mezarlık

190 28 45
                                    

"Keşke benimde karşımda her zorluğa rağmen dimdik duran ve beni sevebilen biri olsaydı. İnsan tek başına dağ olamıyor bazen."

Jeon Jungkook'un günlüğü, 1 Eylül 1876








Birçok kültürde sizi gömerler, yakarlar ya da ruhunuzu rahatlatacak dini törenler yaparlar. Bana öyle geliyor ki, bunların temel nedeni sadece ölüden kurtulmaktı.
Noel'e cok az kalmıştı.
Yorgunduk, hepimiz, kilisede çok yer tutmak için değildi ama bütün aile toplanmıştık, onunla birlikte çalışan insanların çoğu da buradaydı.

Onu özleyecektim ve onun hakkında ne kadar az şey bildiğimin farkına varmaya başlamıştım.

Babamın bir Katolik olduğunu bilmiyordum. Polis memuru olmak istediğini bilmiyordum. Gittiği tiyatro gösterilerinde polis kostümü için can attığını bilmiyordum.
Bizi terk etmeden önce bana piyona öğretmek icin 5 ay boyunca piyona kursuna gittiğini bilmiyordum. Beni de gönderebilirdi ama başbaşa vakit geçirmek istediği için böyle bir şey yaptığını yeni öğreniyorum.
Birçok kişinin hayatına dokunduğunu ve kilise sıralarını yan yana paylaşan onca kişinin hayatına dokunduğunu bilmiyordum.

Ve dürüst olmak gerekirse, hepimiz aynı şekilde hissediyorduk.
Anlayamıyorduk. Kabul edemiyorduk. Bir yanımda Park diğer yanımda sessiz Kim Seok'la birlikte bir kilise sırasına oturdum, her yanım ıstırapla sızlıyordu. Kayıp hissini burada yaşayan tek ben değildim ama kendini sorumlu hisseden tek kişiydim.

Her cenaze törenlerinde söylenen bilindik laflar icimi rahatlatıyordu.
(ona merhamet et tanrım, kabri ışıkla aydınlansın, huzur içinde yatsın)

Park sessizdi. Kilise korosunun okuduğu ilahiye ya da söylenenlere iştirak etmedi. Yüzüme fazla bakmıyordu, beni suçladığından değildi. En azdından benim kendimi suçladığım kadar değildi.

Defin kilisenin yakınındaki küçük bir mezarlığa yapılacaktı. Kim Seokjin diğer yas tutanların mezarın başından uzak durmalarını rica etti. Ağır tabutu kilisedeb şeref kıtası olarak arkadaşları, ben ve arkadaşlarım taşıyarak çıkardık.

Kalabalıkta gözyaşlarımı tutarak durdum.
Tabut cenaze arabasına konulup yola çıkmıştı.

Hava çocukluğumdaki kiliseler gibi kokuyordu: tatli bir tütsü kokusu ve mobilya cilası. İbadethanenin lambaları kasvetli havada kor gibi kıpkırmızı yanıyordu.


İlk bölümün sonu.
Umarım beğenirsiniz. Kitabımda; şiirlere, okuduğum kitaplardaki o cümlelere ve alıntılarada yer vereceğim. İlerleyen bölümleri uzun yazmaya calışacağım. Hoşça kalın! Kendinizi sevin.

11 o'clock〡tk. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin