"güneş gözlüğümü araba da unutmuşum onu almaya gidiyorum." dediğimde seungminin "benimkini de getirir misin?" Demesiyle kafamı olumlu anlamda sallayıp buradan gözüken arabaya doğru ilerledim içini açıp torpidodan gözlükleri aldığım sırada arabayı park ettiğimiz kulübenin arkasından o kızın sesini duymuştum o kız diyordum çünkü adını söylemeyi sevmiyordum neyse cilveli bir sesle "çok tatlısın lino" diyordu.
O kızdan önce ona böyle ben seslenirdim. Ama şuan bunun bir önemi yoktu önemli olan şey minho beyin sadece arkadaş grubu olarak eğlenmeye geldiğimiz adaya kız arkadaşını da getirmesiydi. Arabayı kilitleyip kulübenin arkasına doğru gittim minho duvara yaslanmış kız da ellerini omuzlarına koymuş yüzüne bakıyordu sanırım öpüşeceklerdi boğazımı temizleyip bana bakmalarını sağladıktan sonra ikisine de ölümcül bakışlar atıp çocukların yanına geri döndüm.
Seungmine gözlüğü uzatırken az önce onları o halde görmemin sinirini atamadığım için "pezevenk" diye söylendim. Seungmin bana bakıp gülmüş ve "minho mu?" Diye sormuştu kafamı salladığımda "işte onu doğru söyledin" demişti.
Güneş gözlüklerimizi takıp şezlonga uzandık az ileride felix ve changbin hyunjini ıslatıyor hyunjin de delirmiş gibi çığlık atıyordu. Herkes tatile geldiğimiz için heyecanlı ve mutluyken somurtarak onları endişelendirmek istemiyordum. Aslında chan hyung bize tatil ayarladığını yazdığında en az onlar kadar bende heyecanlanmıştım ama lee minho sağolsun (amen🙏) kız arkadaşını da araya katarak moralimi altüst etmişti.
Güneş gitgide vücudumu ısıtıyor zaten sinirden kaynayan kanımı daha da kaynatıyordu yerimden bir hışımla kalkmış ileride hyunjini ıslatan ikiliye arkadan sessizce yaklaşmış ve üzerlerine atlamışım. Beraber düşüp bir güzel tuzlu deniz suyu içmiştik. Üçümüz de yüzümüzü buruştururken şezlongdan bizi izleyen seungmin ve saldırılardan kurtulduğu için sevinen hyunjin gülüyordu. Felixin tek ayağından tutup çekmesiyle düşene kadar tabiki de.
Biraz daha su sıçratarak oynadıktan sonra chan hyung ve minho ellerinde piknik sepeti ve örtüyle gelmişlerdi. Minho elinde ki örtüyü plaj şemsiyesinin altına serdikten sonra arabaya geri gitti sanırım bişeyler daha getirecekti. Biz de denizden çıkıp havlularımızla kurulandıktan sonra ne getirdiklerine bakmak için chan hyungun yanına gittik. Küçük küçük sandviçler bir kutunun içinde cherry domatesler ve bir dondurma kutusu vardı.
Minho elinde içeceklerle geldiğinde chan hyung "hadi oturun" dedi. Herkes keyifle oturduğunda tek boş kalan yere yani pezevenk minhonun yanına oturdum bende changbin "yenge nerede?" Diye sorduğunda ölümcül bakışlarımı ona yolladım ama pek fark ettiğini sanmıyorum. Minho onu "üstünü değiştirmeye gitti" diyerek cevapladığında mayosunu giymeye gittiğini anlamıştım
Felix merakla dondurma kutusunu açtığında içinden dondurma çıkmayacağını hepimiz biliyorduk. Evet, sarma çıkmıştı. Minho "şu bardakları uzatır mısın ji" dediğinde bardakları ona uzattım herkes ne içmek istediğini söylüyor minho da bardağa doldurup onlara veriyordu. Sonunda bana sormadan sarı kola doldurduğunda sırıttım neyi sevdiğimi bilmesi hoşuma gidiyordu
Henüz atıştırmalıklarımızı yerken minho ayağa kalkmış "ben bir jihye'ye bakıp geleyim" demişti. Yüzümde ki gülümseme yavaşça solmuş bişey dememiştim sadece o giderken arkasından baktım o kadar. Ben zaten hep onun zor zamanlarında yaslandığı bir arkadaş olmuş o günleri atlattığında da arkasından bakan olmuştum.
Bazen şu çocuğu gereksiz mi kıskanıyorum diye düşünsem de hayır gereksiz değildi çünkü o benim çocukluk arkadaşımdı aramızda çok kuvvetli bir bağ vardı tabi ben öyle umuyordum
Az sonra ikisi el ele yanımıza geldiler minho jihye'ye "aç mısın?" Diye sorduğunda kız olumsuz anlamda başını sallayıp "yüzmek istiyorum" dedi. Bizim tayfa da yavaşça ayaklanmaya başlamıştı herkes kendi yediğini kaldırıp hyunjinin getirdiği çöp poşetine atmıştı bile bense hala oturuyordum kalkasım gelmemişti
"buraları ben toplarım siz yüzmeye gidin" diyerek sonunda ayağa kalktım seungmin "eh.. madem ısrar ettin gidelim" diyerek gülmüş chan hyungun elini tutarak onu denize sürüklemeye başlamıştı bile.
Hepsi gittiğinde hyunjin hala elinde poşetle kafamda dikiliyordu "sende gitsene" dedim. "Seni yanlız bırakmak istemiyorum" dediğinde böyle iyi olduğumu söylemek için ağzımı açmama izin vermeden "bu konuya neden bu kadar moralin bozuluyor?" Diye sordu
"hangi konuya" dedim sanki neyden bahsettiğini anlamamışım gibi "jihye'nin bizimle gelmesine işte" dedi Derin bir nefes aldım "inan ki bende bilmiyorum sadece... Hayal kırıklığına uğradım sanırım okulda zaten sürekli yan yanalar eski arkadaş ilişkimizin a'sı bile aramızda kalmamış gibi hissediyorum bu tatil de eski günlerde ki gibi vakit geçiririz diye düşünüyordum ama ona baksana kız arkadaşınının yanından bir saniye ayrılmıyor"
Son cümleyi söylerken suyun içinde jihye'yle şakalaşan minho'ya bakıyordum Hyunjin "bu kadar üzülme" diyerek omzumu sıvazladı "hadi çok konuştuk şuraları toplayalım" kafamı sallayıp örtünün üstünde kalan boş şişeleri hyunjinin elinde ki torbaya attım ve örtüyü toplayıp katladım Beraber arabanın olduğu tarafa gittik ben örtüyü arabaya koydum o da yanda ki çöp kovasına torbayı attı Geri dönüyordu ki benim yerimden oynamadığımı fark etti "gelmiyor musun?" Diye sorduğunda "önce tuvalete girmem gerekiyor" dedim ve tuvaletlere doğru ilerlemeye başladım o da "tamam" diyerek tayfanın oraya gitti
Tuvalete girdiğimde içeride kimsenin olmamasına şükretmiş lavaboya gidip ellerimi suyla doldurup yüzüme çarpmıştım hayır hayır hayır hayır ağlamayacağım hayır bir kız yüzünden dostumla eskisi gibi değilim diye ağlamayacağım
Beynimde buna benzer cümleler kurmaya devam edip kendimi ikna ettikten sonra ellerimi kuruladım ve tuvaletten çıktım gruba kısaca kendimi iyi hissetmediğimi ve dinlenmeye odama gideceğimle ilgili bir mesaj attıktan sonra otele doğru yürümeye başladım çok uzak değildi ama çok da yakın olduğunu söyleyemeyecektim.
Sonunda otele vardığımda odama gitmiş kapıyı kartla açmıştım hepimiz ikişerli odalarda kalıyorduk. Seungmin chan hyungla ben jeonginle hyunjin felix changbin üçlüsü iki yatağı birleştirmiş beraber yatıyorlardı. Gerisini söylememe gerek yok herhalde.
tek kart olduğu için odanın kapısını kilitlememiş jeongin geldiğinde girebilmesi için açık bırakmıştım kısa bir duş alıp üstüme saten pijama takımımı giydikten sonra yatağa girmiştim daha saat altıydı ama ben çok yorgun hissediyordum. Tam uyuyacağım sırada kapı tıklatılmış ve içeri biri girmişti jeongin olduğunu düşündüğüm için arkamı dönüp de bakmadım "uyudun mu?" diye sessizce konuştuğunda sesinden onun minho olduğunu anlamıştım yavaşça diğer tarafa dönüp "uyumadım" dedim ve suratına baktım üstünde hala nemli olan yüzme şortu ve kuru çiçekli bir pezevenk gömleği vardı. "İyi hissetmediğini yazmışsın neyin var?" Diye sorduğunda "karnım ağrıyor" diye yalan söyledim bir yerim ağrıyordu ama bu ne karnım ne de fiziksel bir organımdı manevi bir ağrıydı işte o kadar
Yanıma gelip "masaj yapmamı ister misin?" Dediğinde başımı olumlu anlamda sallayıp düz bir şekilde uzandım ve üstümde ki ince pikeyi karnımın aşağısına indirdim yanıma çömelip nazikçe karnımı ovalamaya başladı yüzünde ki sakin ifade bir anda endişeli bir ifadeye dönüşünce sordu "neden ağlıyorsun?" Ağlıyor muyum? O diyinceye kadar fark etmemiştim bile "çok ağrıyor"dedim ayağa kalktı "bu böyle olmayacak sana ağrı kesici getireyim" dediğinde kolunu tuttum "hayır gitme lino çok acıyor" dedim ve yatakta oturur pozisyona gelerek daha çok ağlamaya başladım
Beni o halde görünce ne yapacağını bilememiş yatağın köşesine oturup bana sarılmıştı bir yandan da sırtımı sıvazlıyordu "tamam, geçti.. geçti.. bak ben buradayım birazdan sana ilaç getireceğim tamam mı?" Kafamı yukarı aşşağı sallamış ona daha sıkı sarılmıştım parfümünün kokusu çok güzeldi sonsuza dek kollarında kalmak istesem de bunu yapamazdım o gidecekti biliyordum hep böyle olmuştu...