Nefes al, nefes ver. Sakin ol.
Mingi içinden bunları tekrar ederken merdivene oturdu. Bugün herkesten önce eve gelmesine rağmen eve girmesiyle çıkması bir olmuştu. Eve girip kendi odasına doğru ilerlemeye başlamış koridorun duvarlarında böcekler görmüştü.
Bir sürü siyah böcek. Kendini bildi bileli ölümüne korktuğu iki üç şeyin en başında böcekler vardı. Küçükken ailesi onu psikoloğa bile götürmüştü. Fobi olduğunu öğrenmişti bu şekilde. Böcek gördüğünde ya kaskatı kesiliyor ya da bağırıp olduğu yeri terk ediyordu.
Bu sefer olabileceği en hızlı şekilde evden çıkmıştı böcekleri gördüğünde. Anahtarını bile almadığını fark etmişti çıktıktan bir süre sonra. Hoş, anahtarı olsa da tek başına asla girmezdi tekrar o eve. Önümüzdeki üç gün evin içinde rahat dolaşamayacaktı. Her bir köşeyi inceleyip başka bir böcek var mı diye bakacaktı.
Merdivene oturduktan sonra bir süre çevresindeki basamakları ve duvarları inceledi. Böcek olmadığından emin olduktan sonra derin bir nefes verip elleriyle yüzünü kapadı. Kalbi hala hızlı atıyordu ama biraz daha sakindi. Böcekleri evin içinde hapsettiğini düşünerek kendini rahatlatsa da bir yandan dışarı çıkabilme olasılıkları korkmasına neden oluyordu.
Böceklerin eve nasıl geldiğini anlamaya çalışıyordu. Fazla bitki yoktu ev de temizdi ama böcekler nasıl gelebilmişti? Niye gelmişti ya da? Mingi telefonunu da girişteki dresuarda bıraktığı için arkadaşlarına haber veremiyordu. Telefonu olsaydı en azından kendisi veya arkadaşlarından biri ilaçlama ekibi çağırabilirdi.
Kendi kendine düşünürken daha da sakinleştiğini fark etti. Eğer merdivende de böcek görmüş olsaydı bu mümkün olmazdı. Tanrıya şükür öyle bir şey olmamıştı.
Merdivenlerin başından gelen adım sesleriyle ellerini yüzünden çekti. Yunho gelmişti.
"Merhaba prenses, niye yere oturuyorsun? Anahtarını mı unuttun eve girmemişsin?"
Mingi oturduğu yerden kalkıp gülümsedi. İyi bir fırsattı. Hem Yunhoyla vakit geçirmiş olurdu hem de böcekleri unuturdu. Yunho güldüğünü gördüğü için şaşırsa da belli etmemeye çalışarak elindeki alışveriş poşetleriyle Mingi'nin yanına geldi.
"Evet, anahtarımı unutmuşum. Bizimkilerden biri gelene kadar sizde durabilir miyim?"
Yunho bir süre cevap veremedi. Evin iğrençliğini bilmesine rağmen böyle bir şey istemesi garip gelmişti ama madem Mingi kendi istemişti bu fırsatı geri çevirecek değildi. Hem evde kimse de yoktu baş başa vakit geçirmiş olurdular.
Yunho onaylayacak şeyler söyledikten sonra beraber üst kata çıktılar. Poşetleri Mingi'ye verip kapıyı açtı. Kapıyı açıp poşetleri geri aldıktan sonra içeri girdi ve onları mutfağa götürdü. Bu sırada Mingi de içeri girmişti ama ne yapması gerektiğinden emin olamıyordu.
Ev berbat haldeydi. Tüm dairelerin zemini aynıydı Mingi bunu biliyordu ama kendilerinde beyaz olan taşların üst katta sapsarı halde olmasının kendi yanılgısı olduğunu düşünmeye çalışmıştı. Sararmış taşların üstünde giysiler, ambalajlar, boş bira kutuları hatta birkaç izmarit bile vardı.
