Elimdeki -kendimden büyük- valizlerle otogarda koşturmaya başladım. Otobüsün yola çıkmasına iki dakika vardı, her sene aynı şey. Babamın arkadaşı olan Ruhi amcaya haber uçurup biraz beklemesini rica ettim. O da sağ olsun bekliyor beni.
Otobüs gruplarının önüne geldiğimde, gözümle bineceğim Bolu otobüsünü taradım. Görüş açıma Bolu yazısı girdiğinde hızlı adımlarla valizlerimi muhabire teslim edip, en öndeki yerime oturdum. Önü, sağı ve solu komple cam olduğu için en sevdiğim yer olarak adlandırmıştım.
"Vay, en sevdiğim yol arkadaşım teşrif etmiş! Naber lan Afo?" Yanıma izin istemeden, her yıl aynı muhabbeti yapan Sizer'e göz ucuyla bakıp cebimdeki çikolatayı ona uzattım.
"Rahat bırak beni Sizo, iki gündür uyumuyorum. Öleceğim yakında!" Diye sitem ederek telefonumdan sürekli dinlediğim bir şarkıyı açtım. Şarkının melodisi hızlıca kulaklıklarıma yayılırken Sizer sessizce yanımdan ayrıldı. Gözlerimi, bedenimi hatta ruhumu bile uykuya teslim edip, olduğum yerde yayıldım.
Bir süre sonra karanlık bir uykudan gözümü alan ışıkla uyandım. Hemen doğrulup etrafıma baktım. Otobüs durmuştu, herkes çığlıklarıyla kulağımı dolduruyordu.
"Ne oluyor Ruhi Dayı?" Dedim yan koltuğumdaki adama, ama o beni duymadı. "Lan ne oluyor?" Diye bağırdım tekrar. Yine tık yoktu. Ben görünmez, duyulmaz falan mı oldum?
Işık gözden kaybolduğunda bir harket hissettim. Ayağa kalkıp herkese göz gezdirdim. Biri yaralanmış olmalı ki, kucaklamış biraz önce gelen ambulansa götürüyorlardı. Kim olduğunu istemsiz bir şekilde merak edip bir kaç adım yaklaştım.
Olduğum yerde buz kestiğimde kendimi çimdikleme gereği hissettim.
Ben burdaysam nasıl oradayım? Ben oradaysam nasıl buradayım? Ben varmıyım?
Karşımdaki cesedin kuluna dokunmamla gözlerimin kararması bir oldu. Yine ve tekrar zifiri karanlık.
Acıyla inlerken bir güç ısrarla beni uyandırmaya çalışıyordu sanki.
"Afran?" Dedi tanımadığım cılız ama bir o kadar da gür bir ses.
"Afran anandır!" Yanlız senin adında Afran ama..
Sus sen a-a.
"Sanin ruhunu burda tuz buzdan beter ederdim de, almamız gereken bir iki can var."
"Ya te yürü git benimle alay mı ediyorsun sen?"
"BENİ DİNLE AFRAN ŞIRAĞH!" Diye bağırdığında neresi olduğunu bilmediğim yerde yankılandı küt sesi. Kaşlarımı çatıp, duruşumu dikleştirdim.
"İlk önce bana cevap ver! Ve benim Adım Afran Şahin. Sesinin tınısına da dikkat et."
"Ciddi olamazsın. Karşında koca ruhlar aleminin taht varisi duruyor ve sen bana emir mi veriyorsun ?" Dedi hayret ve alaycı bir şekilde. Neyse neydi, bananeydi bende sıradan bir insanım ne var yani? Ne abarttı!
"İster ruh ol, ister varis benim karşımdasın ve dikkat etmek zorundasın!" Dediğimde bu sefer kaşlarını çatan ben değil oydu. "Sen bahsedilenden daha fazlasıymışsın he." Dedi. Kim benim hakkımda neyden bahsetmişti, ve hangi anlamda? Paralarım onu lan!
"Bana herşeyi baştan anlat hemen şimdi, vaktim yok. Elal bekler."
"Bazen çok ahmak olabiliyorsun, Elal şuan seni aldatıyor Afran. Uyan artık." Tam cevap verecekken eliyle durdurdu. "Şimdi sus! Cevap verme, en son. Burası yıllardır hatta asırlardır içinde bulunduğum bir cam. Ve bu cam senin her sene yanına oturduğun o cam. Bu kadar zamandır beni burdan çıkarabilecek zehir kanlı birini arıyordum. Sonra sen geldin, beş yaşındaydın. O günden sonra hayatının her saniyesini izledim. Her gününü, arkadaşlarını, aileni, çevreni, seni izledim. Şuan yirmi iki yaşındasın ve artık yanımdasın seninle burada biraz zaman geçireceğiz. Sen öldün dünyada Afran Şırağh. Sen bir ruhsun." Dedi tek nefeste. Ağzım açık onu dinlerken söylediklerini algılamaya çalışıyordum.
Sen ölüsün.
Bunları sonra detaylı düşünecektim ama bu şahsın kim olduğunu öğrenmem gerekti. "Adını ne? Sen kimsin? Nerenin veliahtı? Erkek kardeşin varmı? Adı ne? Kaç yaşında? Benimle evlenirmi? Ayy olur bence." Dedim heyecanla.
Tiksintiyle bana bakıp "erkek kardeşim var üç tane hangisini seçersin diye soracağım ama sen beni seçtin tatlım." Yalan ben kimseyi seçmedim.
"Yuh! Üç ne dört erkek annen çıldırmıştır." Diye söylendim kendimi tutamayarak.
"Tabii öyle biraz ama küçük kız kardeşim onun için bir teselli"
"Daha kardeşin varmı kreşe dönmüş lan! Kıza da yazık ben bir abiye dayanamıyorum o dördüyle ne yapıyor acaba? Adı ne?"
"Yaris, hem tatlım, daha evleneceğin adamın adını öğrenmeden kız kardeşini ne yapacaksın?"
"Evleneceğim adam, benim niye haberim yok?"
"Nasıl yani Yahil krallığına kraliçe olmak istemezmisin? Sen bilirsin." Dedi ve arkasını dönerek yavaş adımlarla gitti.
Bir kaç saniye sonra aklım başıma geldi. ADAM KRALİÇE DİYOR!
Arkasından koşturarak sırtına atladım. Şokla yerinde sendeledi.
"Madem çok ısrar ettin" diyerek sırtındaki yolculuğuma devam ettim.
Biraz yürüdük -ben sırtındayım, daha çok o yürüdü- bende o sırada etrafı inceledim. Heryer siyah, dalları aşağı sarkan ağaçlarla doluydu. Gökyüzü lacivert Mavi falan değildi, bildiğimiz kırmızıydı. Hayranlıkla bu manzaraya bakarken adını hâlâ söylemeyen ama sırtında bulunduğum bu bayağı iri yarı adamın omzuna koydum başımı.
"Adın neydi?"
"Az ve öz soru, en sevdiğim." Dedi ve sırıttı. Sonra ciddi bir ifadeyle "Acen KARUL" dedi.
Acen karul.
