Pek fazla insanın yaşamadığı bir kasabada, 20li yaşlarda bir oğlan yaşarmış. Bu oğlanın normalde üniversiteye gitmesi gerekirken ailesinin ekonomik sıkıntıları yüzünden üniversiteye gidemeden okul hayatına son vermek zorunda kalmış. Hayali öğretmen olup çocuklara hayatı, saygıyı, sevgiyi ve daha fazlasını öğretmekti ama olmadı. Oğlanın ismi Min Yoongi'ymiş. Bu oğlan düğünlerde gırnata adlı bir müzik aleti çalar ve insanları eğlendirirmiş. Bir gece yine bir düğünde gırnata çalarken oğlanın birisine gözü çarpmış, oğlanın da ona. Bakışmışlar uzun uzun. Min Yoongi o düğünden sonra bir daha görüşemeyeceklerini düşünüyordu fakat Min Yoongi'nin kalbi ne ateş ne de duman yokken tutuşup alev almaya başlamıştı bile. Bu kadar kolay alev almazdı kalbi fakat o oğlanda farklı bir şeyler hissetmişti. Bu hissin ne olduğunu kestirememişti ama her ne ise dünyanın en güzel hislerinden birisi olduğunu düşündü. Düğün bitiminde gırnatasını yanına alıp o oğlanın yanına gitmişti. Oğlanın adı Park Jimin'di. Birlikte çok güzel vakit geçirmişlerdi. Min Yoongi ilk defa birisine özel olaraki gırnatasını çalmıştı. Park Jimin çok beğenmişti Min Yoongi'yi. Kendi aralarında anlaşıp beraber olmaya karar verdiler. Ailelerinin haberleri yoktu fakat çok da uzak olmayan bir zamanda birlikteliklerini söylemeyi düşünüyorlardı. Birbirlerini çok seviyordu iki genç oğlan. Birbirlerine sürekli sevgi sözcükleri söyleyip öpüşüp sarılıyorlardı sanki yakın bir zamanda ayrılacaklarmış gibi. İkisi de bunun olmasını asla istemiyordu, iki elma yarısını tam bulmuşken tekrar ayrılmak istemiyorlardı. Bunları düşünmemeye çalışıyordu Park Jimin ama Min Yoongi bunun düşüncesiyle her gece ağlayarak uyuyordu, aşık olduğu oğlanın bundan asla haberi olmadı.
Sonunda genç oğlanlar ilişkilerini ailelerine söylemek için hazırdılar, ikisi de ailelerinin yanına gittiler. İkisi de ailesine ilişkilerinden bahsetmiş fakat aileleri karşı çıkmış gençlerin aşklarına. Ailelerine karşı çıkarlarsa ne olacaklarını bildiklerinden ayrılmak zorunda kalmışlar. İkisi de bu ayrılığa alışana kadar günlerini ağlayarak geçirmişler.
Ayrılıklarından yıllar geçmişti ve Min Yoongi hâlâ sevdiği adamı unutmayı başaramamıştı. Hâlâ onu seviyordu fakat sevdiği adamın hisleri çoktan değişmişti.
Bir gün Min Yoongi'nin evine bir zarf ulaştı. Zarfın üzerinde bir şey yazmıyordu, ne kadar incelese de bir şey yazdığını görememişti. Min Yoongi zarfı açtı. Zarfın içinden düğün davetiyesi çıkmıştı. Davetiyenin üstünü okuduğunda dünyası başına yıkılmıştı. Sevdiği adam başkasına varmıştı. Yere çöktü Min Yoongi ve davetiyeyi tekrar tekrar okudu;
"PARK JIMIN VE ...'UN DÜĞÜNÜNE DAVETLİSİNİZ!"
"PARK JIMIN VE ...'UN DÜĞÜNÜNE DAVETLİSİNİZ!"
"PARK JIMIN VE ...'UN DÜĞÜNÜNE DAVETLİSİNİZ!"
Okuduğunun doğru olduğuna emin olunca davetiyeyi yere koydu ve bacaklarını kendisine çekip ağlamaya başladı. Bir yandan da kendi kendine konuşuyordu;
"Sevdiğim adam başkasına varmış, dayanabilirsen dayan Min Yoongi."
Davetiyeyi yerden aldı ve düğün tarihine baktı. Düğün 4 gün sonraydı. Bu düğüne gitmek istemiyordu fakat babasının onu zorlayacağını bildiği için daha çok ağladı. Gözleri artık acıdığı için ağlayamıyordu, yatağına yattı ve Park Jimin'i düşündü, birlikte geçirdikleri güzel zamanları. Bunları düşünürken uykuya daldı.
4 GÜN SONRA
Düğün günü gelip çatmıştı. Park Jimin çoktan damat tıraşını olup damatlığını giyinmişti ve çok mutluydu sevdiği kadınla evleneceği için. Min Yoongi ise hiç mutlu değildi. Sevdiği adamın düğününde o lanet aleti çalacaktı. Çok severdi gırnatasını normalde fakat ilk defa kırmak istedi onu.
Düğüne dakikalar kala babası Min Yoongi'yi yanına çağırdı. Min Yoongi hemen babasının yanına gitti.
"Buyur babacığım, ne istemiştin benden?"
"Al gırnatanı oğlum. Akşama düğün var, yürü Min Yoongi."
