Bir varmış bir yokmuşla başlamıştı, çocukların gerçek olmayan ağıtları dinlemeleriyle düşleri koca bir boşluğa düşüp kaybolmuştu, sahipsiz kalan hayaller bir olup dilek taşını oluşturmaya kalkışmıştı. Küçük bir şahinin yırtıcılığı gibiydi hareketleri. Nasıl da acımasızca bakardı o keskin gözleriyle! Ya yaşayacak ya öldürülecekti. Zamanla doğru ve yanlış ne diye düşünmeyi bırakırken kederli günlerin ardından, huzurun ne olduğunu unutmuşken dünyada ki bütün insanlar tarafından yanlış denen bir çukurun içine kendi arzularını gerçekleştirmek, kaybettiği hayallerini geri almak isterken Dilek Taşını duyar. Kaybettiği hayallerini isterken yüreği üzerindeki yüklerle eziliyordu. Hayallerini bulsa bile yapamayacak kadar çaresizdi. Ancak bir gün çabalasa bile başarmak isteği şeylerin ilk adımını tamamlasa bile devam ettiremeyecek kadar umutsuzluğa kapılmıştı. Çabalayıp kazansa bile hiç bir anlamı olmayacağını yüzüne tokat gibi çarpmıştı. İşte o zaman dilek taşı ona umut olmuştu. Kaybettiği her şeyi geri istiyordu. O zaman yola çıkmıştı, elinde bir kaç kıyafeti bir kaç kuruş parası dışında hiç bir şeyi olmasa da yüreğindeki hayallerini kaybettiği boşluktan kurtaracağı düşüncesiyle cesaretle dolmuştu.
Elleri titrese de soğuktan hareket ettiremeyeceği kadar uyuşsa da birçok haydut hırpalayıp dövse de her şeye koca yüreğiyle göğüs gerip karşılamıştı. Şimdi ise eskisinden daha çok akan gözyaşlarıyla hıçkırıkları bir olmuş yüreğindeki yüklerin ağırlığıyla feryat ediyordu. Boğazını tahriş ederek yükselen hıçkırıklarla feryatları yükseliyordu arşa ve yerin binlerce altına. Ancak o zaman anlamıştı Dilek taşıyla ilgili söylenen şeyleri.
Dilek taşını kullananlar ruhlarını ona bağlarlar.
Aslında bilinen gerçeklerin gerçek olmadığını. Şeytanla ruhu birleştiğinde çektiği azaplarla fark ediyordu. Üzerindeki giysisi parçalanmış, çıplak kalmış sırtındaki acıya dayanmaya çalışıyordu. Gözleri görmemeye bilincini kaybettiğini fark ediyorken direniyordu ancak acı eşiğinden ölüme yakınlaşan bedeni bu baş kaldırıyı kabul etmeyerek kızıl kahvesi gözleri bir kaç saniye müsaade ederken buğulanmış hareleriyle zümrütleri birleştirmişti. Kulaklarına boğuk gelen sesin bir kadına ait olduğunu bilinci kapanırken son duyduğuydu.