7.BÖLÜM: AÇELYA ÇİÇEĞİ

19 2 2
                                    


"Hayat ne diyorsun kızım sen." derken sesi öfkeli ifadesi ise iki kat daha sinirliydi. Gözlerindeki o öfke o kadar netti ki resmen bakışlarıyla konuşuyordu. Sesimi toparlayıp konuşmaya başladım "Sen benim hayattaki tek güvendiğim dal," dedim ve aldığım nefesi verdim" bana söz verdin ben sana güvendim ama sen o sözü tutmadın çünkü sen busun bu kadarsın işte." derken sesimin istemsizce yükseldiğini ve titrediğini fark ettim ardından " gerçi güveniyor muyum onu da düşünmek lazım ya." gözlerimin dolmasına engel olamadım ve izin verdim.

"Hayat kendine gel." derken dişlerini sıkarak cümlelerini dile getirdi ama artık susamazdım " Ne oldu cümlelerim ağır mı geldi kaldıramadın mı ama gerçekler böyle Hakan Bey." dedikten sonra Yektaya baktım o da büyük bir dikkatle bizi izliyordu ancak babam onu fark etmemiş olmalı ki hiçbir şey dememişti. Babamın bunlara verdiği tek cevap şuydu " Sen iyi değilsin." ve evet ben iyi değildim bu saatten sonra da hiç iyi olmayacaktım. Başım felaket derecede zonkluyordu buna rağmen başımı dik tutarak Yektaya döndüm" Yekta bana yardımcı olur musun dışarı çıkıp hava alacağım." dediğim an babam Yektaya dönüp onun önüne geçti " Odadan çık." sesi oldukça sertti ama sert olsan neye yarayacaktı baba. Babamın bu gereksiz tavırlarına ben cevap verdim" Hayır çıkmayacak." deyip Yektanın koluna girdim" Yekta hadi yardımcı ol da çıkalım." dedim fakat Yekta afallamış gibi bakıyordu. Babamın dik bakışları üzerimizdeydi ama umursamadan yanından geçip çıktık. Yektanın koluna girmiştim ve bu beni hiç rahatsız etmemişti aynı şekilde onu da.

"Neden böyle bir şey yaptın ki." dedi bana şaşkın bakışlarını atarak. Derin bir nefes alıp verdikten sonra "Yekta Işık," dedim ve cümlelerin üzerine bastırarak devam ettim " şuan soru sormanın sırası değil, hiç değil." dediğimde alaycı bir gülüşle bakıp bir şey demeden yürümeye devam etti.

Kantinin önüne geldiğimizde kolumdan çıkıp iki tane kahve aldı. Bana uzattığı kahveden bir yudum alıp Yektanın koluna tekrar girdim. Bir yandan yürüyor diğer yandan da kahvelerimizi yudumluyorduk fakat aramızda derin bir sessizlik vardı. Bahçeye çıktığımızda birkaç saat öncesine göre fazlasıyla sakindi garip bir hali vardı. Boş bir bank bulup oturduktan sonra bir süre sessiz kalıp bahçeyi izledik.

" Ee böyle sus pus mu duracağız." dediğinde gülümsedim ve "Hayır." dedim samimi bir ses tonuyla o ise kahvesinden bir yudum alıp daha yumuşak bir tonla konuşmaya başladı benim ona dediğim gibi " Hayat Ateş." diyerek adım ve soyadımla hitap etti fakat vurgulu bir tondu. Yumuşak ses tonumu vurgulayarak " Efendim, Yekta Işık." dedim o da gülümsedi.

"Sorunun ne?" dediğinde anlamadığımı belirten bir bakış atıp cevabını bekledim, "Babanla." dediği an boğazıma sanki binlerce düğüm atılmış gibi hissediyordum. Aslında anlatsam rahatlayacaktım fakat anlatmalı mıydım bilmiyordum.

" Boş ver ya önemsiz." dedim yüzümü düşürerek. Yekta çok yumuşak konuşuyordu ve bu çok hoşuma gidiyordu ayrıca sesi de çok huzur vericiydi dinlendirir gibi.

"Önemsiz öyle mi?" dedi ve gözlerini etrafta gezdirerek devam etti "seni bu denli üzen şey mi önemsiz Hayat." dedi ama sesi hâlâ çok yumuşaktı çok sakindi. Onu cevapsız bırakmak istedim ama bırakırsam neler olacağını çok iyi biliyordum " Yekta, gerçekten önemli değil hem bunu şuan sana anlatmam doğru mu bilmiyorum. derken sesim titriyordu ve farkındaydı.

" Sesin titriyor Hayat." deyip yüzümü kavradı, ona doğru bakmamı sağlayıp ellerini yüzümden çekti. Gözlerim doluyordu engelleyemiyordum, ağlamaya başladığımda hiçbir şey demeden beni kendine doğru çekti. Ağlayıp rahatlamamı istiyor gibiydi ve ben kendimi şuan rahatsız değil güvende hissetmiştim.

Yekta Işık'ın kollarında güven, huzur ve sevgi.

O an bunun yanlış olduğunu düşünerek kollarından hızlıca çıktım. Kaşlarını kaldırıp başını sağa doğru çevirmişti ben ise onun solundaydım.  Ağlamamı biraz olsun durdurup konuşmaya başladım " Yekta kırdıysam özür dilerim ama bu normal bir şey değil sen bir suçlusun ve bende senin dosyana bakıyorum şuan bu doğru değil gerçekten." dedim bir kaç saniye bekledikten sonra bana döndü " Haklısın sorun değil bende aptallık zaten." dedi.

"Hayır hayır öyle düşünmeni istemem zaten o anlama getirmek istemedim." dedikten birkaç saniye sonra özür dileyerek ayağa kalktım ve hastaneye doğru ilerledim. Babamın odada olma ihtimali hem beni korkutuyor hem de geriyordu. Yavaş adımlarla odaya doğru ilerledim, yutkundum odanın önüne geldiğimde tekrar yutkunarak odaya girdim. Babam yoktu fakat odada ölüm sessizliğinden daha sessiz bir sessizlik vardı, anlamsızdı.

Gözlerimi odada gezdirmeye başladığımda oda gözüme çok farklı ve garip gelmeye başlamıştı. Neden böyleydi bilmiyordum ama zihnimin bana bir oyunu olduğu kesindi. Yatağımı oturur pozisyona getirip oturacakken yanı başımdaki koltukta bir not ve açelya vardı. Kaşlarımı çatıp ciddi bir ifadeyle kağıdı ve açelyayı aldım ilk olarak açelyayı koklayıp daha sonra notu açtım.

Babam annemi anlatırken annemin çiçekleri çok sevdiğini ve en sevdiği çiçeğin ise açelya olduğunu, mutfakta, salonda ve daha evin birçok yerinde çiçekler olduğunu söylemişti. Hatta eğer bir kız kardeşim olursa adını Açelya koymak istediği detayını da atlamamıştı. Ve şimdi yanımda bir Açelya vardı, çok güzel kokuyordu tıpkı annem gibi yani söylentilere göre.

Notu açıp okumaya başladığımda herhangi bir duygu hissetmiyordum. Duygularım var mıydı benim varsa da neredeydi? En son ne zaman bir şey hissetmiştim?

 Zehra ablanın hamile olduğunu öğrendiğimde boğazımda bir yumru hissetmiştim. Babam sözünü tutmadığında aynı his aynı acı.

Notu açıp okumaya başladım; 

" Kızım, adı gibi hayat dolu kızım, hayatta en değer verdiğim insan,bana bu denli kırgın olduğun için inan kendimden nefret ediyorum. Sana bir söz vermiştim bunu biliyorum ama bu sözü tutamadım özür dilerim. Belki benden fazlasıyla nefret ediyorsun bilmiyorum ama şunu bil ki ; her şeyin bir nedeni vardır ve hatta ilerde öğreneceğin bazı şeyler yüzünden benden ölesiye nefret edeceksin. Çok özür dilerim Hayat çok özür dilerim affet."

Not bittiğinde gözleri dolmuştu ama ağlamıyordum ben ağlamazdım çünkü gözyaşlarım bitmiş, tükenmişti. Babama kırgındım nefret beslemiyordum sadece kırgındım.

Gönlüm babamı affetmek istemiyordu, içimdeki bir his affetmemi engelliyordu. Babama güvenmemi, babamı affetmemi engelleyen bir şey vardı. O an zihnimde yine bir şeyler canlandı belki de tekrar zihnimin bir oyunuydu bu.

Kan, bıçak, gece yarısı ve benim hıçkırıklarım.

Geçmişin Bıraktığı Derin İzlerWhere stories live. Discover now