Puslu bir haziran sabahı yağmur pencereme hafif hafif vururken bundan sonra hayatın bana neler getireceğini düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi.Yetimhanenin bir hapishaneyi anımsatan parmaklıklı camlarından yağmuru izlerken tek hayal ettiğim bu esaretten kurtulmaktı.Ve 'O' benim buradan tek kurtuluşum olacaktı.
Evet o 'Giray' geçen hafta futbol turnuvasında ilk kez gördüğüm,ismini arkadaşlarının seslenişleri sırasında öğrendiğim,benim farkımda bile olmayan ama gecelerdir hayallerimin tek kahramanı olan çocuk.
Nasıl unutabilirim ki zaten? Nasıl çıkar ki aklımdan? O masmavi içinde kaybolduğum okyanus gözleri esir etti adeta beni.Her ne kadar imkansızlığının farkında olsam da içimde ufak bir ümit yeşeriyor. Aramızda ki uçurumları görmezden gelmenin imkanı yok.Bu ufacık ayrıntı bizim aramıza koca koca duvarlar örüyor.
Ben annesi babası tarafından terk edilmiş 3-5 akrabası tarafından bayramdan bayrama belki hatırlanan, yetimhanenin koca duvarları arasında çürüyüp giden, yapabildiği tek şey hayal kurmak olan,devlet tarafından okutulan bir hiçim sadece bir 'Hiç'.
O ise geçmişi her ne kadar bana benzese de yıllar sonra ailesine kavuşan sırf ailesi varlıklı diye onları affetmiş olsa da zengin,kolejli bir playboy.
Evet tam da bu çapkın bir o kadar da ukala.Tabi bunlar sadece okuldaki bir kaç dedikodudan ibaret.Belki de onu benim gözümde cazip yapan da bu.
Sorular sorular kafamda cevaplanmayı bekleyen milyonlarca soru.Peki nasıl olacaktı ? Nasıl çekecektim dikkatini? Sık sık görme gibi bir şansım zaten yoktu ,tek tesellim ara sıra arkadaşlarını ziyarete geliyor olmasıydı.Önümüzde önemli bir maç vardı ve mutlaka orada olacaktı en azından ben öyle umuyordum.
"Buğu saatlerdir yemek için seni bekliyoruz."
Berilin sesiyle irkildim bu kaosun içinde yemek yemek bile çoğu zaman gelmiyordu aklıma.Son zamanlarda iyice kabuğuma çekilmiştim.
Umursamaz bir tavırla ;
"Siz yiyin Beril." Dedim.Kolumdan tuttu ve gülümsedi.
"Hadi ama miskin miskin burada mı oturacaksın?"dedi
Beril burada benim tek dayanağımdı belki de.Gerçek anlamda tek arkadaşımdı nazımı,kahrımı,kaprislerimi çeken tek insandı.O da ailesini trafik kazasında kaybetmiş yaşlı bir dedesi vardı ama kendine bile bakabilecek durumu yoktu zavallının.
Berilin elinden tutup yavaşça doğruldum.Yetimhanenin o nemli kokusunu içimize çeke çeke korku filmlerini anımsatan ürpertici koridorda yürümeye başladık.Birkaç merdiven indikten sonra yemekhanedeydik kapıda uzunca bir süre durup girmemeye direndim çünkü o tam karşımdaydı 'Şimal' . Yetimhanemizin gözde kızı,lideri o kızla bir türlü yıldızımız barışmamıştı.Ben her ne kadar çok gösterişli bir kız olmasam da beni hep rakibi olarak görmesine anlam veremiyordum.Bana hep nefretle bakan gözleri beni huzursuz ediyordu.Benim ona hiç zararım olmamıştı oysaki.Bir kaç kez konuşmak için girişimde bulunsam da her defasında başarısızlıkla sonuçlanmıştı.Artık bende oluruna bırakmıştım,onun alaycı tavırları karşısında tepkisiz kalıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus'un Kalbi
Teen Fiction"Okyanustaki esaretin öyküsü" Buğu... İsmi gibi buğulu bir hayat yaşamış, Henüz 8 aylık bir bebekken yetimhaneye terk edilmiş.Aile kavramı bilmeden büyümüş,hayatını netliğe kavuşturmak için çırpınan çırpındıkça karanlığa gömülen biraz hırçın denileb...