Benim de sevdiğim bir adam vardı. Etrafa huzur saçan yeşil gözleri olan ki o gözlerdi, herşeye rağmen güçlü kalmayı öğreten. O gözlerdi sevdayla tanıştıran. Yorgundu, belliydi göz altlarındaki çizgilerden. Çok şey yaşamıştı, çok üzmüştü hayat onu, nadiren mutlu da etmişti fazla fazla. Belliydi. Mutluluklar unutturamamıştı acılarını. Bakışları öyle masumdu ki, kalbini aynalıyordu. Adam çok yorgundu, düşmüştü defalarca lakin pes etmiyordu. Gözleri anlatıyordu herşeyi. Saçları vardı adamın omuzlarına kadar uzanan. Gözlerinin anlattıklarını deslekleyen saçları. Dökülüyordu tel tel. Parça parça bitişini simgeliyordu adamın. Her bir teli uzun yıllarının, acılarının, sevinçlerinin, aşklarının, ayrılıklarının şahidiydi. Sırdaşıydı gözlerinin. Dökülen her tel gözlerine yaş olarak doluyordu. Tutuyordu adam hep direniyordu. Anlatamıyordu kimseye. Zaten anlatmaya bile gücü kalmamış haldeydi. Birileri anlatılmasına gerek kalmadan onu anlasın istiyordu. Fiziken yalnız değildi elbet. Çok arkadaşı az dostu vardı. Zaman zaman o kalabalık arkadaşlarının içinde bulurdu kendini. Onun olduğu her yerde eğlence olurdu, herkesi eğlendirir, herkes onun da eğlendiğini düşünürdü. Eğlenir gibi yapmayı çok iyi bilirdi adam eğlenemezdi. Kabuğuna çekilirdi çoğu zaman. Kendinden bile kaçmak, saklanmak isterdi. Hem yalnız kalmak ister hem de yalnızlığına ağlardı adam. Çünkü yalnız olmamak etrafında insanların olması değildi onun için. Yalnız olmamak onu anlayan, ona inanan, destek olan, yardımcı olan, güç veren birilerinin olmasıydı. Sözde arkadaşlıklardan sıkılmıştı adam. Çok şey götürmüştü yıllar ondan. Götürüyordu da. Bunu durdurmak istiyordu, yapamıyordu. Yorgundu. Endişeliydi. Üzgündü. Düşünceliydi adam. Hep düşünürdü derin derin bakan gözleriyle. Mutlu olmayı pek başaramasa da mutlu etmeyi çok iyi biliyordu adam. İşi de buydu zaten. Şarkı söylemek. Aşkı, ayrılıkları, sevinçleri, hüzünleri anlatan şarkılar söylerdi. Şarkılar biriktirdi bende sevdaya dair, özleme dair. Sesini kazıdı hafizama, bakışlarını kazıdığı gibi. Buralı değildi adam. Belliydi. Çoktu buralara. Çok büyük hem de çok çocuktu. Hem masum bir çocuk hem de yıllarını biriktirmiş, geçmişle yüzleşmesi son bulmayan olgun bir adamdı o. Adamın gitmesi her güzel şeyin bitişi gibiydi. Acı verdi. Ama umut doluydu yarınlara. Adamın gidişi aslında başlangıçtı. Güzel günler için çaba startıydı. Geri kalan hayatımın amacı şehrine gitmekti. İhtiyacı olan herşeyi ona vermekti. Fazlasıyla. Gidemedim. Arkasından bakıp ağlarken zamanın çoktan geçmiş olduğunu farkedemedim. Geçen yıllara üzülürken, yılları ve geri gelmeyecek şeyleri kaybettim. Adamı kaybettim. Fotoğraflarını kaybettim. Bana bıraktığı barış işaretli kolyeyi kaybettim. Çok zaman kaybettim ben. Adama ne mi oldu? Ona geç kaldım. Artık başka birisi o. Başka bakıyor gözleri. Başkasına bakıyor. Başkasıyla uyuyor. Artık gerçekten başka bir şehirde o. Ben şehrinde olsam bile artık farklı şehirleriz onunla. Yolumuz hiç kesişmeyecek.