#2 Metrobüs, perfume: the story of murderers
Her nasılsa bindiğin o metrebüsdesin. Sabahları alacağın colgate, signal, 212, poison kokularından bahsetmiyorum. İş çıkışı bindiğin herkesin o lanetinin lanet olduğu andan bahsediyorum. Kadını erkeği ile hayvanlığın en üst mertebesinde yaşattıkları egoları ile bindikleri toplu taşımanın tam anlamını veren yerdesin. The metrobüs. Ne yazık ki the gibi Türkçe'de bir kelime yok. The iyidir.
En kibar erkeğin ilk insan gibi olduğu, en görgülü kadının bir anda üzerine atlayan bir vaşağa dönüştüğü bir andasın ama sen bunları çok uzun zamandır yaşıyorsun. Bu dünyada hayatta kalmanın ne kadar zor olduğunu ve bunun için neler yapman gerektiğini biliyorsun. Metrobüs aslında bildiğin ve fark etmekten kaçındığın gibi bir küçük metropol. Tek güzel tarafı otobüslerdeki gibi başında dikilip, cık cık yapan yaşlılar veya 13 yaşında dişi olduğunu bildiğini düşünen hatunların orası benim bakışları atmadığı bir yer. Metrobüs tam bir post apokaliptik dünya. Bir tek herkes punk değil ve deri giymiyor. Deri giyenler taksi ile gidiyor. 1-2 defa deri giyen abla-abilere denk geldim. Onlar için tam bir travma oldu. Gerçekten yarım saat Bahçelievler-İncirli arasında beklediğimizi bilirim. Abla haklı, onu elleyen haklı. Tam bir muamma. Neyse.
Bindin ama nasıl bindiğini bir sen bir tanrı biliyor. Kapının bir kişilik içerisindesin. Arka kapıdan bindiğini düşünürsek ve senin bir insan olduğunu da bu fonksiyona koyarsak, x üssü -3 kişi=hiç bir değişim olmaz kuramından yola çıkarak ve kendini sağlama aldığını düşünerek kapının bir insan boyu içerisindesin. Bundan önce hiç denk gelmediğini düşündüğün ama her nasılsa bir şekilde bir çok üniversiteli -ki onlar iyi oluyor- veya onlardan hariç 3 ya da 4 kişilik bir grup arasında kaldın. Dışarıdan sıkışık yere bindiğini düşünerek önce sağ kapıya hallendin. Gruptan biri sağ kapıdaki kola yapışarak işer gibi bölgesini belirledi. Artık sağ kapıya tutunamazsın. 2. adımında sol kapıyı kestin ve oda sağ kapının kankası çıktı. Karşılıklılar ama kapı kapanınca bir olacaklar. Aynı 90'lardaki iki ayrı kolyenin bir araya gelince kalbi oluşturması gibi. Tanrı buna daha dayanamayarak bu gereksiz modayı yok etti. Hep birlikte teşekkür edelim.
Bir şekilde sağında ve solunda adamların olduğunu bilerek bir elle aralarından kapıdaki Türkleri düşünerek yapılmış 3 sağda 3 solda olmak üzere 6 tane demirden birinin sadece 10 gibi bir kısmını inceden tutuyorsun. İnceden tutmak = ayaklarım ile ani frenleri engelleyebilirim ama elimle de destek almam gereken bir yer var demek. Tek elle tutunmak, çift elle sevişir gibi sarılmak, hiç tutunmadan karizma satan ergenlerin rezaleri gibi konulara sonradan gireceğim.
Acemiliğe gerek yok. İşine bilen insan için bile 2 parmak ile tutunmak büyük bir destektir. Vesselam senden önce dönen büyük burcu ne biçim kız lan, veya patrona böyle atar ettim veya kanka şu aracın böyle bir makinesi ve modifiyesi var veya olm sana bunu gösterdim mili bir sürü telefon göstermeli, el-kol dinamizmine dayanan hareketli konuşmaların yarrak gibi ortasında kaldın. İnan arada uçan o kollar veya afedersinler sorun değil. Önemli olan insanların senin fark etmediğini düşünüdüğü kokuları. Jean-Baptiste Grenouille i bile hayattan soğutacak ben ne yaptım lan dedirtecek bir üçgen içindesin. Aslında sen üçgeni de bilmiyorsun. Sana sağlı-sollu derin nefesleri ile vuruyorlar. Kafanı eğiyorsun koku aynı, koltuk altına sığınıyorsun koku aynı, kısa boyunla ayak uçlarında yükseliyorsun koku aynı.
Sen tam ölmek üzereyim derken arkanda duran ve grubun bir parçası olan ağır abi konuşuyor. o an işte tam olarak koku üçgeni içindesin. Terleri ile, nefesleri ile sana vuruyorlar. 3-4 vurup 1 bile saymıyorlar. Kimse kimsenin dostu olmadığı için abi sen ne yedin demiyor. Çünkü büyük ihtimal ile çürümüş eti hepsi birden yemiş. Öyle bir cehennem, öyle bir ölüm, böyle bir dünya olması gerekiyor diyorsun ama o ütopyanın içerisinde az sonra sikin beni de kurtulayım diye bağıracaksın.
Daha uzatmak istemiyorum çünkü midem bulandı. Rakı içiyorum lan ben. Midem kalktı ak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metrobüs, the utopia
HumorSana biraz metrobüs merdivenlerinin yazılmamış, kulaktan kulağa dönen, sinsi örf ve adetlerinden bahsetmek istiyorum. Metrobüs ayrı bir dünya iken merdivenleri adeta apokaliptik bir dünyadır. Düşenin çiğ çiğ yendiği, hakir görüldüğü zaman mutlulukta...