Şu telefon temizleme zamanları olur ya hani. Galerinize uzun zaman dokunmazsınız fotoğraflar birikir. Gereksiz bir çok şey birikir. Bir çok şey yaşanır ve sonunda temizlik zamanı gelir. Umursamazxa dalarsınız galeri. Sonra boğazınız düğümlenir. Tarifi olmayan bir atmosferin içine girersiniz ve sonuç hiç bir şey temizlenmez ve bir daha girmemek üzere galeriden çıkılır.
Yeni nesil sorunları işte.
Ama başka bir sorun ise tamamen unuttuğunu ve bir daha hayatınıza girerse tamamen dağılacağınız kişiyle tekrar karşılaşmaktı.
İşte böyle bir gün gibiydi.
Aldığım kilolar yüzünden annemden azar işitor olmak moralimi bozmakla kalmıyor daha çok yemek yeme isteğimi ortaya çıkarıyordu. Sonra bir anda sağlıklı beslenme perileri geliyor ve dolabın kapağını açtığımda hiç bir şey bulamıyordum. Ve cumartesiydi bugün giç bir şey yapmamak için elimden ne gelirse yapabilirdim. Ama dışarı çıkmam gerekiyordu ve yemek yemem ve ardından hazırlanıp dışarı çıkmalıydım.
Elimdeki telefonu mutfak masasının üstüne koyup dolaba yönelmiştim. Yumurta basit ve doyurucu bir öğün olabilirdi ama şu an cidden yemek istemiyordum. Ama vaktimin dar oluşu beni zorunlu kılıyordu.
Elime aldığım yumurtaları kırmadan önce masanın üstündeki telefonum çaldı. Arayan Jimin'di. Genellikle acil bir şey olmadıkça aramazdı. Çoğunlukla arayan ben olurdum ve o da açmazdı.
Telefon ekranını yukarı kaydırıp görüntülü aramayı cevapladım. Adımı ard arda hızlı hızlı seslenmesinin ardından ona cevap verebilmiştim. "Nabıyon kook." Telefonun kamerasını burnuna kadar sokmuş ve gözleri dışında hiç.bir şey göremeyecek duruma getirmişti. Ben ise telefonu mutfakta rasgele bir yere sabitletip kendime kahvaltı hazırlamaya başlamıştım. "Kahvaltı hazırlıyorum sonra dışarı çıkcam." Diye yanıtlamıştım. Bir kaç saniyeliğine telefona göz ucuyla baktığımda Jimin'in ağzı kulaklarındaydı. Bu gülümsemeyi bilirdim. Kanka sana işim düştü lütfen bana destek ol gülüşüydü bu. "Ne istiyorsun yine." Dediğimde gözlerini devirmişti. "Bir şey istemicektim ama sen vöyle diyince istiyim bari." Elimdeki bıçakla kamera doğru dönüp bir kaç saniye ona bakış atmıştım.
"Yoongi ile buluşucam ama bizimkilere seninle olduğumu söylicem bu yüzden benimle geliyorsun." Bu sefer göz deviren taraf ben olmuştum. Gerçekten dünyanın en kötü hissiydi bir çiftin yanında tek kalmak. "Yine bizim eve gelin." Dediğimde kafasını salladı. "Olmaz dışarda bir şeyler içicez" ooo şimdi anlaşabileceğimiz dilden konuşmaya başlamıltım işte. "Tamam tamam sana ısmarlicam ama benimle gelmen lazım." Diye bağırıyordu telefonun diğer ucundan. "3 saat sonra işim biter yazarsın." Diyerek telefonu kapatmış.
Evet yeni neslin diğer bir sorunu.
Gizli kaçaklı çok fazla iş çevirmek.
***
Bir japon efsanesine göre bir erkek yağmurlu havada bir kıza şemsiye uzatırsa kader ağlarını örermiş. Bizim hikayemizde işler bir tık ters gitmiş olabilir.
Bir erkek yağmurlu havada bir erkeğe şemsiye uzatırsa kader ağlarını örer şeklinde yapalım.
Kader bir kere ağlarını örerse iki insan ayrılsa nile elbet bir gün kavuşurlar. Eh yeni neslin başka bir sorunu daha.
Jungkook üzerine geçirdiği siyah pantolon ve beyaz düz tişörtü ve eline aldığı deri cektiyle Jimin'i evinin yolunu tutmuştu. Arabaya veya başka bir şey gerek yoktu. Bir sokak arkada oturuyordu Jimin. Fakat o bir sokaklık yolda ne anılar vardı. Yeni bir adım atan jungkook ise artık anıları hatırlamamaya yemin etmişti. Artık otobüs durağından geçerken duraktaki banka uzun uzun bakmıyordu. Yanından geçerken sıradan bir bankın yanından geçer gibi dümdüz gidiyordu. Artık geçmişte bırakmanın zamanı gelmişti öyle değil mi?