Soylarım, zamanında tanrılara hizmet etmiş onlar için savaşmış krallardan, askerlerden, rahiplerden geliyordu.
Derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum. Ellerimin titremesine mani olamıyorum. Gözlerimmi titriyor yoksa ellerimmi bir türlü çözemiyorum. Korkuyorum. Her zamanki gibi. Kaçmak istiyorum. Her zamanki gibi.
Gidecek bir yerim yok. Yer altı dışında. Şansa bakınki ölümdende oldukça korkuyorum. İnsanlar haklı benden bir kral olamaz. Olmamalı.
Gözlerimi kapatıyorum herzamanki gibi parmaklarımı sayıyorum. Tanrılara dua ediyorum. Oysaki biliyorum ki tanrıların sevdiği kullarından değilim. Bu belli. Gözlerimden saçlarımdan duruşumdan belli.
Bir lanetim bunu biliyorum. Soylarımın yüzyıllardır sahip oldukları özelliklerden yoksunum. Tanrılar aileme,Atalarıma verdikleri hediyeyi bana buyurmadılar. Bana mas mavi gözler ,güçlü bir duruş, özgüvenli bir karakter vermediler.
Doğduğum günden beri pek sevilmezdim. benim doğduğum gün krallığımızın yaşadığı en zor dönemlerden birindeydi. Krallığımızın heryerini su ve haşereler basmış veba ülkenin 4 bir yanına yayılmıştı.
Doğduktan sonra anında bir fiyasko yaratmışım. Soylardan soylara bir kuşak bile atlamamış, tanrının aileme lütuf olarak bahşettiği mavi gözlete sahip değildim. Tenim ailemin esmer, koyu renklerinin yerine bir er sırtı kadar beyazdı. Bütün dikkatler ben doğar doğmaz anneme çekilmiş. Doğar doğmaz zavallı kadının hayatını zindana çevirmişim.
Büyük beton yapıdan aşağı bakıyorum. Hırçın dalgaların bütün gücü ile sivri taşları dövmesini seyrediyorum. İçim ürperiyor. Düşersem neler olacağını düşünüyorum. Kimse arkamdan ağlamaz muhtemelen.
Arkamdaki ahşap kapı açılıyor. Korkuyorum oysaki ayak seslerini duymuştum. Dadım öfkeyle yanıma geliyor. Orta yaşlarda, tombul bir kadın. Bu yaşıma kadar benin her türlü ihtiyacımla ilgilendi. Zamanımızın çoğunu birlikte geçirşek bile onunla duygusal bir bağ kuramıyorum.
Küçük yüzü kıpkırmızı olmuş. Tahminen babamdan gine azar işitmiş. 'Owen! Ne vakittir seni arıyorum.' gözbebekleri küçülüyor. Elini kaldırıyor ve bileğime sertçe vuruyor. İki parmağı ile iğrenircesine kolumdan tutuyor ve beni içeri çekiyor.
Karşı koymuyorum. Nankörlük etmek yapabileceğim en son şey. Beni odama sokuyor. Küçük soğuk bir yer burası. İçerisinde sadece bir yatak ve birde aynalı gardırop var. Yerlerin soğuk. Çok soğuk olması dışında bir sorun yok.
Beni yatağa fırlatıyor ayağımı çarpmama rağmen ses çıkarmıyorum. O bana bakmayı kabul eden tek dadı. İçeriden bana ipek kumaştan yapılmış özel işlemeli bir gömlek çıkarıyor. Kolları oldukça bol. İçi oldukça rahatsız. Giyinmeye başlıyorum. Birinci iliğimi açıyorum ikinci düğme birden elimde kalıyor. Korkuyorum.
Dadıma bakıyorum durumu anlamamış gibi duruyor. Hızlıca giyiniyorum. Kimse beni inceleyecek kadar bana bakmıyor zaten. Şortumun cebine düğmemi atıyorum.
Babam böbürlenmeyi çok seven bir adam. Her yıl krallığının güzelliklerini göstermek için birçok festival, parti düzenliyor. Buda onlardan birisi. Ellerimin titremesini durdurmak için onları kavuşturuyorum. Etrafa bakıyorum. Yaşlı insanlar derin bir muhabbete dalmışken yaşıtımdaki çocuklar başka bir yerde oyun oynuyorlar.
Babamın görebileceği bir yere geçiyorum. Gözlerim her zamanki gibi yerde, saçlarım yüzümü kapatıyor. Babamın beni görünce rahatladığını düşünüyorum. Güzel artık bir sorun çıkaramıyacak diye düşünüyor.
Hemen yanımda duran bir vazo var. Babamın uzak diyarlardan özel olarak getirdiği bir parça bu.
--
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lefkitis
Randombirşeylerden vaz geçeceğim. bunu biliyorum gün ışığım ama bu vaz geçeceğim şeyim sen olmasını istemiyorum. Bu zamana kadar dolu anı biriktirdim. rahatça söyleyebilirimki vücudumdaki kandan çok, anılara sahibim. senin anıların. benim anılarım. bizim...