Günlerdir bir kez bile telefonum çalmamıştı. Anlamıştım beni Alaca'dan başka arayan hiç kimsenin olmadığını. O benim hayatımda ilk ve tek erkek olmuştu. Aramızdaki ilişki bambaşkaydı. Her gün, her an aklıma o geliyordu ve aklıma her geldiğinde istemsizce dökülen göz yaşlarıma engel olamıyordum.
Saat beşi geçerken odamdan çıkıp mutfağa gittim. İstediğim tek şey, bir şeyler atıştırmak ve yine o parka gitmekti. Ama olmuyordu. Ben istesem de, içim almıyordu. Tek lokma bile yesem midem bulanıyor ve hemen çıkarıyordum. Açlık hissim yoktu. Bir şeyler yemem gerektiğini unutmuştum.
Masadaki sigara paketimi cebime alıp dışarı çıktım. Üzerimden bir haftadır hiç çıkartmadığım hırkamın ceplerine soktum ellerimi. Sonbahar gelmişti. Yürüdüğüm yollara attığım her adımda kahverengi kurumuş yapraklar dökülürken, içimde yok olan mutluluk duyguları da onlarla birlikte ölüyordu. Ben yürüyordum onlar benim başımın üzerinden yağıyordu. Bulunduğum durum daha iyi tarif edilemezdi. Parka gidip yine ayrı yere oturdum. Güneş batarken yaktığım sigaramın dumanı ellerimi ısıtıyordu. Gözümden gelen yaş sigaranın üzerine düşünce yere attım. Yenisini yakarken diğer yandan düşündüm. Şuanda yanımda olsa, elimden tutup beni dansa kaldırsa ve gün batımında birlikte dans etsek.Gözlerimi kapatıp hayal ettim. O anı gözlerimin önüne getirdim. Tıpkı daha önce yaşadıklarımız gibi. Beni belimden tutup salıncaktan kaldırdı yavaşça önce. Elimdeki sigarayı alıp yere attı. İçmemi hiçbir zaman istemezdi. Kendi ne kadar kötü bir durumun içinde olursa olsun, beni her zaman bir köşede en saf halimle tutardı. Hiçbir kötü alışkanlığın içinde tutmazdı beni.
Belimden kavrayıp yukarı kaldırdı yavaşça. Güneş dağın tam ucundayken, beni kendi etrafında döndürmeye başladı. Karşımda o varmış gibi gülümsedim. Ellerimi boynuna dolayıp sıkıca yapıştım ona. Benden bir kez daha gitmesine izin vermeyecektim. Yüzümden güneşin izleri silindiğinde battığını anladım. Gözlerimi yavaşça araladım. Kimse yoktu. Oda. Sigara elimde sönüp gitmiş, etraf karanlık, ve ben yanlızdım. Kafamı salıncak demirlerine yaslayıp sessizce ağlamaya devam ettim. Hayallerindeki gülüşmeler kulaklarımı doldururken, gerçekteki ağlamam elimde kalan tek ve son şeydi.
Eve gittiğim ara sokakta karanlıkta yürürken, karşımda bir silüet belirdi. Ağlamaktan şişmiş gözlerimi tam anlamıyla açamazken kim olduğunu seçmeye çalışıyordum. Elimi duvara koydum. Açlıktan ve diğer her şeyden başım dönmeye başlamıştı. Karanlıkta bunlara eklenince vücudumun titremeye başladığını hisettim. Duvara tutunurken elim aniden kayınca yere düşmeden o karalik silüet beni belimden tutup yukarı kaldırdı ve betona düşmekten kurtardı. Elim, kim olduğunu bilmediğim bu yabancı adamın göğsüne çarparken nefes alış verişim yavaşladı. Bacaklarım beni taşımadığında beni kucağına aldı. Daha kötü ne olabilir diye düşünürken gözlerim kapanmadan önce son gördüğüm, bu kişinin deri ceketli o adam olduğuydu.
Gözlerimi açar açmaz tavandaki yıldızları gördüm önce. Bunlar bizim yıldızlarımızdı. Alaca'yla birlikte tavanı biz süslenmiştik. Diğer her şeyin farkında vardığımda nasıl buraya geldiğimi sorgulayarak kalktım yataktan. Her şeyi hatırlıyordum. Beni o adam getirmiş olmalıydı. Beni kucağına o almıştı belimden o tutmuştu. Eve de o getirmiş olmalıydı. Mideme yine o kramp girince yüzümü buruşturdum. Sessiz ve küçük adımlarla içeri girdiğimde burada hiç kimse yoktu. Bütün salon olduğu gibi duruyordu. İçerde garip bir koku vardı. Mutfak tezgahının üzerinde iki kutu pizza duruyordu. Bunları onun koyabileceğini düşünürken, beklemeden kapıyı açıp kendimi dışarı attım onu aramak için. Buralarda olmalıydı. Pizzalar hala sıcaktı ve bunları yeni koymuş olması muhtemeldi.
Aşağı iner inmez etrafıma bakınırken gördüm onu. Yine o karanlık ara sokak tarafına yürürken arkasından bağırdım.
"Heyy!"
Durmadı. Yürümeye devam etti. Yeniden seslendim. Birkaç seslenişin ardından yinede durmayınca karanlıkla kaybolmadan önce nefes nefese arkasından koştum. Tam ona dokunmak üzereyken durdu. Durduğu an ona uzattığım elimi geri çektim. Arkasını bana döndü. Ağzındaki sigarayı köşede boş duran bir yere fırlatıp birkaç adımda o bana yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapadı. Karanlıkta kalan yüzü, bana yaklaşınca ay ışığında parladı. Hafif kirli sakalları, siyah gözleri, kemikli burun yapısı ve daima çatık kaşları vardı. Yüzünü incelediğimi unutup çok utandım. Sağa sola bakışlarımı gezdirip utancımı gizlemeye çalıştım. Dudağının sol kenarı hafifçe kıvrıldı ve bu defa ona baktım. Hoş görüntüsü çok garipti. İçimde her zaman karanlıkların adamı gibi bir düşünceyle kalacaktı.
"Mavi gözlerinin olması ne güzel. Çok hoş."
"Ne?"
İçimde anlamını kaybettiğim bir duygu oluşurken, ben sadece ona odaklanmıştım. Uzun zamandır kimse bana iltifat etmemiş hatta kimse bana benimle ilgili bir şey söylememişti bile. Hissettiğim şeye bir isim koymam gerekiyorsa, oda heyecandı. Uzun bir aradan sonra. İlk kez.
"Hayaletlerin ay ışığında çıkıp gündüzleri kaybolması normal mi?"
"Bana neden hayalet deyip duruyorsun?"
"Güneş batmadan beş dakika önce çıkıp ay ışığında kayboluyorsun. Ya ne demeliyim?"
"Beni mi takip ettin?"
"Hayır. Sen bana geldin. Denk geldik ve birkaç defa de parkta gördüm hepsi bu. Tesadüfi bir şekilde, bana geliyorsun. Beni çekiyorsun olduğum yerdesin."
Birkaç adım geri geldim. Kendimi çektiğim acıyla yanlız bırakmak istiyordum. Kimsenin benim hayatıma dahil olmasını değil. İçimdeki heyecan alevlenmeden geri çekilip geldiğim yere geri gittim. Eve girince masada duran pizzalarla göz göze geldim. İçimde hırsımı alamadığım, kendimden nefret ettiğim durumlar varken, pizzanın bir kutusunu açıp deli gibi yemeye başladım. Bir anda açılan iştahım beni pizzaları yemem ve bitirmem için itiyordu. Hunharca pizza yerken dolapta duran birkaç birayı çıkarıp masaya koydum. Bir yandan uzun zaman sonra bozduğum açlıkla savaşırken, diğer yandan birayı kafama dikip tek dikişte yarısını bitirecek kadar çok içiyordum. Dağılmıştım yada kendimi dağıtmaya çalışıyordum. Müzik açtım. Odada çalan son ses müziğin etkisiyle ve biranın bana çarpmasıyla gözlerim yavaş yavaş gidip gelirken, delice bütün odanın içinde dans edip ağlamaya başladım. Midemdeki pizzalar beni zorlarken hala bira içmeye devam ediyordum. Sokağa taşan ağlama sesimi bastıramazken, biten bira şişesini balkondan aşağı fırlattım. Koşarak balkona gidip kendimi balkon demirlerine yaslayıp üçüncü kattan aşağı baktım. Kimse yoktu ve aşağısı çok uzak değildi.
O an, hayatımda ilk kez kendimi direkt olarak öldürmeyi düşündüm.
Ama muhtemelen üçüncü kattan atlarsam ölmez, bir yerlerimi yaralar ve onun acısını çekmekle uğraşırdım ki, bu daha kötü. Ya direkt ölecektim ya da bu şekilde yıkıcı olmaya devam edip zamanla yavaş yavaş olacaktı bu durum. Ölmenin daha zevkli yolları olabileceğini düşündüm. Bunu yapmayacaktım. Bende, tıpkı Alaca gibi yapacaktım. Onunla aynı acıları yaşayıp ölecektim. Onun kendine yaptıklarının aynısını yaparak onun yanına gidicektim. Ölüm anındaki yaşadığı duyguları anlamamın yolu buydu başka yolu yoktu. Şimdiden sonra böyle olacaktı her şey. Onun girdiği mekanlara girip, onun içtiği içkileri içip kullandığı ve yaptığı diğer her şeyi bende yapacaktım. Ve bu iş bir gün geldiğinde bitecekti.
![](https://img.wattpad.com/cover/345979050-288-k605363.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEZLİK
General FictionYedim, içtim, gezdim ve eğlendim. Tek amacım, bu hayatı kendim için daha yaşanılabilir kılmaktı. Sevdim, terk ettim ve terk edildim. Bazen aldatıldım, bazen ise ben aldattım. Bir bilinmezlik öyküsünün bilinen tek gerçeğiydim ben. Avuçlarımdaki altın...