Issız bir yolda, ayağımda ayakkabılarım olmadan yürüyordum. Etrafımda ölü ağaçlar, ağaçlara asılmış kanlı bedenler. Her adım bir bıçak yarası.
Kan kokusu daha ağır kokmaya başladı. Midem ağzıma geldi, karşıda küçük mavi elbisesi ve beyaz sandaletleri ile bir kız çocuğu elinde bebeği ile oynuyordu. Korkmuyor muydu? Ona doğru yaklaştım, ona dokunmak üzereyken bir el ağzımı kapatarak beni geriye çekti.
Uyandım.
Ranzadan, nefes nefese kalktım, ter içinde kalmıştım. Burnuma hala kan kokusu geliyor gibiydi o küçük kız çok tanıdıktı. Simsiyah saçları, gece mavisi gözleri ve minik bebeği. Çok tanıdık.
Saat sabah 05.14'dü ayağa kalktım. Hızlı kalkmam sonucu başıma bir ağrı girdi. Bunu umursamamaya çalışarak banyoya girdim. Ilık bir düş sonrası saçlarımı havluya sarıp, alt kattaki mutfağa inerek bir bardak su içtim.
Merdivenlerden gelen sese döndüm. Koruyucu annemdi yavaşça yanıma geldi. Elini yanağıma koyarak yavaşça beni kendine çekti.
- Ben hep yanındayım biliyorsun demi. Korkularını,endişelerini ve heyecanını bana anlatabilirsin.
Kollarımı yavaşça omuzlarından ona sardım. Içimde olan ağlama isteğini bastırmadan gözümden birer birer düştü korkularım. Tek ihtiyacım sarılmakmış.
Yavaşça ondan ayrıldım elleri iki yandan yüzümü kavradı. Parmakları tüm korkularımı sanki sihirli bir mendilmişcesine, sildi.Hepsi uçtu gitti.
Tekrar yukarı çıktı. Gözden kaybolan dek onu izledim. Kaybetmek istemediğin, hayatını bana adamaya hazır olan kişiye. Kafamı toplamam gerekiyordu ne okul hayatım nede sosyal yaşantım yolunda gidiyordu. Daha doğrusu onlar kendi yolundan gitsede ben o yoldan gitmiyordum .
Bu saatten sonra uyuyamayacağımı bildiğim için balkona çıktım,kapşonlumun cebinden kulaklığımı çıkardım. Güneş doğana dek gökyüzünü izledim berrak havayı tek bir bulut dahi yoktu yalnızca yıldızlar ve ben.
Devam Edecek...