Yarın lisenin ilk günüydü. Telaşlı ve bir okadarda heyecanlıydım. Saat gece 00.30 civarıydı ama ne yaparsam yapıyım uyuyamıyordum. Sağa dönüyordum, sola dönüyordum olmuyordu. Uyuyamıyordum. Kitap bir nebze olsun uykumu getirirdi ama okuyacak kitabım yoktu ve sanal kitaplarda uykumu getirmek yerine dahada açıyordu. Ayrıca bu haftalığına annemin odasında uyuyacaktım annemse benim odamda. Çünkü annem yatağının sırtını ağrıttığını söylemişti. Zaten babam bugün işinden dolayı eve gelmeyecekti.
Neyse konumuza dönelim. Uyku tutmayınca ışığı açtım ve etrafta deli deli gezinmeye başladım. Bir çekmeceyi açtım. Ah, şimdi şöyleki, nedenini bende bilmiyorum. Çekmeceye bakındım ve annemin lise yılından kalma fotoğrafları vardı. İstemsizce yüzümde hafif bir gülümseme belirdi. Fotoğrafları tek tek elime alıp incelemeye başladım. Annemin gülüşü çok ama çok güzeldi. Fotoğraflar 1990larda çekildiği için kalitesiz bile olsa annem yinede aşırı güzel çıkmayı başarmıştı.
Biraz daha fotoğrafları elime alıp baktıktan sonra alttan bir erkek fotoğrafı dikkatimi çekti. Acaba babammıydı? Ama altında "Dawn&HyunA" yazıyordu ve bu babamın adı değildi. Kimdi bu Dawn denilen adam? Bunu düşünürken fotoğrafların altında mor birşey olduğunu fark ettim. Fotoğrafları elimle sağa sola süpürdükten sonra bunun bir defter olduğunu fark ettim. El yazısını okumak zor olsada biraz çabaladıktan sonra okuyabildim. "Elleyenin donunu indiririm" Buda neyin nesiydi? Gülüşümü tutamadım. Biraz fazla sesli gülünce annem duydumu diye telaşlanıp aniden sessizleştim. Beni duymuyor gibiydi. Yan odada olmasına rağmen sesi soluğu çıkmıyordu. Duymamıştı.
Biraz duraksadıktan sonra defteri elime aldım. Kalın, mor, sert kapaklı bir defterdi. Biliyorum belki yaptığım yanlıştı ama, bilmiyorum içimden okumak geldi. Yatağımın yanındakı loş ışığın kablosusunu fişe takıp ışığı kapattım ve yavaşça yatağıma uzanıp okumaya başladım.
----------------------------------------
İlk defa günlük tutacağım için heyecanlıyım. Bugün sabah 6da kalktım ve...
----------------------------------------
Bu tarz yazılar vardı ve sıkıcı gelmişti. Tamamını bile okumadan göz gezdirerek geçiyordum. Ta ki gözüme bir şey takıldı. Ve orayı okumaya başladım.
----------------------------------------
28 Eylül 1993:
Herşey okul değiştirmemle başladı. Kahretsin! Neden diğerleri gibi zengin bir aileden gelmiyorum ki? Bu iğrenç muamele ve bu iğrenç insanlar. Hepsinden gerçek anlamda nefret ediyorum. Evet sevgili günlüğüm baştan alalım.
Herşey mükemmel ilerliyordu. Arkadaşlarım, ailem, EN AZINDAN BİR KÖPEĞİM VARDI. Ta ki babam gene bir şeyleri batırmadan önce. Biz mutlu bir aileydik. Ne vardı da bu kadar borca girmişti ki? CİDDEN ANLAYAMIYORUM. Üç çocuğu olan biri neden böyle yapar ki? Sırf kumar oynamak için hemde. Anlayacağın gibi sevgili günlüğüm, evet biz batmıştık, gerçek anlamda batmıştık. Oturduğumuz ev büyüktü ve kiralıktı. Ama babamın şu lanet olası kumarı yüzünden artık nenemden miras kalan ve Seul'de olan bu minnacık eve yerleşmek zorundaydık. Şu lanet olası evden nefret ediyorum. Hassiktir benim suçum ne baba?
