İlk Karşılaşma

29 1 0
                                    

Hoseok, güneş ışınlarının yüzüne gelmesiyle hafiften harketlenmiş ardından uyanmıştı yorucu bir güne hazır olamak için yatağından kalkıp banyoya ilerledi.

Sıcak banyonun ardından vücudunu saran havluyu sıkı sıkıya tutarak dolabına yöneldi.

gözüne en güzel gelen elbisesini aldı, annesinin onun için diktiği elbise, ne kadar üstünden 3 yıl geçmis olsada ilk günki gibi üstüne tam oluyordu hala aynı narin, ince ve güzel vücuda sahipti, girdiği her ortamda her iki cinsin de ilgisini çekerdi;ince bel, dolgun kalça ve kulak hizasında kesilmiş katkat kahve rengindeki bükleli saçları, uzun bacaklar,kalp şeklinde ki dudakları, düz burunu.Öpülesi duran çilleri, ceylan gözleri ve dahası.Omegaları kıskandıracak güzeliği vardı, güzelliğinden yanı sıra tatlı,sevecan,yardım sever ve herkese karş olan kibarlılığı ve aynı zamanda yüzünden eksik olmayan gülümsemesi ile tanınırdı.

Şimdiye kadar hiç kimse hoseok'u bağrırken ya da birisine kızarken görmemışti,hata ve hata sinirden kaşlarını çattına bile şahit olmamışlardı,hoseok diğer omegalar gibi, kızgınlık döneminde sırf acısını dindirmek için kimseyle birlikte olmamış.Güzel vücuduna dokunmak için yanıp tutuşan
ve tek bir sözüyle binlerce alfa ve betayı dize biliceken o yapmadı vücudunu hep temiz tutu hata kendisine bile dokunmamış ağrısını yaptığı doğal bitki karışımlarla dindirmeye çalıştı,pek fayda ettmesede hoseok susumayı tercih ediyordu.

O böyle iyiydi,hoseok yüzüne yaptığı hafif makyajı bittirmiş,aynadan kendisine bakıyordu,o hiçbir zaman güzeliğinin farkında olmamıştı.Kendisini vasat hata vasatın altı olarak görüyordu,kendi diyişiyle etrafında ki onca kişi 'abartıyorlardı'Farkında değildi ki giydiği beyaz hanbok ve yüzüne yaptığı hafif makyajla 'ihtiyacı yoktu' tapılası duruyordu.Hanbok'unun kemerini arkadan fiyonk şeklinde bağlamış ve belinin inceliğini ortaya çıkarmıştı.

Üstünü biraz daha düzeltikten sonra mutfağa,işinin başına gittmesi gerektini hatırladı,ağır adımlarla odasından çıktı lakin,koridorda gördüğü panikle gerilmişti. Mutfağa girdiğinde Seokjin Hyung'un dağılmış mutfağın içinde gördüğünde
şaşırmıştı. Normalde Hyung'u hayata dağınık bir şekilde çalışmazdı,onu görmüş olan Seokjin hemen söze atladı. "Hoseok-ssi tanrı aşkına nerdesin sen?"

"Hyung geç kalamdım ki. Hem bu telaşta neyin nesi?" Seokjin karşısında ki güzel oğlanı yarım ağız sırıtarak baştan aşağı süzdü."Haline bakılırsa neden olduğunu biliyor gibisin"

"Ne demek istediğini anlamadım Hyung."Sorar gözlerle bakıyordu Hoseok. "Prens geliyor diyorum. Yüz yılın deltası eğitimlerini bitirmiş ve bugün sabah saraya geldi,o yüzden bu telaş"hoseok kafasını salamakla yetinmişti
"hyung götürülecek bir şey varmı"seokjin hızla kafasını saladı" evet şua iki tabaka var bir tek"
..............

Hoseok eline aldığı tabaklarla büyük kapının önünde duruyordu. Onu gören askerler hızla kapıyı açmış,buna karşılık Hoseok eğilerek onlara teşekkür etmişti. İçeri adımlamış bakışlarını yerden çekmeden eğildi,ardından hızla masaya yaklaşmış,tabakları yerleştirmişti. Eline metal chopstick alarak her bir tabaktan azar azar alıp ağzına atıyor, çiğnedikten sonra ağzına gelen güzel tatla elinde olmadan mırıldanıp güzel olduğunu beli eden mimikler yapıyordu. Seokjin gerçekten mükkemel bir aşçıydı. Tek yemek yapmıyor resmen sanat yapıyordu.

Son yemeği tatıktan sonra geriye çekilip beklemeye başladı. Aynı zamanda ağzındakileri hızlı hızlı bittirmeye çalışıyordu ki üsstünde hisettiği çift gözle elinde olmadan kafasını çevirmiş ve siyah irislerle kendi irislerinin buluşmasına neden olmuştu.Karşısında duran bembeyaz tenli siyah saçlı ve oturuyor olmasına rağmen yapılı görünen bir vücudu,yirmilerinin ortasında, kedi gözlü soğuk duran birisiydi. Onu süzerken yediği lokmayı yavaş yavaş çiğnemeye başladı.

Bu kimdi böyle diye düşündü hoseok.

O prensti! Hoseok'un aklına dank eden şeyle,hemen kafasını çevirip gözlerini yere dikti. Şu an doğrudan prensin gözlerinin içine bakması,kellesinin alınması için yeterli bir sebepti. Hoş zaten şuan yaptığı işinde sonu ölüm değil miydi? Ama olsun,Hoseok zehirlenerek ölmeyi tercih ederdi.

Birkaç adım geriye gidip eğildi."Afiyetle yiyebilirsiniz kralım. İzninizle çıkabilir miyim?" Hoseok aldığı onayın ardından arkasına bakmadan ve hızlı adımlarla çıkmıştı görkemli odadan.
................................
Güzel oğlan, Seokjin Hyung'una,mutfakata yardım etmiş,sarayda yardıma ihtiyacı olan herkese yardım etmişti. Camları silmiş,perdeleri takmış,yerleri süpürmüş ve dahası aslında onun tek işi kraliyet ailesinin yemeklerini kontrol etmekti.

Genede Hoseok yardıma ihtiyacı olan herkese yardım elini uzatmaktan çekinmezdi.

Güzel oğlan saray işlerini bittirmiş en çok zaman geçirmeyi sevdiği yere yani arka bahçeye gelmişti. Yeşilliklerin arasında olmaya bayılırdı. Hoseok doğayı ve doğayla ilgili her şeye bayılırdı. Derin nefes aldı. Çok ferah kokuyordu. ilerde olurda bir eşi olursa böyle kokmasını diledi içinden.

Gözlerini kapatmış kendi etrafında dönüyordu. Yavaş bir şekilde,derin,derin. Nefes almayı da ihmal etmiyordu tabiki, hafif esen rüzgarla giydiği elbisesi uçuşuyor, aynı şekilde kahve renginde ki saç tutumları eşlik ediyordu. Elbisesi sanki doğayla birleşmiş Hoseok'un güzeliğini gün yüzüne çıkartamak için çabalıyordu. Giydiği beyaz hanbok yeşiliklerin arasında mükkemeldi. Çiçekler ise beyaz kumaşı süslüyordu.

Hoseok içindeki huzurla etrafta koşuşturup oynamaya başladığında onu izliyen çift gözden habersizdi.

Yoongi yılardır gelmediği sarayını özlemiş ve küçük bir gezintiye çıkmıştı fakat gördüğü çocukla etraftaki güzel çiçeklere bakmayı bırakıp Hoseok'u seyretmeye başlamıştı. Kralığı üzerine yemin edebilirdi ki bu çocuk etrafta olan onlarca güzel çiçeklerden kat ve kat güzeldi.

Yeşilliklerin ortasına oturmuş,beyaz elbisesinin uçları etrafına yuvarlak bir şekilde açılmış topladığı çiçeklerle kendisine taç yapmıştı ardından güzel saçlarına koymuştu. Bu sefer mavi çiçeklerden başka bir taç yapmaya başlamıştı.

Yüzünde ise Yoongi'nin karanlık hayatını aydınlatabilecek bir gülümseme vardı. Yoongi istemeden olsa da bu çocuğu izlerken tebessüm ettmeye başlamıştı. Bu halini annesi görse mutluluktan uçar, sarayda büyük bir ziyafet düzenlerdi. Ne de olsa yıllardır tebessüm bile etmeyen,halkın diyişiyle buzların prensi gülmüştü.

Yoongi karşısında çocuğa daha dikkatli baktı. Kusursuzdu. Çoğu prensesi kıskandırıcak bir yüze ve vücuda sahipti. İlk başta kız mı erkek mi olduğunu anlamamıştı Yoongi. Onu yemek masasında ilk gördüğünde güzeliğiyle büyülenmişti. O çıktıktan sonra annesine sormuştu.

Erkek cavabını alınca garipsemişti. Erkek olamayacak kadar narin duruyordu. Bir omega olmalı diye geçirmişti içinden.

Hoseok yaptığı tacı bitirip ayağa kalkmış ve saraya doğru güzel kahkalarla koşarak girmişti. Hyung'una yaptığı tacı vermeye...

1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin