Günün ilk ışıklarıyla koca kafamı çalışma masamdan kaldırabilmiştim. Önümde biriken kağıtları görmezden gelerek mutfağa doğru yol aldım. Her zamanki gibi acı kahvemi hazırlayıp bayat ekmeğe reçel sürdüm. Aklımdan asla silinmeyen deney sonuçlarını kendimce gözden geçirirken sanki uyanmamı bekliyormuş gibi telefonum çaldı.
"Evet David?" umursamaz tavırlarımla rapor vermesini beklerken sert ses tonuyla bana emir verme cürretini gösterdi.
"Hemen buraya gel Lizzy! Kı-kıpırdadı."
Duyduğum kelime karşısında telefonu yüzüne kapatarak raporları çantaya doldurdum. Koltuğun yanına fırlattığım terlikleri giyerek arabaya fırladım. Küçük bir manevra ile komşumun posta kutusunu uçursamda ana yola çıkabilmiştim. Hızı azar azar arttırdım çünkü polisleri peşime takmak istemiyordum. Telefonu elime alarak hızlıca rehberden o ismi buldum.
"Selam Sofie. Bebeğimiz kıpırdamış. Bir an önce laboratuarda ol."
Telefonun diğer ucundan gelen heyecanlı çığlık sırıtmama sebep olmuştu.
Gizli garaj kapısından içeri girerek alt geçite inen merdivenleri kullandım. Elektronik kilidi açarak içeri daldım. Ve işte karşımda David...
Selam vermeden konuşmaya başladım.
"Beyin fonksiyonları hakkında bilgi vermeni istiyorum. Ayrıca altı ay sonrası renk değişimi yapılacak. Doktor Lane'in bu taraflarda olduğunu biliyorum. Eğer bir aksilik olursa onu kaçırmamamız lazım ve bu da senin işin. Ayrıca bir daha bana emir vermeye kalkarsan fare deneyini senin üstünde deneyeceğim" Koşar adımlarla bebeğimin yanına gittim~. Neden mi bebeğim? Tamam biraz piskopatça gelebilir ama deneklerimle bağ kuran biriyim. Bir anne veya bir sahip gibi. Sedyede yatan bu çocuk tamı tamına 76 kere beyin ameliyatı geçirdi ve evet asla iki rengi aynı anda göremeyecek.
"Aferin David. Bulduğun denek bu sefer dayanıklı çıktı. Altı ay az bir süre değil tabii." Sırıtmama engel olamadan sedyenin yanına çömeldim. Ellerimi saç diplerindeki yara izlerinde ve kapalı gözlerinde gezdirdim. Parlayan gözlerim her santimini incelemişti.
"Bir mücevher..." Başarmama az kalmasının verdiği sarhoşlukla kaybolacakken birden bire biri kolumu kavramıştı ve kendine çekti. Bir anlığına yok olan sırıtışım eski halini aldı.
"Günaydın bebeğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Universe's Eyes.
Science Fiction"Bir mücevher... Tanrı'nın gözleri sana bahşedildi bebeğim. Işığı gör, karanlığı gör ve bu dünyaya izinsiz gelen insanları kalplerinden yok et."