İlk Bakış

32 3 0
                                    

Her sene olduğu gibi 31 Aralığı 1 Ocağa bağlayan gece için birçok plan yapılacaktı fakat erkenden yorgun düşüp bu hayaller yok olacaktı.


Umut Arslan. On sekiz yaşına girmeyi dört gözle bekleyen sınav öğrencisi. Evet o bir ergen. Duygularını hemen belli eden, kimi zaman bu duygularını kontrol edemeyen homosapiens. Gençliğinin ilk adımlarını bu sene atmayı planlayan, bir üniversiteye yerleştikten sonrası için lisede yapamadıklarını liste haline getiren bir varlık. Bu sene onda hayal edilemez izler bırakacak. Kalbi hızla çarpıp O'nu arayacak. O'nu her düşündüğünde elleri terleyip uyuşacak ve en önemlisi beyni ona akıllıca düşünemeyeceği oyunlar oynayacak.


2 Ocak Perşembe 2014


Bir günlük tatilden sonra okul açıldı. Hiçbir şey değişmemişti hayatında. Sabah yine aynı saatte kalktı, aynı saatte dişini fırçaladı, aynı saatte ayakkabısını giydi... Ayakkabısı yine yırtılmıştı. Umut'un ayakları gerçekten büyüktü ve o büyük bedenini taşıyan bu büyük ayaklara ayakkabı dayanmıyordu. Dayanacak olanlarda pahalıydı zaten. Alabilir miydi onları Umut? Evet alabilirdi. O, romanlardaki sefil ama gururlu insan değildi. Ne çok zengin ne de çok fakirdi. Babası memur, annesi ev hanımıydı. Belki bundan iki sene önce olsaydı, ailesine o pahalı ayakkabılardan alabilmek için ağlayıp dil dökebilirdi ama yapmadı. Artık karakteri şekillenmeye başlamıştı ve bu karakteri yaşadığı ortamdan ciddi şekilde etkileniyordu. Rutin şekilde devam eden hayatı apartmanın merdivenlerinden inip ana caddeye çıkana kadar aynıydı. Değişecekti dünyası o gün, hissetmişti bazı ilginçlikleri. Üzerinde bir tedirginlik, endişe vardı. Önce bakkaldan sakızını aldı, sonra arkadaşını bekleyeceği çay bahçesinin yanındaki banklara doğru yürüdü.


Arkadaşı ortalıkta yoktu. Yüzde doksan ihtimalle uyuyakalmıştı. Çünkü okulunu aksatan bir öğrenci değildi Sefa. Elini cebine attı ve telefonuyla Sefa'ya bir mesaj çekti. Beklemeye bir süre daha devam etti. Karşısına kanlar içinde çıkan arkadaşını görene kadar orada bekledi. Arkadaşını görünce paniğe kapılmadı. Süper kahraman edasıyla ona doğru yöneldi. Sadece yardım edecekti. Elini arkadaşının kalbine götürürken sakinliğini koruyordu. Dokundu o çırpınan kalbine. Atardamarlardan pompalanan kanı hissedebiliyordu. Çalan korna sesiyle kendine gelmesi eş zamanlı oldu. Beyni ona yine oyun oynamıştı. Beklediği süre içerisinde ona sıkılmayacağı olaylar göstermişti belki de. Bunun son zamanlarda çok olmaya başlaması daha da heyecanlandırıyordu kendisini. Mekan hep değişiyordu ama filmin yıldızı hep aynıydı. Boş zamanlarında hayal kurmaktan da çekinmezdi Umut. Genellikle başrolünde olduğu, dünyayı kurtarma çabaları içerisindeki hayaller. Seviyordu işte bunu yapmayı. Böyle yaparak dışarıdaki hayattan soyutluyordu kendisini. Hayal kurmakta kötülük görmediği için de çekinmiyordu, başrol oyuncusu olmaktan. Biraz dalgınlıktan sonra kendine geldi ve oturduğu banktan yavaşça kalkıp saatine baktı. Ne gelen vardı, ne giden; ne de telefonuna çağrı atan. En azından bir ödemeli arama bekliyordu telefonunda ama yoktu. Arkadaşını beklediği sürede unuttuğu birkaç detay aklına geldi. Okulda kendisini bekleyen bir müdürün olduğunu unutmuştu. Okulun ilk günleri -hafta sonu tatilinden sonraki- geç kalıp İstiklal Marşı'nı okumayanlara yazılan ceza puanını da... Zaten durumu iç açıcı değildi. Birkaç ceza demek okuldan uzaklaştırma alacağına işaretti.


Otobüse binebilmek için büyük bir yokuşu aştı ve nihayetinde durağa vardı. Her gün aynı saatte geçen otobüsü haliyle kaçırmıştı. Bu da ilk dersi müdürün odasında geçireceği anlamına geliyordu. Gün kötü başlamıştı onun için. Daha başka ne olabilirdi ki. Müdürün katlanılamaz olan bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu şimdiden.


Beklediği on beş dakikanın ardından otobüs geldi. Önünde tek bir engel kalmıştı, o da şişman kadının elindeki çocuğunu otobüsten içeri atmasını beklemekti. Kartını gösterdi ve içindeki para durumuna baktı. Gördüğü bakiye en yakın zamanda markete uğraması gerektiğine işaretti. Otobüs tıklım tıklımdı, dolayısıyla adım atacak yer yoktu. Özellikle de birazcık kilo problemi olan Umut için. Hemen solundaki çocuğun kahvaltı yapmadığını anlayabiliyor, sağındaki bıyıklı kadının da çay içtikten sonra sigara keyfi yaptığını hissedebiliyordu. Bu kadar kötü şartlarda hayatta kalabilmesi için hayal kurmaktan başka çaresi yoktu. Zor şartlarda geçen yarım saatten keyif almasını bildi. Felaket senaryoları kurmaya devam ediyordu beyni. Pos bıyıklı teyzeyi şekilden şekile sokmuştu mesela. Filmlerinin sonu hep aynı bitiyordu ama. Teyze sonunda jiletine kavuşuyordu.


Otobüsten inmesiyle birlikte hızlı adımlarla okula doğru yürümeye başladı. Bir yandan koşarmışçasına yürümekle meşgulken, diğer yandan cebinde titreşen telefonunu çıkarmakla uğraştı. Yeni bir mesaj vardı arkadaşından. Mesajı okuduğunda Sefa'nın yine neye sinirlendiğini merak etti. Onun özelliğiydi bu. Devamlı küçük meseleleri büyütürdü ve Umut'a işkence çektirirdi. Onların anlaşma şekilleri buydu aslında. Keyif bile alırlardı bazen bu durumdan. Birbirlerini önemserlerdi ama küçük tartışmalar sürekli hayatlarındaydı. Gün içerisinde Umut'un Sefa'ya mutlaka ulaşması gerekiyordu. Sonuçta artık görüşmeyelim demişti mesajda.


Sefa Umut'un tek arkadaşıydı. Okul hayatında pek başarılı olamadığından insanlar ilişki kurmazdı onla. Sıcakkanlıydı ama bunu diğer insanlara hissettirmekte zorlanıyordu aslında. Onlarla olan ilişkisini hep kafasında yaşıyordu. Söyleyecek sözlerini, esprilerini hep kafasındaki hayallerde söylerdi onlara. Kendisine söylenebilecek aksi yorumlardan çok korkuyordu. Bu gün geçtikçe içinde büyüyen bir takıntı haline dönüşmüştü.


Okul binasından girişini yapar yapmaz karşısında Hüseyin Hoca belirdi.
Her zamanki gibi müdür iğneleyiciydi. Bu onun çocuklardan nefret edişinin göstergesiydi. Kırklarındaydı ve bir müdürde olması gereken bütün özelliklere sahipti. Asabiydi, keldi ve tahammülsüzdü. Okuldaki efsaneye göre KIZ öğrenciye şiddetten dolayı iki kere soruşturma geçirmiş fakat devlette adamı olduğundan bunlardan sıyrılmıştı. Faaliyetlerinde etkili olan bir tarikata bağlıydı. Kendilerini " Din Kardeşleri " diye adlandıran topluluk. Aslında Hüseyin Hoca bu tarikata bağlı binlerce insandan birisiydi. Görevi büyüktü. Lise çağındaki çocukların akıllarına girmek gibi adi bir düşünceleri vardı. Varolabilmenin şartıydı bu. Yeni nesil ne kadar inanırsa onlara, ilerde o kadar önemli olacaklardı. Belki de başbakan onlara hizmet edecekti ya da başbakan onların bizzat adamları arasından seçilecekti.


Müdürün "neredesin sen bu saate kadar" sorusuna sakinlikle cevap vermeye çalışsa da yapamadı. İster istemez kekeledi. Çünkü korkuyordu onun o soluk suratından. Tabi söyleyecek mazereti de çok parlak değildi, klasikti. Müdürden kurtulabilmesi için beyninin ona farklı şeyler göstermesi gerekiyordu. Bunun olabilmesi için hafif gözlerini kısrak dua etti içinden. Kalbinden çıkış yolu bulabilmesini geçirdi. Müdürün sabrı yavaş yavaş tükeniyordu. Dişlerini sıkmasından dolayı tiz bir ses koridorda yankılandı. Birazdan etrafa tükürükler saçarak bağırmasına işaretti bu. Tam o anda kulakları sağır edecek bir ses duyuldu. Kadın öğretmene ait haykırmaydı.

YANSIMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin