❝ today's lesson: wherever you go, you can't escape ❞
monday
yoko, yatağında uzanmış kulaklarıyla smells like teen spirit şarkısını dinlerken düşünmeye başladı. sıradaki urantia mı olmalıydı yoksa master of puppets mı? düşüncelerinin içerisinde kaybolurken şarkı bitmiş ve kapı açılıp içeriye annesi nezu girmişti;
"ah kızım, hadi hazırlan. geç kalacaksın!" annesinin bu telaşlı hallerine alışkındı yoko. iç çekerek doğruldu ve kulaklıklarını çıkarıp annesine baktı "anne, on beş dakikam var merak etme" annesi nezu, kızını bir türlü anlayamıyordu. "oraya gitmen yirmi dakika zaten kızım" yoko oflayarak yatağına geri uzandı, "okuldan nefret ediyorum!"
gündelik işler; diş fırçalama, üstünü değiştirme, çanta hazırlama, sütlü gevrek eşliğinde sigara... en sonunda yoko evinden çıkabilmişti, okul zamanıydı!
✩°。⋆⸜ 🎧✮
"etrafım aptallarla dolu, harika!" chiasa sinirle göz devirdiğinde mari onun bu haline gülmüştü. "hadi ama, ufacık bir hataydı!" chiasa iç çekti ve bozulan resmine baktı. "sanat yapıyoruz burada!"
"hey hey, yine neler oluyor?" chiasa ve diğerleri, bakışlarını ortama yeni giren yoko'ya çevirmişti. "ne olacak, chiasa ilk derste ona verdiğimiz fikri yanlış çizdiği için bize suçu atıyor?! ayrıca yaptığı hata ise küçücük bir renk unsuru" rare omuz silkerken chiasa ise sinirle ağzını açmış konuşacakken yoko eliyle ona 'dur' işareti yapıp konuşmaya başladı "kızlar, chiasa'nın resimlere olan takıntısını biliyorsunuz. o yüzden bu, gayet normal. anlayış gösterin"
yoko, yine günü kurtarıyordu! soğuk visualiyle tepkisiz halleri... kızların bir şikâyeti yoktu sonuçta yedi yıllık arkadaşlıkları vardı. chiasa hafifçe gülümsemekle yetinirken zil çalmıştı. kızlar birbirlerine baktıktan sonra sınıflarına dağıldılar,
music class;
yoko'nun başı şiddetli ağrılarla savaşıyordu adeta. derin nefes alıp hocasından izin aldıktan sonra kendini dışarı atmıştı. derin nefes alıp verirken sınıftan biri daha çıkıp onun yanına eğilmişti. "iyi misin?" bu, shoto idi. shoto, yoko'dan hoşlanıyordu fakat hiçbir zaman ona açılmamıştı. daha doğrusu, açılamamıştı.
yoko, başıyla onayladığında genç oğlanı yüzünde bir gülümseme belirmişti. yoko, shoto'nun gülümsemesine gülümsemişti ama nedenini bilmiyordu. ayrıca bu çok tuhaftı, yoko hiç gülmezdi.
shoto, buna şaşırmıştı ve elbette şaşkınlığı belli oluyordu. yoko, kısa sürede kendini toparlayıp boğazını temizledi ve son hızla koridorda yürümeye başladı. yürürken kollarını birleştirmiş, derin nefes almıştı ve duyduğu melodi sesiyle duraksadı.
kaşlarını çattı ve sol tarafına baktı. gözleri fal taşı gibi açılmıştı çünkü karşısında bir japon efsanesi olan teke-teke vardı! teke-teke, hızlı bir şekilde yoko'nun üzerine doğru ilerlemeye başladığında yoko çığlık atarak koşmaya başlamıştı. sınıfına doğru koşuyordu ve shoto ortalıkta yoktu! ayağı takılmış ve yere düşmüştü, tekrar kalkmaya çalışırken teke-teke kanlı eliyle kızın bacağından tutup geriye çekmiş ve yoko'nun çığlığı son kez koridorlarda yankılanmıştı.
yoko, hızlıca kâbusundan uyanıp derin nefes alıp vermişti. etrafına baktığında, gözlerin kendi üzerinde olduğunu gördü. "bayan kashii, herkesten iyi olmanız¹ derste uyuyacağınız anlamına gelmiyor!"
YOU ARE READING
𝗪𝗛𝗜𝗦𝗣𝗘𝗥𝗦 𝗜𝗡 𝗧𝗛𝗘 𝗛𝗔𝗟𝗟𝗦 𝗢𝗙 𝗦𝗢𝗨𝗟 𝗛𝗜𝗚𝗛. participation book
Mystery / Thriller𝗌𝗈𝗇𝗀 𝗋𝖾𝗉𝗋𝖾𝗌𝖾𝗇𝗍𝗂𝗇𝗀 𝗍𝗁𝖾 𝖻𝗈𝗈𝗄: 𝗆𝗈𝗇𝗌𝗍𝖾𝗋 (𝗌𝗄𝗂𝗅𝗅𝖾𝗍) "hey, fotoğrafında bir hayalet var!" japonya, korku efsaneleriyle dolu bir ülkedir. 'japanese soul high school' , türkçe adıyla 'japon ruh lisesi' ise zeki olan fakat...