Bu dünyada bana verilen en kıymetli hediyemi elimde tutuyordum. Aynanın karşısına geçtim ve kırmızı atkımı boynuma sardım. Bu atkının benim için anlamı çok büyüktü, çok farklıydı... Gözlerim yüzümde gezindi, hüzünlü bakan gözlerimde, ardından yanağımda ki kesiğe baktım. Parmaklarımı onun üzerinde gezdirdim. Buruk bir gülümseme oluştu yüzümde. Yaşanmışlıkların acısı yüzüme bir gülümseme olarak yansıyordu. Onun anıları beni gülümseten tek şeydi. Gözlerim hafifçe dolarken kendimi toparladım. Ona mutlu gözükmek istiyordum.
Aynanın sağında kalan sehpaya baktım, bir demet gül almıştım. Güzel görünüyorlardı, ona layıktı. Benim gibi değildi.
Demeti elime aldım ve hızla evden ayrıldım. Armin beni kapının önünde bekliyordu. Altın sarısı saçlarını taramış, yeşil keşif birliği paltosunu giymişti. İronik, ben de aynısını giymiştim. Sağ elinde bir demet papatya tutuyordu. Sol elinde ise bir defter vardı.
"Armin, o defter de nedir?" Armin deftere bir bakış attı ve burukça gülümsedi. "Fotoğraflarımız Mikasa, dış dünyanın fotoğrafları... Deniz fotoğrafları, çöl fotoğrafları, kutup fotoğrafları..." Duraksadım, bu çok ince bir hediyeydi. Bize sağladığı özgürlüğün fotoğrafları mezarında olacaktı. Ona hep minnettar kalacaktım ve ona hep kızgın kalacaktım. Aynı zaman da kendime dahil itiraf edemesem de kırgınlık vardı hislerimde...
Çok geçmeden mezarlığa varmıştık. O büyük ağacın gölgesinde ki mezarlık... Sağ tarafına ben oturdum, sol tarafına ise Armin. Okşadım bir süre toprağını. Sonra sağ tarafıma bıraktığım çiçekleri mezar taşının önüne bıraktım. İçim buruktu, hep buruk kalacaktı. Armin de papatyaları sol tarafa bıraktı. İki demetin arasında bir boşluk bırakmıştık.
Armin elinde tuttuğu defteri açtı. İlk sayfasında manzaralar vardı. Kutuplar, okyanuslar, çöller... Armin hoş bir deniz fotoğrafı çıkarttı ve toprağın üzerine yerleştirdi. Ardından çöl ve buzullar olan fotoğrafları da yerleştirdi.
Sanırım sıra bize gelmişti, "Mikasa, sence hangisi?" Bana çevirdi defteri, altı adet fotoğraf vardı. Birincisinde Armin ve benim denizin önünde çekildiğimiz bir kare vardı. Ne kadar istemiştim o fotoğrafta bir üçüncü kişinin daha olmasını.
İkinci fotoğrafa baktım, bir yemek masasında toplaşmıştık hepimiz. Jean, Connie'nin omzuna kolunu atmıştı ve gülüyordu. Historia tatlı bir poz vermişti, Reiner hafif gülümsemesi ile kameraya bakmıştı. Annie her zaman ki donuk bakışları ile vermişti pozunu. Levi'da aynı şekilde, fotoğraf çekilmeye zor ikna edilmişti. Gabi ve Falco'da tatlı bir şekilde gülümsemişlerdi. Fotoğrafı çeken kişi Armin'di o da selfie çekerken içten bir şekilde gülümsemişti. Ben ise hafifçe gülümseyerek bakmıştım kameraya. Ne kadar da mutlu bir tablo, değil mi? Hoş, masanın ortasında ki patateslere dokunulmamıştı.
Gözyaşlarıma engel olamamıştım bu sefer. Ne kadar da eksik vardı o sofrada. İlk iki fotoğrafı yerinden çıkarttım ve onun topraklarına yerleştirdim. Üçüncü de gezdirdim gözlerimi.