Sahip olduklarımı nasıl kaybettiğime gelirsek; şehir değiştirince mağlum arkadaşlarımlada aram açıldı. Aileme gelirsek abim. Şey. O öldü. Kendini öldürdü ama ama aslında beni öldürdü.
Annemle babam büyük bir kavga etti ve annem babamı boşadı. Şu anda küçük kız kardeşim ve annemle beraber kalıyorum. Anlayacağınız o mutlu ailede alt üst oldu.
Köpek ne alaka diyeceksiniz ama zehirlenmeden dolayı öldü. Evet değer verdiğim herkes beni bırakıp gitti hemde insan hayvan fark etmeden.
Neyse bu konuya daha fazla dalarsak sanırım ölü olan ruhuma bedenimde eklenecek.
Okul konusuna geçelim. Tam 1 hafta önce pazartesi günü lise 2.sınıf oluyordum. Bilmediğim bir şehir, bilmediğim bir okul ve tanımadığım insanlar, ne kadarda acınası durumda bir kız değil mi? Bu kız olmak, evet bir ezik olmak dehşet kötü hissettiriyor.
Neyse sabah sınıfa girdim ve boş bir sıraya oturdum...
...Öğle tenefüsü gelmişti. Hızlı adımlarla yemekhaneye çıktım. Yemeğimi alıp birinin karşısına oturdum. Aynı sınıfdaydık. Yaka kartına baktım. "Selam Kim Minchae, tanışmak istermisin? Ben HyunA tanıştığımıza memnu-" daha cümlemi bile tamamlayamadım. Elim havadaydı ve öylece kaldı. Ters bir şekilde bakıp başka bir masaya geçti. Neden böyle davrnadığını anlayamadım.
Biraz duraksadım ve sonra yemeğimi yemeye başladım. Güzelce yemeğimi yerken bir gıcırdama sesiyle irkildim. Biri karşımdaki sandalyeyi haraket ettirmişti. Sanırım son sınıf öğrencisiydi. Sandalyeyi çevirdi ve ters bir şekilde sandalyeye oturdu. "HyunA demek ha?" birşey söylemeden ona doğru baktım. Biraz göz teması kurduktan sonra onun o iğrenç zorbalardan biri olduğunu fark etmek zamanımı almadı. Kısık bir sesle "Kang Yu-jun. İsmin değilmi? Selam bende HyunA. Afedersin ama bez takan bebeklere benziyorsun şu an. Şhjh." Göz devirerek sırıttı. Bir anda ciddileşti ve "Seni küçük-" diyerek ayağa kalktı ve elini havaya kaldırdı. Ama bir dakika. Bir el. Onu durdurmuştu. Yüzünü tam göremedim ama iyi birine benziyordu. Yu-jun'a doğru bakıp "Yapma o daha çocuk." SESİ BİLE ÇOK YAKIŞIKLIYDI. Ama yüzü? Neden göremedim ki? Dönse bana bir tüm dertlerim yok olacak gibi hissediyordum. Belki yüzünü göremedim ama elini ve yüzüğünü adım kadar iyi hatırlıyorum.
-𝗘𝘃𝗲𝘁 𝗯𝘂 𝗯𝗼𝗹𝘂𝗺 𝗯𝘂 𝗸𝗮𝗱𝗮𝗿𝗱𝗶 𝗻𝗮𝘀𝗶𝗹 𝗯𝘂𝗹𝗱𝘂𝗻𝘂𝘇 𝘀𝗶𝘇𝗰𝗲 𝗱𝗲𝘃𝗮𝗺𝗶𝗻𝗱𝗮 𝗻𝗲 𝗼𝗹𝗮𝗰𝗮𝗸?
(𝘉𝘢𝘴𝘪𝘯𝘪 𝘣𝘪𝘳𝘢𝘻 2521'𝘥𝘦𝘯 𝘢𝘭𝘮𝘪𝘴 𝘰𝘭𝘢𝘣𝘪𝘭𝘪𝘳𝘪𝘮 𝘤𝘢𝘬𝘵𝘪𝘳𝘮𝘢𝘺𝘪𝘯) 💌💌