başlangıç.
-
bölüm bir, yaşam.
-bu mudur yaşantı.
bakışlarının solukluğuna bak, önünü nasıl görüyorsun?
tek bir yeşillik yok.
binlerce yıl öncesinde korkunç insanlar yüzünden varlığını yitirmiş bitki örtüsü yok.ışık hızını geçmişiz...
eski biz olamadıktan sonra anlamı ne ki!yediden yetmişe herkes kandırılmış. yetmişimiz yok gerçi, en fazla yirmi dördüne kadar yaşıyor tanrılar. yetemiyor bize bir türlü bu evren, tanrı da olduk ama yetinemiyorlar.
'evrenin sırlarını keşfedin!' diyen atalarımızın istediği de bu değildir eminim ki. görünüşe göre tanrılaştık ama tek başarımız her şeyi mahvetmek.
maksimum gücüne ulaştı insanlık. evrimleştikleri çirkin şey midemi bulandırıyor. metal ve 'teknoloji' yığınından başka bir şey olmayan bu topluluk son yıllarını yaşamakta. sonsuz ömrümüz olacaktı güya. bitmek bilmeyen bu evrenin bile bir sonu varken sonsuz yaşam senin ne haddine.
birer birer oynatılan kuklalar gibisiniz, kendi seçimleriniz yok. kobay insanlar olarak sürdürdüğünüz bu yirmi dört yılınızda tek başarısı var olmak olan siz, bu metalin özü gezegenin başka gezegenlerdeki dünyanın sahibi tarafından yönetildiği bu yaşantıyı yaşamaktan gurur duyuyorsunuz. sanırım ben tanrılaşmaktan nefret ettim.
karbon bazlı yaşamı aşmışız, eski yaşantımız için ölümsüz olduk. evrenin en güçlüsü, yaşamın sırlarını çözen, en güçlü medeniyet. kobay medeniyet. kobay fareler gibi. yirmi iki yıllık yaşantımda fareyi sadece labaratuvarda gördüm. onun da genetiği bozulmuş, garip bir görüntüsü vardı. on iki tane ayağı vardı. ciddiyim, aynı kırkayak gibi. tabii, onun da orijinalini sadece kitaplarda gördüm. böcek deniyormuş onlara. kıskanıyorum atalarımı, görmüşler hepsini. bin yüz doksan iki yıl önce son canlıyı öldürdük biz. gerçi dokuz yüzyıl sonraya kadar yaşasalardı bile oksijensiz yaşam sebebiyle nesilleri tükenirdi.
labaratuvar dışında başka bir yerde insan dışı canlı göremezsiniz. biz kaldık sadece.
tüm yaşamın sırlarını çözüp hepsinin sonunu getirdik. fazla bencilce davranan bu insanların soyundan olmaktan utanıyorum.daha uzun yaşamak isterdim, en azından altmışımı görmeyi dilerdim. tanrılaşan insanlar her şeyi yarattılar, ellerinden her şey geliyordu ancak bir türlü bu 'yaşamın anlamı nedir?' sorusuna cevap bulamadılar. eski bize ait bir şeyimiz kaldıysa o da bu sorudur. ömürleri boyunca hayat amacı aradılar ancak bulamadılar ve kendilerini öldürdüler. ruhları yine benzer insanları ziyarete gitti tabii. öğrenene kadar devam etmeliydin, yaşam amacını bulana kadar ilerlemeliydin.
benim yaşam amacım ne derseniz eğer, var olan bu dünyayı yok etmek. diğer bir deyişle, eski dünyamızı istiyorum. on iki bin beş yüz altmış iki yıl önceki dünyamızı görmeyi istiyorum. eski dünyamızın insanlarını selamlamak istiyorum, sadece kitaplarda görebildiğim o güzel canlıların yumuşak kürklerini okşamak istiyorum. eski insanlarımızın yaptığı o harika sanat eserlerini, harika yazıları, şiirleri, en çokta içlerinde harika hisler uyandıran o müthiş şarkıları dinlemek istiyorum. şu anda bir anlam ifade etmeyen o gün isimlerini saymak istiyorum. bir sürü dil varmış bildiğim kadarıyla. hepsini birer birer öğrenmek istiyorum. pazartesi, perşembe ve cuma. adı kalan tek günlerime tutunuyorum sıkıca. hepsinin adını öğrenmeyi istiyorum. yedi gün, yedi gece, yetmiş yaşıma kadar yaşamak istiyorum. o güzel kokulu çiçekleri birer birer koklamak istiyorum. binlerce çeşitteki o canlı türlerini kendi gözlerimle görmek istiyorum. çok şeyi istiyorum ancak elimden gelen sadece uyandıktan sonra sorguladığım bu yaşamı yönetmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
var olmanın bedeli, kang taehyun.
General Fictionyeni, anlayamadığı şekilde rahat bir yaşam olanağı sağladığı düşünülen bu metal yığınından bıkıp usanan taehyun ve onu diğer bir karbon bazlı, yaşamın olduğu gezegenin derinliklerine giden bir gezintiye götüren rehber beomgyu. - hassas içerik! taegy...