|0.6| M

68 6 3
                                    



Donghyuck:
Mark
Evde misin?

Donghyuck:
Sikeyim özür dilerim

Donghyuck:
Mark
Lütfen

Mark:
Ne istiyorsun?

Donghyuck:
Aşağı in lütfen
Konuşalım

Mark:
Hayır istemiyorum
Ne bok olduğunu biliyorum artık nasıl olsa

Donghyuck:
Mark
Yalvarırım aşağı in
Bekleyeceğim.
*görüldü*

Kendimi ne kadar kandırsamda en sonunda aşağı inmiştim. Defalarca kendime o bir katil ondan uzak dur dememe rağmen onun yanıma gittim özlemle. Salaktım ama yine de kendimi ona bağlı bulmak beni mutlu hissettiriyordu. Aşağı indiğimde sigarasıyla arabasına yaslanmıştı. Beni görünce gergin yüz hatları rahatlamıştı. Derin bir nefes alıp yanına gittim. "Ne konuşacağız?" Alt dudağını ısırıp "bin arabada konuşalım," dedi ve ardından ekledi. "Lütfen." Kendisi sürücü koltuğuna geçerken ben de yanına oturdum. "Kemerini tak." Arabayı çalıştırırken sessizce mırıldanmıştı.

Arabayı sürerken içimi yiyip bitiren soruyu sordum. "Katil misin gerçekten?" Sorumla birlikte arabayı hızlıca tenhaya çekmişti. "Ne?"

"Katil misin işte? Soruyorum."

"Tanrı aşkına benim taşak mı geçiyorsun."

"Bağırma bana," dudaklarımı büzerken söylediğim şeyle önüme döndüm. Kucağımda ellerimle oynarken cevabını bekliyordum. "Değilim katil falan. Kendine gel." Cevabı pek tatmin etmesede huzurla derin bir nefes aldım. Yüzümü istemsiz bir gülümseme sararken üstümden öküz kalkmış gibi hissediyordum.

Ben gülerken bir anda "Siktir." dedi. İnlermiş gibi çıkan sesiyle hızla ona döndüm. Ona dönmemle ensemden tutup dudaklarımızı birleştirmişti. Hoyratça öpüşmemiz sert davranışından dolayı ağızımdan çıkan inlemeyle daha da derinleşmişti. Dili ağızımın içini gezerken aklımı kaybediyordum. Nefes almak için ayrıldığımızda kemerimi çıkardı ve kucağıma yerleşti. Elleri yine ensemi bulurken hiç beklemeden öpüşmeye devam ettik. Ellerim bedenini gezerken çıkardığı sesler, iki saniye dahi dudaklarımdan uzak duramayışı, arada fark etmeden bana sürtünmesi, yaptığı her şey adeta beni eritiyordu. En sonunda onu kendimden uzaklaştırdım. Yüzünü avuçlarım içine alırken şaşkın gözleriyle bana bakıyordu. Söyleyeceğim ne varsa hepsini unuttum, sabah ne olacağını düşünmeyi unuttum, öncesini unuttum, sadece ona odaklandım. Kızarmış ve ıslanmış dudakları yanaklarında olan ellerim sayesinde büzülmüştü, saçı dağılmıştı ve tişörtü köprücük kemiğine kadar açılmıştı. "Minhyung,"  dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle. Siktiri çekip tekrardan öpüşmeye başladık. Kalçalarından tutup kendime bastırdığımda çıkan iniltiyle dayanamayacağımı hissettim. Gözlerim arkaya kayarken boynuma doğru yol almıştı öpücükleri. Koltuğu yatırırken boynumu ısırmasıyla acıyla inledim. Uzanmamdan yararlanarak tişörtünü çıkardı. Aynı şekilde benimkini de çıkarırken çok ateşliydi.

Öpücükleri ve ısırıkları devam ederken kasıklarıma kadar düz bir yol çizmişti. Koltuğun arasına girip pensimi şortum üzerinden öptüğünde tüm vücudum titremişti. Nefeslerim sıklaşırken bana gülümsemiş ve penisimi eline almıştı. Penisimin ucuna kondurduğu öpücükle kendimden geçtiğimi hissettim. Fazla uzatmadan ağızına alırken midemden başlıyan tüm kasılma vücuduma yayıldı ve arabanın içini dolduran bir inleme bıraktım havaya. "Ahmh!" Ben kendimden geçerken o da bana en iyilerinden bir ağız işi veriyordu. İnlemelerim arabayı doldururken penisimden uzaklaşmış ve kendi şortunu indirip tekrar kucağıma çıkmıştı. Orta ve yüzük parmağını ağızına alırken nefesimin kesildiğini hissettim. Donghyuck mükemmeldi. Kötü bir bağımlılıktı fakat ondan uzak durmak benim için imkansızdı. Parmaklarını ağızından çıkarıp deliğine yollarken dudaklarımı acısını çıkartmak istercesine öpmeye başlamıştı.

Parmaklarından dolayı inlerken yüzünü avuçlayıp öpüşmemizi daha da derinleştirdim. Hazır olduğunu hissettiğinde doğrulup ıslak olan penisimi bir iki defa çekiştirip içine almaya başlamıştı. Ellerim kalçalarını sıkarken yıldızları görmüş kadar olmuştum. Yavaş olmaktan vazgeçip tek seferde içine alınca acıyla "Tanrım! Mark!" diye haykırmıştı Donghyuck. Sesiyle mest olurken elimi penisine götürdüm. Penisini çekmeye başlamamla inlemeleri daha da yükselmiş ve artmıştı. Zaten mükemmel olan sesi inleyince dayanılmaz bir zevk veriyordu ve sadece sesine bile gelebileceğimi düşündürttürüyordu. Kucağımda ileri geri yükselirken kendinden geçiyordu, durmadan inliyordu ve her zıplayışında yetersiz geliyormuşçasına daha da hızlanıyordu. Sona yaklaştığımı hissettiğimde kafamı geriye atıp tekrardan seslice inlemiştim. Donghyuck endemden tutup beni dikleştirmişti. Kollarını boynuma sararken, gözlerimin içine bakarak son bir kez sertçe zıplayıp ismimle inledi. "Mark ah!" Tüm vücudum zevkle sarsılırken ikimizde rahatlamıştık. Lee Donghyuck benim uyuşturucumdu ve kendini benden sakınmak gibi bir düşüncesi yoktu.

Ayip seyler yazmisim tobe
YORUM ISTIYORUM BI DE BEN

Poison, MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin