Dağın başında bomboş dolanırken bir papatya bahçesi gördüğümde içeriden bir papatya koparıp çantamın içindeki dokuz mektuplarla beraber çınar ağacının dibine oturdum.
Papatyanın sapındaki yaprağı birden gözüme takıldı. Sanki her şey onu bana hatırlatmaya ant içmiş gibiydiler.
Ve papatyadan bir yaprak koparıp anılara daldım.
Seviyor
Her canım sıkıldığında geldiğim bir vadi vardı. Yine bu vadiye gelmiştim. Derin düşüncelerle vadiyi seyrederken omzuma dokunan el ile aniden sıçradım. "Sakin olasınız, sizi korkuttuysam affola. Dalgın dalgın ne düşünürsünüz?" Gelen kişinin Osman Beyliği olduğunu gördüğümde içime rahatlama gelmişti. "Hani sizli-bizli konuşmak yoktu?" dediğimde gülmekle yetindi fakat o gülüş için kendimi öldürebilirdim.
"Ayakta kalmayasın sultanım." dedikten sonra yanıma oturdu. "Öylesine bir hususa canım sıkıldı. Mühim değil-" sonra bana aniden sarıldı.
"Kafanı boşuna yormayasın, eğer ihtiyaç olursa yardım ederim." diyince tebessüm etmeden duramadım.
"Müteşekkirim sultanım..."
Sevmiyor
Yanımdan geçen Osmanlı'ya baktığımda saniyelik bile olsa bana sinirli baktığını farkettim. Bir şey mi yaptım acaba?
Hilalimin yanına gittiğimde bana ters ters bakmaya başladı. "Hayrola hilalim, bir şey mi yaptım?"
"İşittiklerim doğru mudur? Sen siyasî çıkar için mi benimlesin?" deyince gözlerim fal taşı gibi açıldı.
"Ağzından çıkanı kulağın işitir mi hilalim?! Asla amacım bu değil!" dedim. Sesim biraz sert çıkmıştı.
"Öyleyse beni sevme amacın başka ne olabilir ki o zaman? Neyse ne, beni alakadar etmez!" diyip konuşmama bile izin vermeden yanımdan geçip gitti.
Seviyor
Yağmurlu günde ıslanmayı umursamadan boş vadiye ayaklarımı uzatarak oturuyordum. Arkamda onun ayak sesini duydum.
"Güneşim?"
"..."
"Sana öyle davranmamalıydım."
Ona yine cevap vermeyince yanıma oturdu ve bana bir gül uzattı.
"Bak Memlûk'üm sana kendi bahçemden gül kopardım." deyince şaşırdım.
"İyi de sen çiçeklerin, özellikle de güllerin kopartılmasından nefret edersin. 'Çiçekler dalında güzel' diyen sen değil miydin?"
"Bu seferki istisna oldu. Affettin mi Güneşim?" deyince tebessüm edemeden duramadım.
Gülü aldım ve gülümseyip "Affettim Hilalim." dedim.
Sevmiyor
Babamı kaybetmiştim. Şu an ise döşekte yatmış ağlıyordum. Birden içeri biri girdi.
"Güneşim, nasıl oldun?"
"..."
Ses vermedim. Ağladığımı duymasını istemiyordum. Tepsiyi koyma sesi geldikten sonra yanıma oturdu. "Öncelikle başın sağolsun. Hadi yemek yemeden olmaz." dedi.
"İstemiyorum."
"Kendine daha çok zarar veriyorsun. Lütfen Memlûk'üm, baban seni böyle görmeye dayanamazd-"
"Git buradan hatun!!" dedim. Ama dediğime pişman oldum.
"Eğer istediğin buysa Memlûk..."
Seviyor
Vadiye geldiğimde yalnız başına oturan zümrüt gözlümü gördüm. Son zamanlarda vadiden ayrılmadığımı farkettim. Derken hilalimin yanına oturup bir gül uzattım. Bana hüzünle baktı ve burnumun ucundan öptü. Gülü alıp, "Sanırsam yerleri değiştik. Üşümüşsün. Neden kalın giyinmedin. Hasta mı olmak istersin?" dedi...
Acısıyla tatlısıyla ne güzel günlerdi. Ama beni bıraktı ve bir daha geri dönmedi.
Ardından sıra son yaprağı koparmaya geldiğimde arkamda hissettiğim kişinin kim olduğunu anladığım için arkamı dönmedim. Yıllar sonra onun varlığını hissetmek midemde kelebeklere yol açıyordu. Yaprakları birer birer kopardığım sırada birlikte ne kadar çok anımızın olduğunu farkettiğimde tebessüm ettim. Elimde son yaprağa dolu gözlerle baktım. Kalbi kırık iki ruh ve sahibine kavuşamamış dokuz mektup. Bir ülkenin sessiz çığılıklarının sesiydi o mektuplar. Kılıcın kınından çıkma sesini duyduğumda dolu gözlerle tebessüm ederek elimdeki kana bulanmış son papatya yaprağını kopardım.
Sevmiyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgiliye Mektup-Countryhumans
Historical FictionMemlük (e) x Osmanlı (k) Kapak fotoğrafı bana aittir