"Babaannemin Eski Evi"

26 6 19
                                    

Genç dedektif, arkasındaki iki polisle birlikte anahtarlarını sokmuş olduğu kapıyı yavaşça ittirerek aralık kapıdan içeriye bakındı. Sonrasında gıcırdayan kapıyı ardına kadar açarak polislerin de girmesi için yer tanıdığında, salonun ortasına doğru adımladı.

Gözleri direkt olarak eski ve yırtıklarla dolu kahverengi koltukta uzanan beyefendiye takılmıştı. Beyefendi, bu durumu her gün yaşıyormuşcasına uzattığı ayaklarını bile indirmeden, kahvesini yudumlayarak birkaç saniye öncesine kadar okumakta olduğu gazetesinin üzerinden onlara baktı. Dedektif, adama konuşmadan önce odanın diğer bölümlerinde gözlerini gezdirdi.
  
Duvarlar evin boyasının ne kadar süredir tazelenmemiş olduğunu belirtircesine küf ve nem izleriyle doluydu. Odaya girdiği anda burnuna çarpan rutubet kokusu, hipotezini ve evin eskiliğini doğruluyordu. Odanın köşesindeki koltuk haricinde göze çarpan pek bir eşya yoktu. Ekranında ufak çatlaklar olan, kapalı ve en az 30 yıl öncesinin teknolojisine sahip bir televizyon, koltuğun karşısında yerde durmuş vaziyetteydi. Ortada bir masa vardı ancak masanın camı yerinde yoktu. Odanın ara ara yerlerindeki zemindeki cam parçaları, ya bu masaya aitti ya da kırık olan bir şeyler daha vardı. Yerde bir kitaplığa ait olduğu belli olan, birbirine monte edilmemiş durumda tahta parçaları vardı. Ev o kadar tozluydu ki buna dikkat etmek için eşyalara yaklaşmaya bile gerek yoktu. Son olarak dikkatini koltuğun hemen yanında, yerde duran kitaplar ve askısı hâlâ koltuktan sarkmasına rağmen kendisi kitapların yanında, tahminen düşmüş vaziyette duran postacı tip çanta çekti. Bakışlarını tekrar yavaşça koltuktaki gence kaydırdı.
  
Ensesinde toplanmış, kahvenin açık tonları ve kumral arasında geçiş yapan hafif dalgalı saçları vardı. Saç diplerinde siyah tutamların görünmesi saçlarının boyanmış olduğunu belli ediyordu. Tokanın bolluğundan yada saçlarının yeterince uzun olmamasından kaynaklı olarak bir çok saç teli tokadan çıkmış çenesinin yanlarına dökülüyordu. Üzerinde omuzları bol duran koyu gri, içtiği kahvenin lekesini de üzerinde barındıran bir tişört, altında ise ince ve bol duran siyah bir eşofman vardı. Ayaklarında yere bastığını belli eden altları tozlanmış gri çoraplar vardı. Dedektif Changbin, girişte gördüğü ayakkabıları hatırladı. Gence ait olmalıydılar. Sonunda birbirlerine olan bakışları birleştiğinde Bay Changbin söze başladı.
 
"Bu evde mi yaşıyorsunuz?" Gencin bakışları önce onu süzdü, sonrasında ise arkasındaki polislere kısa süreli bakışlar attı. Gazetesini kapattı, ağır hareketlerle dürdü ve koltukta oturur pozisyona gelerek bağdaş kurdu. Gazeteyi ise yanına bıraktı. "Kimliklerinize bakabilir miyim?" Bay Changbin gencin isteği üzerine şaşırdı. "Bunu benim sormam gerekir bayım." Genç oturduğu yerde biraz daha hareketlenerek bacaklarını rahat edeceği şekilde katladı. "Kaldığım yere gelen rastgele insanların burda öylece dolaşıp beni sorguya çekmelerine izin vermeden önce, gerçekten kim olduklarını bilmek isterim."
Dediklerinden sonra ağırca kahvesini yudumladı.
 
Bay Changbin temkinli adımlarla ona yaklaştı ve cebinden çıkardığı iş kimliğini uzattı. Gencin dudakları yazıları okurken sessizce hareketlendi. Bakışlarını kaldırdı ve gözlerini tekrar karşısında duran adamla buluşturdu. "Ben Hwang Hyunjin. Burda yaşamıyorum. Amcam ile bir apartman dairesinde kalıyorum ama bunaldığım zamanlarda yanlız olmak için buraya geliyorum. Vefat eden babaannemin evi." Bay Changbin çocuğun dudaklarından dökülen kadın ismini dinledi. Sonrasında kendi hakkında verdiği diğer bilgileri. Kafasında dediklerini tartarken çocuk son bir cümle kurdu. "Başka merak ettiğiniz bir şey var mı?" Dediklerinin hepsini dinledikten sonra Dedektif Changbin birkaç saniye kendine düşünmek için zaman tanıdı.

"Hızlı cevaplarınız için teşekkürler... Ancak açık bir şekilde bellidir ki bu ev sağlam bir yapıya sahip değil. Yıkılması durumunda güvenliğiniz tehlikeye girecektir. Boş bir arazide konumlanmasından ve araziye talep olmamasından dolayı şanslısınız ki ev yıkılmayacak. Ancak buraya daha fazla gelmemenizi rica ediyorum. Aksi taktirde sizi kovmak zorunda kalacağım. En geç yarına burayı boşaltmış olun. Öğlen vakti görevliler gelip evin etrafını şeritlerle saracak."

Uzun saçlı genç karşısındaki adamın sözlerini sessizce dinledi. Gözlerini yavaşça kapatırken kahvesinden bir yudum daha aldı, ağırca tekrar gözlerini açtığı gibi onunkilerle buluşturdu. "Yıkılmasını veya bundan zarar almayı sorun etmiyorum. Sadece burda kalmaya devam etmek istiyorum."

Genç adam ve dedektif Changbin konuşurken, polislerden biri çoktan evin diğer odalarını gezinmeye başlamıştı. Büyük bir patırtı sesi geldiğinde, Bay Changbin hızlı adımlarla sesin geldiği odaya yöneldi. İkinci polis ise genç adamla salonda kalmayı tercih etti.
   Yaşlı bir kadına ait gibi duran yatak odasına geldiğinde, düşmüş kitaplık ile bakıştı Bay Changbin. Hemen yanında duran polis ise öfkeli bir ses tonu ile aceleyle  sözlerine başladı. "Bu ev o kadar eski ki! Sadece kitapları incelemek için dokunduğum gibi lanet kitaplık parçalarına ayrıldı! Derhal...derhal o çocuğun evi boşaltması lazım! İnsan yaşamı için uygunsuz burası! Onun hayatı için bir tehtid!" Changbin onun bağırışlarını sessizlik içinde dinledi. Polisin son dediği ile, kısık bir ses tonunda konuştu. "Gencin bunu sorun ettiğini sanmıyorum efendim..."

    Ertesi gün, yine sabahın erken saatlerinde Hwang Hyunjin'in koltuğunda uzandığı evin kapısı çaldı. İçeriye giren üç adam dünküleri ile aynıydı. "Evi boşaltmayacak mısınız?" Sordu Bay Changbin. "Yoo. Siz her gün gelecek misiniz?" Bu kez gencin yanıtı üzerine polislerden biri söze atıldı. "Polis olarak burda kalmanızı yasaklıyorum. Bu ev her an yıkılacak durumda ve bir vatandaşın burda kalmasına izin veremeyiz. Derhal eşyalarınızı toplayın ve evi terk edin." Sesi sinirli duyulsa da bağırmıyordu. "Anlıyorum... Ama bunun bende farkındayım efendim? Sadece, bunu sorun etmiyorum. Evin ben içerisindeyken yıkılmasını önemsemiyorum." Sözlerini bitirdiğinde, bu kez uzanmayı bırakmadığı koltuğunda daha da yan bir şekilde yatıp bir elini başının yanına koyarak onlara döndü. Dedektif olana ayrıca hafifçe gülümsedi. Polis tekrar sözlerine başladı. "Kendi canınız hakkında nasıl böyle konuşabilirsiniz?! Canınız bu kadar mı önemsiz?! Ölmek mi istiyorsunu-" Polis, koluna dokunan elle konuşmayı bıraktı ve elin sahibi olan Bay Changbin'in yüzüne baktı. "Bu kadarı yeterli. Onun hayatını böyle sorgulamaya hakkımız yok. Bizim tek görevimiz emirlere uyarak evi boşaltmasını sağlamak." Bay Changbin bakışlarını polisten, koltukta uzanan çocuğa çevirerek sözlerine devam etti.

"Bay Hyunjin, isteğinizi anlıyorum. Burası size huzur veya ne diye tanımlıyorsanız onu veriyor olabilir ama sizin burda kalmaya devam etmeniz benim için de zorluk çıkaracaktır. İtirazınızı sürdürmeyi kesip mümkünse şuan evi boşaltmanızı rica ediyorum. Sonrasında kendinize yanlız olacağınız başka bir ev bulabilir veya...ne tercih ederseniz onu yapabilirsiniz." Genç adam, ona özenle konuşan dedektifin sözlerini, onu daha çok dikkate aldığını belli eden bakışlarla dinledi. Koltukta doğruldu, ayağa kalktı ve eğilerek yerdeki kitapları çantasına doldurdu. Çantanın fermuarını gürültülü bir şekilde çekene kadar konuşmadı, sonrasında söze girişti. "İyi. Gidebilirim." Polislerin yüzündeki şaşırmış ifade Bay Changbin'i istemsizce eğlendirdi. Polislerden birisi konuştu. "Tüm eşyalarınız bu kadar mı?" Hyunjin başını onaylar anlamda sallayarak kapıya yöneldi. Başka hiçbir sorunun ona yönetilmesine fırsat bile vermeden, monoton bir şekilde yürüyüp kapıyı açarak evden çıktı..

  Birkaç dakikanın sonunda, Hyunjin'in gözleri yanına gelen bedene kısa bir bakış attı. Evden çıktığından beri çantası omzunda kapının önünde duruyor, öylece boş araziyi izliyordu. Yanında duran Bay Changbin konuşmadı. Aslında, ikisi de konuşmadı. İki polis evin odalarını gezip alınması gereken bir şey olup olmadığını kontrol ederken, o sadece gencin yanında durmayı tercih etmişti.

Onunla birlikte boş araziyi izledi, baktığı yerlere bakmaya çalıştı. Ancak Hwang Hyunjin'in bakışları donuktu. Bir şeyi izlemekten ziyade, sadece gözlerini meşgul ederek bir şeyler düşünüyor gibiydi. Bu kez Bay Changbin, onun düşüncelerine ortak olmaya çalıştı. Ne düşündüğü hakkında hiçbir fikri olmasa da, onun yerinde olsa ne yapardı diye düşünmeyi denedi. Öyle ki, dün evine döndüğünden beri yaptığı tek şey uzun saçlı gencin hayatını araştırmak olmuştu...



Selamlar. Hoş bir başlangıç yaptığımızı düşünüyorum. Gözünüze çarpan yanlışım varsa belirtmekten çekinmeyin.
    Medyadaki şarkı çok sevdiğim bir dizi olan The Novelist'in main theme şarkısı. Kaliteli bir bl arıyorsanız bakın derim.
   Yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemezseniz sevinirim. Sağlıcakla kalın. <3

Hwang CaseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin