinizi daha da rahatsız hissedersiniz ya.İşte böyle şeyler onunlayken benim için önemsiz kalıyordu.O benim huzurlu olduğum yerdi. Ve evet, bunu da biliyordum.