Ne olursa olsun sessiz olmalıydım. Sessiz ve fark edilmeyen. Çünkü fark edilirsem ölecektim biliyorum. İşlerimi dikkat çekmeden yapmalıydım. Ancak bu şekilde özgür kalabilirdim. Ne demişti adam :
" Eğer bu evde sadece bana gözükmeden bir ay yaşayabilirsen özgür kalabilirsin ama bu bir ay boyunca bu evde bana bir kez bile görünürsen kendini ölmüş bil çünkü bir ay dolduğunda seni öldürürüm. Bu evde kaldığın süre boyunca istediğin herkesle konuşabilirsin lakin sana dediğim gibi, seni görürsem öldürürüm. Varlığını hiç bir zaman hissettirme bana." Evet, işte kelimesi kelimesine böyle demişti adını bilmediğim adam.
O adamın derdi ne bilmiyorum ancak ben yaşamak istiyorum. Neden bu eve geldim?, neden ona görünmemem gerekiyor?, neden başkası değil de ben?, neden?, neden? Sorularla dolu beynim bu oyunun bitmesini istiyordu, istiyorduk.
Bir gündür burada olmama rağmen tükenmiştim. İhtiyaçlarımı gidermek için sessizlikte boyut atlamıştım. Gürültülü hayatımdan bu denli bir sessizliğe geçmek beni tüketmişti. Bir günde bu hale geldiysem kim bilir bir ayda ne hale gelirdim.
Gürültü dediğime bakmayın. Ne annemi bilirdim ne babamı... Bir gün sessizce hayatımdan çıkıp gittiler. Bana kalansa sadece bir ev ve bir miktar paraydı. Bir süre belki dönerler diye öylece yaşamıştım sonra ise gerçekler hiç ummadığım şekilde suratıma çarpılmıştı. Yalnız bırakılmıştım. Acımasız dünyanın orta yerinde, bir spot ışığının altında titreyerek yalnız başıma...
Kendimi toparlayama, yalnızlığıma alışamaya başlamıştım. Hayatım benim ellerimdeydi. Bir iş bulup çalışmam gerekiyordu, bu dünyada paranız olmadan var olamıyordunuz. İşi buldum, bir kafede yok paraya garsonluk yapmaya başladım. Faturalarımı ödemeye başladım. Hayata dönmeye çalıştım. Oysa daha yirmi yaşımdaydım. Bu çok acımasızca değil miydi? Reşit olmam bir şey ifade etmez, her bireyin sevgiye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç karşılanmazsa insan kendini kaybeder. Sevgi bir nimetmiş ve bu nimet sadece etrafınızdaki insanlar tarafından karşılanırmış, onlar olmazsa biz bir hiçmişiz... Evet hissettiğim buydu o zamanlar. Hiç olmak... Başa çıkılması en zor his.
Bazen düşünüyordum ve hiç olmaya alışmak, etrafımdaki insanlar tarafından aşağılanmak, yetersiz görülmek... Böyle sayınca korkunç gibi geliyor değil mi? Ama öyle değil, insan kendi içini bildikten sonra biraz da olsa alışıyor. Bende alıştım, çevremdeki tüm kötülüklere. Dedim ya acımasız dünya diye, öyle işte acımasız. Bu durumla başa çıkmakta insanın kendi içinde. Dayanacak gücü içinde bulunca her şey bir nebze bile olsa daha iyi geliyor.
Beni buraya getiren adam... Kimdir, nedir hiçbir fikrim yok. Tek bildiğim burada oluşumun bir amacı olduğu. Yapılan her davranışın bir amacı yok mudur zaten? Onunda bir amacı vardı ve ben sürem dolmadan bunu öğrenemeyecektim. Adam bana görünmez ol demeye getirmişti ama bilmiyordu ki ben zaten çevremde insanım kalmayınca görünmez olmuştum zaten.
Şu an da bulunduğum oda bana uyumam için verilmişti ancak kapıda kilit yoktu. Buda bu odaya girip beni görebilmesi anlamına geliyordu. Bu yüzden odadan çıkıp koridorun sonunda ki üstünde kilidi olan odaya girdim. Bomboştu hiç eşya yoktu. Fakat kendimi riske atıp geri dönemezdim bu yüzden içeriden kapıyı kilitledim ve anahtarı cebime koydum. Yavaşça yere uzandım ve cenin pozisyonunu aldım. Hiçbir şeyi düşünmemeye çalışarak kendimi uykuya bıraktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görünmez ol!
Teen FictionGeçmişin izlerini bilmeyen birine bedel ödetmek kolaydır. Ancak ya pişman olursak... Geri dönüşü kolay olmayan yollar... Her şey çözüme kavuşacak yeter ki biz geç kalmayalım.