❝ İnsan bir süre sonra karanlığa alışıyor, ama sessizliğe alışamıyor. ❞
—
Ölümün varlığı çok küçük yaşlarımdayken zihnimin bir köşesine yerleşmişti.
Altıncı yaş günümden birkaç hafta sonrasıydı, yanlış hatırlamıyorsam. Evimizde uzun yıllardır çalışan, annemin ve babamın fazlasıyla sevdiği o yaşlı kadın bir süredir onu rahatsız eden hastalığı sebebiyle ölmüştü. O zamanlar bu tarz şeylerden etkilenmeyecek bir yaştaydım ve bunu duyduğumdaki ilk an pek bir tepki vermemiştim.
O zamanlar bunları anlamazdım. Aslında anlardım, ama diğer çocuklar gibi olmaya çalışırdım.
Evimizde siyahlar içinde dolaşan insanlar ve neler olduğunu kavrayamayacak kadar küçük yaşta olan çocuklar dolaşıyordu. Ben de o çocuklardan biri olabilirdim ama hayır, ne yazık ki değildim.
Ana salondan üst kata çıkan merdivenlerin başında iki dizimi birbirine kenetleyerek oturmuş, salon koltuklarından birinde oturan ve diğer kadınlarla bir şeyler konuşan annemi izliyordum. Bir gün onun, biricik anneciğimin de bu şekilde aramızdan ayrılacağını düşünüyor ve bunun nasıl olacağını zihnimde canlandırmaya çalışıyordum.
Gün geçtikçe yanaklarında ve alnında oluşan kırışıklıklar, ipek gibi saçlarında çıkan beyaz teller bana hiç iyi şeyleri çağrıştırmıyordu. Yaşlılık. Onu bu öldürecek olmalıydı. Ama kim bilirdi ki?
Babamdan çok annemi düşündüm. Bunun sebebi çok açıktı aslında. Babam genelde işleri sebebiyle pek yanımda olamazdı ve bu yüzden bana ayıracak vakti yoktu. Orduda generaldi, hep işleri olurdu. Ama annem öyle miydi? Hayır. Hep yanımda, her şeyde yanımdaydı. Beni sever, güzel sözler söyler; ağladığımda hep karşımda, ona anlatacaklarımı dinlemek için bekler dururdu. Bana hep sevdiğim tatlıları yapardı. Beni hep severdi. Sevdiğini öyle bir hissederdim ki, onun yanındayken kalbim bana ağırlık yapmazdı çünkü o ağırlığı bile benim için o taşırdı.
Ve ben onsuz bir hayatı düşünemiyordum. Biliyorum, o da bensiz bir hayat düşünemiyordu.
Daha o yaşlarımda bu düşünceler beni içten içe yemeye başlamıştı. Çocukluğumdan tutun ergenliğimi dibine kadar yaşadığım o dönemlere kadar hep bu ölüm korkusuyla cebelleşmiştim. Özellikle annemi kaybetme düşüncesi, beni mahvederdi.
Hayatın, düşüncelerin ve ölümün varlığı beni korkutuyordu. Bu korkuyla yaşamayı bilmiyordum.
Nasıl öleceğimi de düşünüyordum. Annemin evine gitmek için kullandığım tren istasyonuna her vardığımda içimden bir ses, tuhaf ve yadırgadığım bir ses atla derdi. Atlasana. O tren raylarının soğukluğunu, keskinliğini hisset ve sonra da üzerinden geçen süratli ve yine keskin tren tekerlerliklerini... Vücudunun parçalanışı ve anında yok oluşun... Delilikti bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jack ketch ⋆ ★ lee heeseung
Fanfiction❝ Belki de birçok kişiyi ölüme göndermiş, birçok can almış olan o kişiyle karşılaşana dek... ölümün varlığından etkilenmeyi bir süre de olsa kenara bırakmıştım. Ama şimdi ne düşünüyordum? Kendi ölümümden mi korkuyordum, yoksa sevdiklerimin mi? Ya d...