one

13 3 3
                                    

üşüyen ellerimi ceplerime sokmaya tenezzül dahi etmezken, yoongi hyungun öğretmenlerden şikayet etmesini dinliyor, bir yandan da soğuk havaya rağmen açık olan gökyüzünü izlerken sol kolumda hissettiğim ani acı ile burnumu kırıştırarak hyunguma döndüm.

"sen beni dinlemiyor musun?" sahte siniri ile bana bakıyorken düşünebildiğim tek şey kediye benzeyen yüzünün sevimliliğiydi. yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşurken uzun ve sıcacık parmakları ile dudaklarımın üzerine yavaşça vurdu.

"bir de gülüyor yavşak yavşak. neden dinlemiyorsun beni?"

zihnimde birkaç saniye önce dudaklarımda olan sıcacık parmaklar tekrar tekrar beliriyorken hyungumun ne söylediğini anlayamıyordum. tek istediğim o sıcak parmakların biraz daha dudaklarımda oyalanmasıydı.

yavaşça zihnimin pususu açılırken omuz silktim. bunu biraz da kendime gelmek için yapmıştım. "diniyorum." dedim ama bakışları bana inanmadığını açıkça iletiyordu.

"her neyse." dedi ve sustu. anlattığı şey mi bitti, yoksa hevesini mi kırdığımı düşünürken dudaklarımı tedirginlikle ısırıyordum. yoongi hyung normalde konuşkan birisi değildi, bir tek benim yanımdayken rahatça konuştuğunu söylerdi, ki bu her seferine yanaklarımın  al al olmasına sebep olurdu, dolayısı ile şuan susuyor olması gerilmeme sebep olmuştu.

neden sustuğunu sormak için dudaklarımı ısırmayı bırakıp araladığımda çalmaya başlayan telefon zil sesi kaşlarımı çatmama sebep oldu. gecenin bir köründe sokakta sadece ikimizdik ve telefonlarımız daima sessizde olurdu. zil sesinin nereden geldiğini anlamak için bakışlarımı arkamıza döndürmek için kafamı çevirirken yoongi hyungun cebinden telefonunu çıkartıp, "efendim?" demesi ufak çaplı bir şok yaşamama sebep olmuştu. ne zamandan beri telefonunun zil sesi açıktaydı ve neden açmıştı?

sorularımı cevaplayabilecek tek kişinin o olduğunun bilinci ile sessiz kalıp konuşmasını dinlemeye başladım.

"jeongguk ile birlikteyim, sahile gidiyoruz, ne oldu?"

"ne demek hangisi? en küçük olanı. hatırlamıyor musun onu? her neyse, neden sordun ki?"

düz yüz ifadesi karşı taraftan aldığı cevapla tebessüm ile taçlanırken onu bu şekilde neyin gülümsettiğini merak ettim ve onu bu şekilde gülümseten kişiyi kıskandım. sonuçta yoongi hyungu güldürmek kolay değildi. 

"tamam, oraya yakınım zaten, birazdan gelmiş olurum. gelirken almamı isteiğin bir şey var mı?"

birazdan nereye gidecekti? bu akşam benimle sahil kenarında gezmeye söz vermişti. bu sözü bozacak ya da unutturacak kadar önemli olan kişi de kimdi şimdi? 

sinir ve kıskançlık kalbimi sızlatırken bakışlarımı gökyüzünde  sabit bir şekilde tutmaya devam ediyordum. hyunga soracağım bir sürü soru vardı şuan ve sormak için telefonu kapatmasını bekliyordum sinir ve kıskançlığın verdiği gerginlikle.

hyung aldığı cevap her ne ise kıkırdamaya başladığında gözlerim şok içerisinde açıldı. bakışlarımı gökyüzünde parıldayan aydan çekip hyunguma çevirdim. hyungu dört yılı aşkın süredir tanıyordum ve böyle güldüğü anlar sarhoşluktan ne düşüneceğini dahi bilemediği, kendisini tamamen kaybettiğinde olurdu. içimdeki kıskançlık giderek büyürken, konuştuğu kişiye "tamamdır, seni seviyorum." demesi ile yutkunamaz hale gelmiştim. gözlerim dolmaya başlarken dişlerimi sıkıca birbirine bastırdım. adeta nefes alamıyordum.

dediğim gibi, yoongi hyungu dört yıldan daha uzun süredir tanıyor olmama rağmen "seni seviyorum." dediğini hiç duymamıştım. ne zaman ona "seni seviyorum." dense, yeteri kadar şanslılarsa " ben de seni." derdi. hıçkırıklarım boğazıma dizilirken, ağlama isteğim tüm bedenimi ele geçirmişti.

i need you|ykHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin