bernadette, you are my liberty
i celebrate the day
that you changed my history
oh, life and death
will always lead you into love and regret
but you have answers
and i have the key
for the door to, bernadette|
|karadut ağacının hikâyesini bilir misiniz?
birbirini çok seven iki aşığı anlatır karadut ağacının hikâyesi.
bir varmış, bir yokmuş;
semiramis'in şehri, babil'de iki genç yaşarmış. bir tarafta babil'in en yakışıklı delikanlısı nikolai. diğer tarafta babil'in en zeki delikanlısı fyodor.
komşularmış fyodor ve nikolai. evlerini birleştiren bir duvar ve o duvarın üzerinde daha önce kimsenin fark etmediği küçük bir çatlak varmış. bu gençler aşklarını o çatlaktan fısıldaşarak yaşarmış.
her gece, çekilince el ayak, yapışırlarmış duvara. gün doğana kadar ayrılmaz, lanet ederlermiş kısıtlı zamana.
bir gün anlamışlar ki yetmeyecek konuşmak. istemişler birbirlerini sarıp sarmalamak, dokunmak, koklamak. ve aralarında konuşarak karar vermişler. 'evleneceğiz biz.'
ikisi de heyecanla ailelerine koşmuş. koşmuşlar koşmasına da, aileleri karşıymış bu duruma.
'siz komşu çocuklarısınız.'
'siz arkadaşsınız.'
'siz kardeş gibi büyüdünüz.'
'siz evlenemezsiniz.'
ısrar etmiş gençler, aşklarını doya doya yaşamak için. aileleri bakmışlar ki vazgeçmiyorlar, eve kapatmışlar bu iki genci. fyodor'u zincire vurmuş, nikolai'ın sokağa çıkmasını yasaklamışlar. o cevval, güçlü nikolai bu durum karşısında çaresiz kalmış. o ihtiyatlı, zehir gibi fyodor kurtulamamış zincirlerden.
zaten ne yapacaktı ki nikolai, fyodor'un babasının yakasına mı yapışacaktı?
ne yapsaydı ki fyodor, nikolai'ın ailesini mi öldürecekti?
günlerce aç, susuz fyodor'u beklemiş duvarın önünde nikolai. gelmemiş.
günlerce sevdiğinin adını haykırmış bileklerinde zincirlerle fyodor. duymamış.
en sonunda dayanamamış fyodor, acı içinde sürüne sürüne kendini duvara kadar getirmiş. "nikolai!" diye haykırmış, son gücüyle. biliyormuş hemen ardında beklediğini. "fyodor!"
ve iki sevdalı, devam etmiş yaşamaya kaldıkları yerden.
kimimize dünyalar yetmezken sevmek için, aşk için, bu iki genç o küçük çatlağa sığdırmış aşklarını.
onları ayıran duvara "eğer sen olmasaydın öpüşebilir, birbirimize dokunabilirdik. sevişebilirdik her gece. ama herkesin aksine en azından sen bizim konuşmamıza izin veriyorsun. bu sevgi dolu sözcüklerin âşık kulaklara ulaşması için bir geçit sunuyorsun bize. biz, hiç de nankör kimseler değiliz. ama artık dayanamıyorum." dermiş fyodor.
fyodor'a "seni alacağım kollarıma ve hiç bırakmayacağım. o zamanlar da gelecek. biz bir gün birlikte özgür olacağız, kuşlardan daha çok, çiçeklerden daha çok, bulutlardan daha çok..." dermiş nikolai.
ikisi de anlamış ki babil, artık onlar için aşklarının yuvası değil mezarı olmuş.
kaçmaya karar vermişler evlerinden, başka çare bulamamışlar. aralarında konuşup gün aydınlandığında ninus'un mezarının yanındaki beyaz dut ağacının altında buluşmak için sözleşmişler. gün bitmeyecek gibi gelmiş ikisine de fakat sonunda gece yavaşça aydınlanmaya başlamış. ilk gelen fyodor olmuş. ağacın altında sevdiğini beklerken uzaklardan gelen bir dişi aslan karşılamış onu. ağzı yüzü kan içindeymiş, az önce birisini öldürdüğü bariz bir şekilde.
fyodor'a doğru koşmaya başlamış aslan. fyodor kaçmış yakınlardaki bir mağaranın içine ama pelerinini ağacın altına düşürmüş. aslan sinirle paramparça ederek kana bulamış pelerini. ve çok geçmeden gelen nikolai; fyodor'un pelerinini, az önce oradan ayrılan dişi aslan tarafından parçalanmış ve kana bulanmış halde bulunca dehşete düşmüş.
önce kolları düşmüş iki yanına, dudakları kurumuş. sonra nefes alışı zorlaşmış, dizlerinin bağı çözülmüş. en sonunda kendini yerde, pelerinin parçalarını titreyen ellerinin arasında tutarken bulmuş. öldüğünü düşünmüş sevdiğinin, başka hiçbir şeye ihtimal verememiş o an.
"benim onu öldüren, benim..." pelerinden geriye kalan birkaç parçayı alıp öperek dut ağacına taşımış ve "şimdi, benim kanımı da içmelisin." demiş kendi kendine. hiç düşünmeden hançerini çıkarıp kendine saplamış. nikolai'ın kanı, koyu bir kırmızıya boyamış bembeyaz dut ağacının yemişlerini.
aslandan kurtulduğunu düşünen fyodor, sevgilisini bekletmemek için, büyük bir heyecanla çıkmış mağaradan. bembeyaz dutlarla dolu o ağaca doğru yola koyulmuş ancak bir türlü o upuzun kar kadar beyaz meyveleri bulamamış. ağaç oradaymış ama tek bir beyaz meyveden eser yokmuş. endişelenerek hızlandırmış adımlarını. nihayet vardığında ise, ağacın önünde yatan kanlar içindeki nikolai'ı görmüş.
onu kollarının arasına alıp artık soğuk kesilmiş dudaklarından öpmüş ve ona bakması için yalvarmış, "benim, ben. biricik aşkın fyodor." onun adını duyar duymaz ağır bir şekilde açmış gözlerini nikolai ancak ölüm daha ağır basmış. nikolai'ın elinden düşen hançeriyle parçalara ayrılmış pelerinini gören fyodor, her şeyi oracıkta anlamış. gözyaşları ağır ağır düşerek ıslatmış dut ağacının yapraklarını.
"kendi ellerin ve bana duyduğun aşkmış seni öldüren. ben de cesur olabilirim. ben de sevebilirim. bir gün birlikte özgür olacağız demiştin, buymuş bizim çıkışımız." hâlâ sevgilisinin kanıyla ıslak olan hançeri alıp kendi kalbine saplamış.
"yalnızca ölüm bizi ayırabilecek güce sahip. şimdi o güce de erişemeyecek."
gün tamamen aydınlansa da, kızıla boyanmış o gün babil. tanrılar, bu iki aşığın sevgisini ömür boyu hatırlamak için dut ağacının koyu meyvelerinin öylece kalıp karadut olmasına izin vermiş.
karadutun sıçradığı yere hemen bulaşan ve çıkmayan bir lekesi vardır. peki karadut ağacının yaprağını bilir misiniz? hani hikâyede geçen ve sevgilisinin öldüğünü gören fyodor'un akıttığı gözyaşlarının düştüğü yaprak...
aşkın acısı yalnız aşkla,
karadutun lekesi ise yalnızca karadut yaprağıyla geçer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bernadette |fyolai|
Fanfictionfyolai. one-shot. the name bernadette represents a person who is faithful, courageous, and devoted to God. 260823