"Bileklerden öpen sigara külleri."

696 137 76
                                    






selam yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen 💓



****



YOONGİ (şimdiki zaman)

Yeni sardığım tütünü dudaklarımın arasına alıp kendimi zehirliyorum. Alkole olan sevdam yetmiyormuş gibi ince kağıda sarılmış ot olmadan da yapamıyorum. Kafam hafiften dumanlı, emniyetin terasında, yüksek katlı binaları izlerken düşünceler arasında sıkışmışım gibi bir his var içimde. Acilen bu depresyon halinden çıkıp davalara odaklanmam lazım.

Dava kelimesi zihnimde yankılanır yankılanmaz birkaç kelime de peşpeşe yakama sarılıyor. Şu dışişleri bakanının kayıp oğlu... Onu en kısa zamanda bulmamız lazım. Whein'in ifadesini aldırdıktan sonra Jungkook'un çalıştığı okula bir ekip göndermiştim. Ama genel anlamda içine kapanık olan bu oğlan hakkında pek bir bilgi topladığımız söylenemez. Ve bu benim sinirimi bozuyor.

"Başkomiser Min," Tzuyu'nun sesiyle içime çektiğim zehirli dumanı dudaklarım arasından salıyor, bakışlarımı teras kapısının yanında elindeki dosyalarla bana bakan kıza çeviriyorum. "Rahatsız ettiğim için kusuruma bakmayın ama Komiser Park Jimin Busan'dan gelmiş ve sizinle görüşmek istiyor."

"Ne hakkında?" Çaylak'ın Busan'dan bu kadar erken dönmesine şaşıyorum. Çünkü yıllık izninin bitmesine birkaç gün daha var. "Jeon Jungkook hakkında."

Kaşlarım çatılıyor. Demek otuzuna henüz basmamış olan Çaylak basına yansıtmamaya çalışmış Jeon davası için gelmiş. "Odama geçiyorum, ona oraya gelmesini söyle."

"Peki efendim," diyip yanımdan ayrılıyor. Elimdeki tütünden son dumanı da çekip izmariti çöpe atıyorum. Gidelim bakalım Çaylak, Jeon Jungkook'la ilgili neler söyleyecek?

*

İki Hafta Önce (aynı gecenin devamı)

TAEHYUNG

Yaklaşık yirmi dakikadır yoldayız. İlk dakikalar bıcır bıcır konuşan oğlan şu an suskun bir şekilde camdan dışarı bakıyor. Gittikçe azalan ev sayısı dikkatini çektiğinden midir anlayamadım ama hızlı bir refleksle bana dönüyor. Bir gözüm hep onun üzerinde olduğu için hareketlerini görebiliyorum.

"Burada ne sikim dönüyor? Bana evinin on dakika uzakta olduğunu söylemiştin ama biz dakikalardır yoldayız ve merkezden git gide uzaklaşıyoruz." Kulüpteki gibi kelimeler dolanmıyor diline, ayılmış olmalı.

"Sakin ol, senin gibi bir oğlana küfür etmek hiç yakışmıyor." Diyorum dikkatimi yoldan çekmeden. Ağzının içinde bir şeyler homurdanıyor.

"Bırak ona da ben karar vereyim ve bana nereye gittiğimizi söyle."

"Neden bu kadar tedirgin olduğunu anlayamadım. Seni kaçıracak halim yok ya." Kaçırma kelimesini ayrı bir vurguluyorum. Sesim hafif alay kokarken sol elimle küçük düğmeye basıp kapıları kilitliyorum. Bu onu daha da tedirgin ediyor. Eğer korkunun bir kokusu olsaydı şu an o koku içerisinde boğulurdum. Yanımdaki oğlanı saran korkunun farkındayım.

"Saçma sapan konuşma ve durdur arabayı. İneceğim." Minik bir kahkaha dökülüyor dudaklarımdan. Direksiyonun hızını arttırıyorum. "Neden Jungkookie? Yoksa benimle eğlenmekten vaz mı geçtin?"

"Evet, vazgeçtim. Durdur şu siktiğimin arabasını."

"Ah, Jungkook. Ağzın çok bozuk." Yol ayrımına varmak üzereyim. Hızı biraz düşürüyorum. O sırada hızla koluma vuruyor ve bir anlığına dengemi yitiriyorum, neyseki ağacın tekine vurmadan direksiyon hakimiyetimi yeniden kazanabiliyorum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 10 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

harmless boy | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin