OneShot

20 9 66
                                    

İyi Okumalar <3


Yapmam gereken ilk şey kabloları vücudumdan koparıp, bir makinenin sonunu getirircesine kendimin de sonunu getirmek olacak. 

Böyle düşünmemin bir sebebi var ve bu sebep beni hasta etti. Üzüntülerimi saklamam beni yatağa bağladı ve sanki enerjimi almamış gibi bir de üstüne saçlarımı ne zaman okşasam her bir teli elimde kalıyor.

"Hayatım, sana su getirdim." Bana doğru yaklaşan bedene güzel bir gülümseme sundum. Elleri belimi bulduğunda ona yardım ettim ve dik bir pozisyona gelerek sırtımı yastığa yasladım. "Güzelce iç bakalım."

Titreyen ellerim bardağı tuttuğunda dökmemek için elimden geleni yapıyordum. Zoraki yutkundum ve ıslanan dudaklarımı yalayarak bardağı ona geri uzattım. 

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim." Dişlerini göstererek gülümsediğinde, ellerimi saçlarına doğru uzattım. Kolayca dokunabilmem için başını eğdiğinde yüzümdeki tebessüm daha çok büyüdü. 

Ona ne zaman temas etsem ya zambak ya da vanilya kokusu alırdım. Fakat şimdi tetiklenmeyeyim diye parfüm dahi sıkmıyordu. İyiliğim için yaptığını biliyordum ama o kokuları bir kez daha içime çekmeyi çok istiyordum.

"Bugün eve gidip önceden çekindiğimiz fotoğrafları buraya getirip, görebileceğin bir yere asmayı düşünüyorum. Doktorundan izin aldım, sorun etmeyeceğini hatta iyileşmen için motivasyon olabileceğini söyledi."

Aklından geçenleri söylerken içimde bir burukluk oluştu. O benim iyileşmem için bunu düşünürken, ben ölmek için kablolardan gözlerimi ayıramaz hale gelmiştim. Evet, dünya gerçekten adil değildi. 

"Yorulmanı istemem. Benim için o kadar fazla şey yaptın ki...Bence sen de eve gidip dinlenmelisin."

Kaşlarını çatıp, çenesindeki maskeyi yüzüne geri taktı. Siyah saçları, gözlerinin önüne düşmüştü ve bu neredeyse yüzünü tamamen göremeyeceğim bir hale gelmişti. 

"Yorulmayacağımı biliyorsun. Ayrıca öyle olsa bile senin için değer." 

"Emin misin, Doyoung?"

"Eminim, Soo-ah." Elindeki bardağı yanımdaki masaya bırakarak, kollarını birbirine kenetledi. "Ayrıca yorulsam bile yakışıklılığımdan bir şey kaybetmem. Yorulduğum belli olmaz bile değil mi?"

Bu dediğine sesli bir şekilde kıkırdadım. Fakat bu öksürmeme sebep oldu ve karnımı tutarak yastığımı yatırıp, ben de yavaşça yatar pozisyona geldim. Bana yardım etmiyordu. Çünkü gülerek onunla dalga geçtim.

"Gülmekte mi yasak?" 

"Kendini yoracak kadarsa eğer, evet."

"Başka bir şey değil yani?" İmalı bir şekilde soru sorduğumda onunda kıkırdadığını duydum. Sesi ve kendisi o kadar güzeldi ki; artık kızamaz ve trip atamaz hale gelmiştim. Daha doğrusu buna engel olan kanserimdi. Kanserimi bahane etmemek için onu bahane ediyordum işte. Karşıma geçince ölmek istemiyordum ama ne zaman kapıyı kapatıp odadan çıksa, sanki elinde kalbimle beraber gidiyormuş gibi bir hissiyat  oluyordu. Bu da beni Yürüyen Şato'da ki Howl, onu da kalbimi isteyen bir Cadı yapardı. 

Lost on You [Kim Doyoung] OneShot (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin