CHAELIN
Yan masada oturanlardan biri, "Bu iş iki yıl sürer," demişti. "Gelecek yıl bir şey yapmamız olanaksız." Göz ucuyla o masaya doğru bakmıştım. İçerde bu kadar insan olmasına rağmen nasıl bu kadar yüksek sesle konuştuğunu pek anlayamamıştım.
Aralarındaki tek kadın önünde duran kağıtlara bir göz attıktan sonra başını sallamıştı. "Belki böylesi daha iyidir."
Bunun üzerine yine aynı adam yeniden konuşmuştu. "Tabii ilginç bazı olasılıklar da var. Örneğin, şu anda piyasada şişeleme işi yapan üç firma faaliyette. Bu kuruluşları ucuz bir fiyata satın alabiliriz, bizim için çok iyi bir yatırım olur."
Göz ucuyla onlara bakmayı kesmiştim ama seslerini hâlâ işitiyordum. Bu, masadaki arkadaşlarıma odaklanmamın önüne geçmişti, çünkü şu an sadece onları duyuyordum.
"Bunu ben de düşünüyordum," demişti bir başkası.
"O zaman hemen gerekeni yapın. Sonucu da bana bildirin," demişti kadın ve her şeyi kelimesi kelimesine duymuş olmam derin bir iç çekmemi sağlamıştı. Öylesine bir akşam yemeğine gelmiştim, bir başkasının iş konuşmalarının döndüğü yemeğine değil.
Zaten gece o kadar sıkıcıydı ki, keşke evimde kalsaymışım diye düşünüyordum. Akşam yemeği sırasında son sınıflardan birkaç kişi konuşma yapmıştı. Konuşmalar genel olarak samimiydi. Jeong'a olan sempati dolu tarzda konuşmalardı bunlar. Sonra Jeong konuşma yapmıştı. Buraya özel olarak davet ettiği öğrencileri hakkında, buna ben de dahildim, oldukça pozitif şeyler söylemişti. İlerde iyi yerlere geleceğimizi, hatta bazılarımızın çoktan bunu başarmaya yakın olduğunu söylemişti. Sonra şehir gündemi hakkında da birtakım bir şeyler söylemiş ve son olarak da arkadaşı Lee Minhwa'ya da bu geceye katıldığı için içtenlikle teşekkür etmişti.
Aslında Lee Minhwa ile konuşabilmeyi çok isterdim ama yemek arasında bir anda kaybolmuştu. Masadaki arkadaşlarıma sorduğumda beni terslemişlerdi.
"Belediye Başkanı sonuçta," demişlerdi. "Adamın bizim gibi çok boş vakti olduğunu mu düşündün Chaelin?"
Yani, düşünmedim deseydim yalan olurdu.
"Dahyeon'u bugün beğendim aslında, kendini epey geliştirmişe benziyor." Jaeyun'un konuşmasıyla uzanarak masadaki su şişesini almıştım ve bakışlarım da onu bulmuştu.
"Mezun olmasına şurada kaç ay kaldı? Bir zahmet kendini geliştirsin," demişti, Jaeyun'un sağında oturan Nicholas. Önünde, içinde kehribar rengindeki bir sıvı olan içki bardağını elinde çeviriyordu. "Hem hâlâ o korkunç blog yazısını unutamıyorum, neydi o defalarca kullandığı saçma kelimeler... Bir insan nasıl milliyetçiliği savunup, kendisini milliyetçi diye tanıtan korkunç bir anti-milliyetçiye fanatiklik yapabilir ki?"
"Her insanın görüşü aynı olacak diye bir şey mi var? Nasıl bir ideale inanıyorsa, bunu düşünmekte de açıklamakta da özgür. Eğer onun düşüncelerini çürütecek açıklamaların varsa bunu duymak isteriz." Konuşmamla birlikte bakışlarım Nicholas'ın değişen surat ifadelerine kaymıştı, bunu beklemiyor olacaktı ki kaşları havalanmıştı. "Hem Dahyeon'a kusacağın nefreti bir kenara bırak, ilgilenmen gereken şey bir an önce bir yerde staj bulmak. Jeong'un gözüne çok fazla batıyorsun."
"Dur, o konulara hiç girme," demişti. "Dahyeon'u mu savundun sen?"
"Savunmak? Hiç de bile. Sadece farklı görüşlerdeki insanlara saygı duyuyorum, bu ona hak verdiğim anlamına gelmez. Yanlış ya da doğru... bir şeye inanıyor ve inandığı şeyi sadece ondan daha mantıklı fikirlerle değiştirebilirsin. Böyle yargılayarak, dalga geçerek değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jack ketch ⋆ ★ lee heeseung
Fanfiction❝ Belki de birçok kişiyi ölüme göndermiş, birçok can almış olan o kişiyle karşılaşana dek... ölümün varlığından etkilenmeyi bir süre de olsa kenara bırakmıştım. Ama şimdi ne düşünüyordum? Kendi ölümümden mi korkuyordum, yoksa sevdiklerimin mi? Ya d...