Şaka değildi üst kattakiler gerçekten de belediye çöplüğüyle eş değer bir evde yaşıyordu.
Yunho poşetleri bırakıp geri geldiğinde kapıyı kapattı ve Mingi'ye takip etmesini söyledi.
Kendi odasının önüne geldiklerinde Yunho cebinden çıkardığı başka bir anahtarla kapalı kapıyı açtı. İşte Mingi hayatının en büyük şaşkınlığını o an yaşamıştı.
Çünkü bu iğrenç evin içinde Yunho'nun odası tertemizdi. Zaten o evde yokken diğerleri kirletmesin diye kapısını kilitleyip çıkıyordu odasından Yunho. Mingi odaya girdiğinde etrafı incelemeye başladı. Yatağın bitişik olduğu duvarda resimler ve led ışıklar vardı.
Yunho içeri girdiğinde tekrar kapıyı kapattı. "Bunlar bizim resimlerimiz mi?" Mingi'nin sorusuna evet diyerek cevap verdi. Birkaç kere beraber dışarı çıktıklarında çekildikleri fotoğrafları asmıştı duvara.
"Odanın temiz olmasını beklemiyordum açıkçası."
Yunho farkında olmadan elini ensesine götürüp gülümsedi. Mingi bu sırada sırtı ona dönük halde kitaplıktaki kitapları inceliyordu. "Sen pis yerleri sevmiyorsun diye temiz tutmaya çalışıyorum odamı." Mingi duyduğu şeyle arkasını döndü. Yunho gözlerine bakmamak için yeri inceliyordu.
"Ben sevmiyorum diye?"
"Evet, belki bir gün öyle bir anda odama gelirsin falan diye."
Mingi gülüp Yunho'ya yaklaştı. Yunho o yaklaştıkça geri gitmeye başlasa da bacağı çalışma masasına değince olduğu yerde durmak zorunda kalmıştı.
Mingi adımlarını kestiğinde aralarında çok az bir mesafe kalmıştı. "Baya ileri görüşlüsün anlaşılan. Odana geleceğimi önceden bildiğine göre." Yunho dengesini kurabilmek için elini masaya yasladı ama elinin üstünde hissettiği başka bir el ile dengesini kurmakta tekrardan zorluk çekmeye başlamıştı.
Yutkunup çok kısa bir anlığına Mingi'ye baktı, sırıttığını görünce tekrardan gözlerini kaçırıp odanın açık balkon kapısına baktı. Kıpırdayan perdeyi milimi milimine ezberleyecek gibiydi bu gidişle. Mingi'nin gözlerine bakmak zordu Yunho için. Hele ki bu kadar yakınken.
Mingi'nin nefeslerini kulağının hemen yanında hissettiğinde gözlerini kapatıp tekrar yutkundu. Parmakları masayı sıkıca tutarken Mingi'nin elinin parmaklarını gevşetmek için dokunmasıyla emre uyup elini gevşekçe masada tutmaya devam etti. Mingi'nin eli bir süre sonra önce bileğinin, oradan da kolunun üzerinde hareket etti. Diğer elini Yunho'nun beline yerleştirmişti. Yunho dudaklarında baskı hissetmeden hemen önce son bir cümle duymuştu, kalın bir sesle fısıltı gibi çıkıp kulağının hemen dibinde söylenmiş bir cümleydi bu:
"Gözlerime bak, tatlım."
----
Son cümleye dikkat sonraki bölüm konusu geçecek çünkü sonraki bölümün sonu veya başında anlatırım neden böyle bir şey yaptığımı💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sweet neighbours ✔︎
FanfictionAlt katta kusursuz bir düzen içinde sakince yaşayan dört arkadaş ve hemen üst katlarında çöplük gibi bir evde kıyamet kopararak, zehirlenmeden hayatta kalmaya çalışan dört komşuları sorunları çözmek için ortak bir grup açmaya karar verir. text Yazma...