Umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar!
J's P:
2 ay önce açlıktan ölmemek için bir kuyumcuyu arkadaşım Lee Felix ile soymaya çalışırken karşı dükkandaki esnaflar bizi görmüş ve hemen polise şikayet etmişlerdi.
Gerzek kuyumcu bizden şikayetçi olunca yaka paça gözaltına götürüldük. Arkadaşım -Felix- zeki olduğu için verdiği cevaplar ile az çok haklı çıkarmıştı bizi ama benim dikbaşlılığım yüzünden dava edildik ve bir yıl olan cezamız başladı.
Zaten ailemiz olmadığı ve sokaklarda kaldığımız için endişelenecek kimsemiz yoktu ama işin kötü yanı Felix ve ben farklı hapishanelere düşmüştük.
Felix yüksek güvenlikli başkentteki büyük hapishaneye giderken ben saçma sapan bir kasabadaki toplasan 100 tane suçlunun bulunmadığı boktan bir yere gelmiştim.
Çalışan sayısı 15'ti ve çoğu işini yapmıyordu bile. Yemekler bok gibiydi, ortalığı leş götürüyordu fakat bu yerin tek iyi yanı herkesin kendi hücresi olmasıydı. Hücrelerin içinde bir yatak, minik bir dolap, lavabo ve tuvalet vardı. Banyolar ise ortaktı.
Bir de binanın ortasında kıç kadar bir yemekhane vardı. Günde iki öğün yemek yiyor ve bir saat de hapishane avlusunda geçiriyorduk. Bahçede iki, yemekhanede ise üç tane gardiyan vardı. Hücrelerin olduğu yerde kimse olmuyordu ve bu benim işime geliyordu. Orada kafa dinleyebiliyordum.
Açlıktan soygun yapıp yakalandığımızda ceza olarak atıldığımız bu yerde serbest olduğum zamandan daha çok yemek yiyordum, bu da güzeldi doğrusu.
Geçenlerde yemekhanede tek başıma oturup karton bardaktaki çayımı içerken masamın karşısındaki masada oturan gruptan bir kişi, gardiyanlar konuşurken yeni bir mahkûmun geleceğini duymuşlar. Açıkçası nasıl bir tip olacağını merak ediyordum.
Bugün hücremde pineklerken hücremin karşısındaki hücrenin kapısının açıldığını duydum -orası boştu - ve yeni mahkûmun geldiğini anlayıp kapıya doğru yürüdüm. Parmaklıklar arasından baktığımda iki gardiyanın ortasında duran elleri kelepçeli bedeni süzdüm. Hayatımda gördüğüm en seksi ikinci adamdı. İlki Johnny Depp'ti.
Turuncu saçlı bu afet bir Yunan tanrısı gibiydi. O kadar yakışıklıydı ki o hücresine girdikten birkaç dakika sonra kendime geldim ve yatağıma döndüm. Yatağıma sırt üstü yattım ve az önceki adamın etkisinden çıkmaya çalıştım. O kadar dominant duruyordu ki resmen dizlerimin bağı çözülmüştü. Bu kadar yakışıklı olduğu için hapise girdiğine emindim.
Sonraki gün kahvaltı saati geldiğinde yemekhaneye gittim ve yemeğimi alıp iki aydır oturduğum masaya gittim. Yemek yerken etrafa göz gezdirdim ama yeni gelen yakışıklıyı göremedim. Yemeğim bitene kadar kapıyı kolaçan ettim ama gelmemişti.
Yemeğim bitince hücreme doğru gittim ve onun kaldığı hücreye baktım. Kapısı kapalıydı. Onunla konuşmayı çok istiyordum fakat o çıkmamıştı. Umarım bahçeye çıkardı.
Yaklaşık iki saat sonra bahçeye çıkma süresi başladı. Okuduğum kitaptan başımı kaldırdım ve hücremden çıktım. Karşıdaki hücrenin kapısı açıktı! Hemen kapının önüne gittim ve içeride göz gezdirdim. Benim hücremin aynısıydı ve içeride kimse yoktu. Demek ki dışarıya çıkmıştı.
Hemen bahçeye doğru yürüdüm ve bahçe girişinden etrafı gözetledim. Bahçedeki bir ağacın gölgesinin altında ve yerde tek başına oturmuş dinleniyordu. Huzurunu bozmamak için yanına gitmek istemedim ilk başta ama onunla konuşmayı çok istediğimden adımlarımı onun bulunduğu yere yönelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prison du Désir // 2minsung Oneshot
Aléatoire1900'lü yıllarda Güney Kore'deki bakımsız hapishanelerin birinde bulunan Jisung, Minho ve Seungmin Warnings; Oneshot!! Threesome!!