Yoongi tam itiraz edecekken ağzını kapattı ve babasının isteğini yerine getirdi. Odasından gırnatasını alıp babasıyla beraber yola çıktı.
Düğün yerine ulaştıklarında Min Yoongi için her şey çok geçti. Sevdiği adamı başkasıyla görecekti. Kalbi daha çok parçalandı. Düğündeki kalabalığı görünce insanları daha fazla bekletmeyip çalmaya başladı gırnatasını. İnsanlar çok eğleniyordu fakat kendisinin içi kan ağlıyordu. İlk defa insanları eğlendirmekten zevk alamamıştı Min Yoongi, kendi haline üzülmüştü ilk defa. Gelin ve damat gelince herkes alkışlamıştı, Min Yoongi hariç. Min Yoongiden gelin ve damata özel bir şarkı çalınması istendi. O da çalmak zorunda kaldı. Gırnatasını çalarken sevdiceğine baktı. Gülümsüyordu geline. Min Yoongi o gülümsemenin sadece kendisine ait olacağını sanmıştı. İlk defa yanıldığı için bu kadar üzülmüştü. O sevdiği kadınla oynarken, sadece çalıyordu Min Yoongi.
Aylar sonra Min Yoongi'nin askere gitme günü gelmişti. Asker tıraşını yapmışlardı 2 gün öncesinden. O günden beri aynada kendisine bakıp bu haline alışmaya çalışıyordu. Hâlâ gönlünü kaptırdığı birisi olmamıştı, gönlü sevdiği adamdaydı. Min Yoongi aynaya bakmayı bırakarak derin bir iç çekti ve dışarıda onu bekleyen kalabalığa doğru yürüdü. Min Yoongi dışarıya çıktı. Herkesle vedalaştıktan sonra asker arabasına binip gitti.
6 AY SONRA
"Vurulmuş!"
"Onu kurtaramazsak ölecek! Bir şeyler yapmamız gerekiyor."
"Şu an askeri hastanede her yer dolu, kendimiz müdahale etmeliyiz."
Min Yoongi ne hareket edebiliyor ne de kolayca nefes alabiliyordu. Bu kadar genç yaşta öleceğini hiç düşünmemişti. Ölümden korkuyordu çocukluğundan beri. Gözlerini açmak için direndi fakat yapamadı. Açamadı gözlerini. Park Jimin'i son defa görmeden ölmek istemiyordu. Fakat her istediği gerçek olmadığı gibi, bu isteği de gerçek olmamıştı. Min Yoongi son nefesini vermişti. Min Yoongi artık bir şehitti. Min Yoongi'nin üstüne beyaz bir kefen giydirip kahverengi tabuta koydular. Beyaz damatlık giyecek yaştayken o, beyaz bir kefen giymek zorunda kalmıştı.
Min Yoongi'nin cenazesinde gırnatası çalıyordu ve bu yüzden herkes daha fazla ağlamaya başladı, özlemişlerdi onun düğünlerde bütün enerjisiyle çaldığı gırnatasının müziğini. Sesi susmuş, gırnatası susmuş, bir türkü bırakmış onlara Min Yoongi. Bütün tanıdıkları gelmişti. Asker arkadaşları, mahalle arkadaşları, akrabaları, ailesi ve Park Jimin.
Park Jimin bir sürü yaş dökmüştü onun için. Min Yoongi'nin mezarına en sevdiği çiçek olan papatyayı yerleştirdi. Park Jimin daha fazla dayanamayıp Min Yoongi'nin mezarının yanına çöktü ve mezarına sarılarak ağladı. Min Yoongi'nin ailesi Park Jimin'i zorla yerden kaldırdılar. Park Jimin içinden Min Yoongi'nin değerini daha önce bilmeyi diledi.
Min Yoongi Park Jimin'in bu halini görseydi tekrar dirilirdi ve eskisinden daha enerjik olurdu, çünkü Park Jimin'in onu önemsemesi hoşuna giderdi.Cenaze bitince herkes baş sağlığı dileyip evlerine gitti, Park Jimin dışında. Park Jimin Min Yoongi'nin mezar taşına başını yasladı ve anlatmaya başladı;
"Biliyor musun sevdiğim, ben aslında hep seni sevdim. O kadınla zorla evlendirildim. Sırf zengin diye evlendirildim yemin ederim ki. Bunu sana söylemeye hiç ama hiç fırsatım olmadı. Hepsi babamın marifetiydi. Eğer zorla evlendiğimi belli edersem seni öldürecekti, ben de mutluymuş gibi davrandım o yüzden. Bunu sen yaşıyorken anlatmayı çok istedim ama babam beni hep engelledi. Benim düğünümde aletini çalarken yüzünün halini gördüm ve ben de aynı şeyleri hissettim. Sana son kez sarılmak istiyordum ama artık çok geç. Artık sadece mezar taşına sarılabilirim. İyi uykular sevdiğim."
Park Jimin cümlesini bitirince yağmur yağmaya başladı fakat Park Jimin, Min Yoongi'nin mezarının başında kalmaya devam etti. Min Yoongi'nin mezar taşına sarılarak uyuyakaldı.
-SON-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gırnata / Yoonmin
Short StorySevdiğin adam başkasına varmış. Dayanabilirsen dayan Min Yoongi.