insanlar... kendilerine isim koyulup büyütülen bu varlıklar, sizcede her bireyin hayatı bir film kesintisi gibi değil mi? herkes nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşıyor, bazıları ise sadece yaşadığını sanıyor. benim gözümde bu insan denilen varlıklar ikiye ayrılır. birincisi yaşayan insanlar, aynı bugün gittiğim parkta resimlerini çizmeye çalıştığım çocuklar gibi benim aksime renklilerdi, ikinci olarakta yaşadığını sanan ölüler. her insan yaşamak nedir öğrenemez ne kadar çabalarsa çabalasın olmaz, tıpkı çizgi romanlar gibi, boyama kitaplarının aksine renklenmezler, yaşamı ölümden ayıran özelikte budur. yaşamla ölüm arasında kalmak nedir bilir misiniz? sanırım ben o noktadayım yaşıyorum ama ölüyüm, çocukların aksine renksizim...
düşüncelerimin arasında boğulduğumu hissettiğimde yolda yürüyordum, varmama az kalan otobüs durağı için cebimden para çıkartıp yeterli olup olmadığını kontrol etmiştim. yeterli param olduğunu anlayınca yürümeye devam edip istasyondaki ilk otobüse girmiştim. elimdeki parayı yavaşça otobüsü kullanan adama uzattığımda bana konuştuğunu fark ederek kulaklığımın tekini kulağımdan çıkarmıştım, "evladım nereye gidiyorsun? paranı ona göre keseyim" demişti, "yetimhanenin yakınında bir yere" diyebilmiştim çekinerek, adamın başını salladığını görüp bana geri uzattığı para üstünü almıştım. tek kulağımdan çıkardığım kulaklığı tekrar kulağıma takıp bugün çizdiğim resimleri düşünmeye başlamıştım. çocuklar, renklendirmeye kıyamadığım çocuklar, sanki olurda ben renklendirseydim o sayfaları bozulurlardı bu yüzden boyamamıştım çizimimi. benim gibi renksiz birinin o mükemmeliyetteki çocukları renklendirmesi yazık olurdu çünkü. otobüsün durduğunu hissettiğimde yavaşça kafamı pencereye yöneltmiştim yetimhaneye bir kilometre kadar uzakta kalan istasyonda durmuştu. çok beklemeden hemen yanımda duran resim çantamı alıp inmiştim otobüsten, yolda giderken yavaş ve dikkatli adımlarla yürüyordum çünkü genelde bu sokakta çok çocuk olurdu, olurda yanlışlıkla bana dokunurlar renkleri solar diye çok korkardım her defasında, çocuktu onlar oyun oynarlardı herkese ışıltı saçarlardı, benim gibi birine yaklaşmamaları lazımdı. ben karanlığın ta kendisiydim, ışığı hapseden bir gece belkide solmuş renksiz bir güldüm. yetimhanenin kapısını gördüğümde sevinmiştim, buraya geldiğim için değil çocuklara dokunmadan varabildiğim için gülmüştü yüzüm. önümde duran zincirli kapıyı çekmeye çalışırken sırtımda bir şey hissetmiştim, tahmin ettiğim şey olmamasını dileyerek çevirdiğim başımın karşısında yakışıklı tipli bir çocuğun bana baktığını gördüm. benden uzundu, saçları kahveye kaçan tonlardaydı, perçem gibi kullandığı saçlarını ikiye ayırmış bir tutamınıda kulağının arkasına atmıştı. hokkalı bir burna sahipti karşımdaki bu çocuk, dudakları pespembeydi, altında saçlarının kahvesinde bir pantolon üstündede teni gibi açık tonlarda beyaz bir t-shirt vardı, ışıl ışıldı, renkliydi, o çok güzeldi. yavaş adımlarla elimi kulağımdaki kulaklığa götürüp tekini çıkardığımda "selam!" diyerek gülmüştü bana, gülümsemesi aynı bugün uzaktanda olsa görüp resimlerini çizdiğim çocuklar gibiydi. sesimin alçak çıkacağını bilerek "selam" demiştim bir fısıltı gibi, parmağı aşağıyı göstererek soru sormak istercesine bakıyordu yüzüme "resim çizmeyi sever misin?" merakına yenilerek sormuştu bu soruyu, yavaş hareketlerle kafamı salladığımda bende bir tuhaflık sezmiş olmalıydı ki yüzünün ifadesi değişmişti. bir süre yüzüme o ifadeyle baktıktan sonra "lütfen beni garipseme sadece dikkatimi çektin, bu arada ben pond" demişti. aslına bakarsak garipsenilmesi gereken kişi bendim o değildi, yavaşça bakışlarımı kaçırarak konuştuğumda "phuwin" diyebilmiştim sadece, ağzından sırıttığına dair bir ses duyduğumda şaşırmıştım. onu ben değil, resim çantam getirmişti buraya ve şimdide bana adını söylüyordu "adınızı bana bahşettiğiniz için teşekkür ederim ressam bey, izninizle bir yere yetişmem lazım" demişti şakaya vurarak, derin bir nefes aldığında bir şey soracağını anlamıştım, çekiniyor gibi bir ifade takındığımda aldığı nefesi kesik kesik vermiş "yarın seni nerde bulabilirim?" diye sormuştu. şaşırdığımı ona belli etmemekte zorluk çekerken "beni mi?" diye sorabilmiştim korkak sesimle, bu defa kesin garipsemiş olacaktı ki anlamamış gözlerle bakmaya başlamıştı. titreyen ellerimi cebime sokup tırnaklarımı avuç içlerime bastırmıştım, ona bakmayan gözlerim yerle buluştuğunda " ben garip biriyim, üzgünüm" diyebilmiştim kısık sesimle. bir süre bekledikten sonra eli, eğdiğim başımla buluşmuştu, önce alnıma daha sonrada saçlarımın arasına girmişti, bir süre saçlarımda gezdirdiği parmak uçları masaj gibi hissettiyordu, sanki renklendirmeye çalışıyordu beni, renklerini paylaşmaya çalışıyordu benimle. "yarın buraya geleceğim" duyabileceğim tonda söylemişti bu kelimeleri, sırıtmamı sağlayan bu kelimelere karşılık "burda olacağım" demiştim. saçlarımdan ayrılan parmak uçlarıyla tekrar siyaha dönmüş gibi hissetmiştim. sanki bana dokunduğunda, o parmakları tenime değdiğinde birazda olsun ışıltısını banada geçirmeyi başarmıştı, boyamaya çalışmıştı beni, öyle hissetmiştim. arkamı dönüp yetimhanenin içine adım attığımda "görüşürüz ressam çocuk" demişti bana oysaki daha yaptığım resimlerin hiçbirini görmemişti, kafamı arkama doğru çevirdiğimde "görüşürüz" demiştim rüzgarın etkisiyle uçuşan saçlarımla uğraşırken. güzel ışıltısıyla uzaklaşmıştı, bende evim olması gereken bu yerin içine giriyordum. solmamı sağlayan o yere...
selamlar olsun arkadaşlar, yazar senin burda ne işin var dediğinizi duyar gibiyim ama biri pondphu fic yazmamı isteyince kıramadım, umarım hoşunuza gitmiştir bölüm! hikaye olmuş mu olmamış mı bilemedim, siz ne düşünüyorsunuz?😭😭😭
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pondphuwin~ a guy from his own world
Romancephuwin, yetimhanede büyümüş normal bir çocuktur. resime olan aşkı onu kötü durumlarım içine sürükler ve kaybolmasını sağlar...