Dondurma yerken çekilmiştik. Connie ve Jean dillerini çıkartıyordu, Armin keyifle dondurmasını yalıyordu. Annie yabancı bir maddeymiş gibi dondurmaya bakıyordu. Historia onun bu halini gülücük ile karşılıyordu. Reiner dondurmasını yere düşürmüştü ve kederiyle onun başında duruyordu. Ben de fotoğrafın kenarından yarım ağızla gülümsemiştim.
Dördüncüye baktım, vapurdaydık. Armin ile birlikte kameraya çok tatlı bir şekilde gülümsemiştik. Arkamızdan martılar geçiyordu. Fotoğrafın çekildiği sırada kareye bize oldukça yaklaşmış bir martı girmişti. Ne kadar da saf bir fotoğraftı.
Beşinci fotoğraf ise bir partidendi, hepimiz oldukça şık giyinmiş ve kameraya ciddi bir poz vermiştik. Jean ve Connie bile ciddiydi.
Altıncı fotoğrafa baktığımda ise sesli bir şekilde iç çektim. Keşif birliği olarak son kez üniformalarımız ile poz vermiştik. En önde Armin ve Levi. Arkalarında ise tüm keşif birliği... Son kez kalbimizi adamıştık.
Bu fotoğraf beni derinden yaralıyordu. En çok hakedenler burada değildi. Bu nimetleri yaşayamıyorlardı. İçimi en çok acıtan ise özgürlüğü için canını dişine takan birinin bizim için özgürlüğünü bir hiçe saymasıydı.
Son fotoğrafı da diğerlerinin en önüne yerleştirdim. Armin'e döndüm. "Çok güzel oldu, Armin çok güzel düşünmüşsün." Gülümsedi, "O bunları görmeyi hakediyor." Başımı onu onaylar anlamda salladım. Ayağa kalktı, "Mikasa benim gitmem gerekiyor. Sizi yanlız bırakmak zorundayım." Onu onayladıktan sonra oradan ayrıldı.
Elimi yeniden toprakta gezdirdim. "Biliyor musun mutlu gözükmek için verdiğimiz çabaları? Özür dilerim, Eren. Sensiz olmuyor. Kalbimin bir tarafı hep buruk ve sonsuza kadar öyle kalacak. Bilmiyorum şuan bizi izliyor musun, bilmiyorum hakkımızda ne düşünüyorsun. Eren şunu biliyorum ki sen benim için her zaman ailemdin. Eren, sen benim sevdiğim adamdın. Özür dilerim, kendimi ifade edemedim. Sen benim için hiç bir zaman bir kardeş değildin. Sen benim için her zaman kalbimin diğer yarısıydın." Gözyaşlarım durmak bilmiyordu, iç çekerek konuşmaya devam ettim. "Eren geceleri uyuyamıyorum. Kabuslarımda hep sen varsın. Bir zamanlar sürekli rüyalarımı süslerdin. Şu an ise kabuslarımın ana karakterisin. Eren nefes alamıyorum, bilmiyorum neden. Keyif alamıyorum hiç bir şeyden. Mutlu olamıyorum, kızamıyorum, ben hiç bir şey hissetmiyorum. Eren ben yaşamıyorum... Eren olmuyor, inan sensiz olmuyor. Kalbimin bir yarısı kopmuşta kanıyor sanki. Öldüm ben Eren, ruhum öldü. Bedenim ise hâlâ yaşam mücadelesi veriyor. Yaşamamın tek sebebi fedakârlıklarımız." Gözyaşlarım buluşuyordu tekrardan toprağı ile. "Sana teşekkür ediyorum, Eldia halkına özgürlüğü kazandırdığın için ve sana kızıyorum, elimizden mutluluğumuzu aldığın için." Elim atkıma gitti, "Teşekkürler Eren, bana bu atkıyı sardığın için." Son sözlerimi de söyledikten sonra ayağa kalktım. Oradan uzaklaşmaya başladım. Son kez bir bakış attım sevdiğim adama. Güzel görünüyordu, her zaman ki gibi.
Mikasa Ackerman o gün orada kendini yıllar sonra ilk kez açmıştı birine. Mikasa Ackerman sevdiği adama onu sevdiğini sonunda itiraf etmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AOT Alternatif bakış açısı
FanfictionAttack On Titan animesinde ki alternatif düşünceler, sonlar ve sahneler...