Sıcak ilkbahar güneşinin tepede olduğu bir gündüz vaktiydi. İki gün önce yola çıkan heyet şimdi hiç olmadığı kadar yakındı varmaları gereken saraya. Etrafta kuşların narin sesleri duyuluyor, etraftaki ağaçların yapraklarının hışırtıları sakinleştirici bir his veriyordu insana. Yanlarında atların üstünde duran ve çok görevlerine dikkat etmeyip aralarında sohbet eden şovalyelerin sesleri az biraz at arabasının içine gelirken küçük Rus İmparatorluğu onları yorgun bir hâlde izliyordu ve konuştuklarıni anlamaya çalışıyordu. Babasının ona uygun gördüğü şekilde dini bir eğitim alsada kendisini bildi bileli şovalye olmak istiyordu. Ama hâyallerini gerçekleştirecek bir fırsat yakalayamamıştı. En azından böyle siyasi amaçla yapılan ziyaretlerde onlara eşlik eden şovalyeleri gözlemleme fırsatı yakalayabiliyordu aynı şimdi olduğu gibi.
Şovalyeleri izlemeyi sevsede yolculuğun başından beri bu çocukta ayrı bir dert var gibiydi. Özellikle yolculuğun başlarında baya uykusuz ve korkmuş duruyordu. Yolculuk sırasında biraz sakinleşsede akşam vakti kalacakları yere geldikleri günün sabahı dahada huzursuz ve uykusuz durmaktaydı ama tam karşısında oturan babasına duyduğu korku onun ağlayıp sızlanmasını engelliyordu. Normalde yol vaktinde ne kadar Rus Çarlığı hoşlanmasada sıkıntıdan hemde etrafında gördüğü şeyleri merak ettiğinden konuşurdu. Ama ne yaşandıysa o akşam bu sefer konuşacak ne keyfi nede hâli vardı çocuğun. Bu hâli Rus Çarlığı'nın dikkatini çekmiş olacak ki somurtkan, aksi ülke bu sessizliğin bozulması anlamına gelsede istemeye istemeye oğlunun bu hâlde olmasının nedenini sordu ve konuda burda başladı...
Rus: Geyik boynuzlu adam gerçek baba! Yüzünde ürpertici bir gülümseme vardı! Ve...ve camın tam önünde bana bakıyordu. Ondan çok korktum, neden inanmıyorsun bana?
Rus Çarlığı: Bunu yola çıkmadan öncede söyleyip benle gelmemek için bahane etmiştin. Bu saçmalığından bıktım usandım artık! Akşam ay ışığının vurduğu dallar ve senin şu hayalperest beynin geyik adama benzetip korkutmuş seni. Böyle saçma sapan bir nedenden dolayı uyumayıp hedefimiz olan yere geldiğimizde mızmızlanıp beni ev sahibin önünde rezil edersen çok kötü olur Rus!
Minik Rus babasının bu dediklerinden korkup irkildi ve babasınin geyik adamdan daha korkunç olduğuna karar verip sustu. Babası şuan ona dikdik bakıp bir dağ keçisi gibi ucun sivri boynuzları ondan dahada korkmasına yol açıyordu... Korkusundan dolayı bu konuşma dahada alevlenmeden sönüvermiş oldu. Rus, çenesini at arabasının kenara yaslayıp üzgün üzgün dışarıyı izlemeye devam ederken at arabasını süren sürücünün sesini duydu. Dediğine göre hedeflerine yaklaşıyorlardı. Bir süre sonra yavaş yavaş hedefleri ufukta gözüktü. İstanbul'un minik dağlarında boğaza bakan ama insanların çok gelmediği bir yere inşa edilmiş büyük bir köşktü hedefleri. Köşkün sahibi Osmanlı İmparatorluğu adında bir ülkwye sahipti. Kendisi, oğlu Türkiye ve evlat edindiği bir sürü çocuk ülkeyle beraber yaşıyordu. Birkaç hizmetli ve nöbet tutan askerler dışında insanlar yoktu ondan özellikle çocuk olan ülkeler için iyi bir yer olmalıydı. Ancak ne zaman Osmanlı'nın ismi geçse Çariçe ve Çar'ın yüzünde oluşan gergin ifade Rus'un Osmanlı'nın, babası veya geyik adam gibi korkunç biri olduğunu düşünmeye itmişti. Hem evlat edindiği çocuk ülkelerde geçmişte öldürdüğü ve yıktığı ülkelerin çocuklarıydı. Belki onlarada kötü davranıyor olabilirdi... Böyle güzel bir yer gözünde bir anda korkunç göründü. Şehire uzaktı ve böyle bir yerde babası ile kalacağı için gerilmeye başladı Rus... Ama ağlayamazdı yoksa yüzüne bir tokat yerdi ve canı acırdı, babasının eli sertti nede olsa...
Rus böyle düşünüp kendi içinde olayı dahada büyütürken at arabası bir anda durdu, atlar kişnedi ve şovalyeler atlarından inip karşı karşıya geçip Rus ve Rus Çarlığı için at arabasının kapısını açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Bahçesi
FanfictionKana susamış eski bir dost ve eskiden "sevdiği" bahçıvan arasında geçen olaylar İlk karşılaşma Cennet ve Cehennem Arası Olaylar Cennetten Ayrılma Tekrar Buluşma İşkence Dolu Yıllar Pişmanlık Sonsuz Cehennem Bir Umut?... Affedilme Umudu..