bir îdam mahkûmunun îdam gününden sonraki günü

154 28 6
                                    

Yere oturmaya yeltendiğim sırada kirden görünürlüğünü kaybeden pantolonumun arka cebinden sararmış kağıtlara sahip not defterimi çıkardım. Kalemi de elime aldığım gibi tarih attım boş bir sayfaya;

"Îdam saatinin üstünden ne kadar geçtiğini tanımlayamıyorum, saatim kaçmam için kullandığım edevatların arasında çürümeye doğru yola çıkmış olmalı. Beter hâlimin sanki daha beter olmaya teklifini kabul etmişçesine koşuyordum, yine hakkında bilgim olmayan bir vakittir. Bedenimi kaplayan, benle bütünleşmiş olan kıyafetlerimin her saniye artan kiri, ruhumun açlığına kavuşma hissi yaşadığı o nura bulaşmıyordu nazarımda. Bundan önce, bana şu an gözümün önünde olanların cennet misali olduğunu düşündürecek kirlere şahitlik etmişti harelerim. Şahit oldukça kirlere bürünür oldu, karalaştı o da.
Şimdi düzsüzlükteyim, oturduğum yer toprak değilmişcesine acıtıyor olsa da bedenimi; kaçkın oluşumun hakkını layıkıyla vermem elzemdi. Yalnızca ayağımı yitirmemeye dikkat etmiştim koşarken, haricinde; beni götürebildiği en uzak noktaya götürdüğü için ona bir ödül borçlandığımı bilip oturdum buraya. Bakınca buradan, bunca kirin arasında bir tek gördüğüm olsa da, gökyüzüne önümdeki tabloda yine en güzel yer bahşedilmişti. Beyaz rengini süslüyordu şimdi, kara bulutlar gördüğüm en güzel kir renkliymiş; öğretiyordu bana.
Buraya veda ettikten sonra gideceğim yerin belli oluşu beni mütmain kılacak tek sebepti. Evimin yolunu belleğimden hiçbir zaman çıkarmamaya söz verdiğim o karanlık zincirler bilsin ki, sözümü tutmuştum.
Yazmaya başlayalı bir zaman geçe, ayrılıyorum buradan; bir günde iki kere kederin ağrısı olmadan bir mekândan ayrılışıma hayretimi gizlemeyerek."

Ayağa kalktığım gibi defteri eski yerine koyarak hafızamda kazınması için bunca sene canla başla uğraş içinde olduğum yollara yorgunluktan harap olmuş ayaklarımı sürdüm. Semanın bir yanı beyazlığını koruyup diğer yanı mâiliğe kapısını açarken yolumun son adımına yaklaşıyordum. Evim önümde durduğunda, en az ayaklarım kadar baygınlık geçiren harelerim bu evi kolçalan etmeden rahat edemedi. Ayaklarım işine ara verirken birazına inceledim, çatısı olmayan; boyası sökülmüş, açık kalmış kapısından kirleri misafir etmiş evimi. Kirden, kire.

Ayaklarımın rahatını kesip içeriye girdim ve ardımdan paslanmış kapıyı kapatma dürtümü engellemedim. Evim, tahtası kırılmış bir döşek, bir dayanağı boşlukta yine tahtadan yapılma çakma bir masa, ve sağlam kalmayı ucubetle becerebilen bir sandalyeden ibaretti. İçeriye kurulmuş örümcek ağları ve türlü kirler ise evimde olduğu müddetçe evimden bir parça sayılmalıydı muhtemelen, zirâ bendenizden uzun süre burada yaşamlarını sürdürmüş olmalılar.

kurşun göğüsü delmezken ruhun kan akıtmaktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin