Bir gün, tüm gününü başını kaldırmış gökyüzüne bağırarak geçirdiği sıradan o gün, Tanrı'ya ettiği duanın karşılık bulacağını düşünmedi. Çünkü hiçbir zaman yalvarışlarına çağrı almadığını düşünürdü. Oysa ellerini tutan sıcak eller gerçekti ve ruhunu sarmalıyormuş gibi hissettiriyordu. Dudakları aralanıp kelime söylemek istese de kısık sesli bir hıçkırık kaçmıştı ağzından.
Gerçek miydi inanmak istemediği şu an. Changbin alnını Chris'in alnına dayayıp derin bir nefes aldı. Portakal çiçeği kokusu burnuna dolarken hafif bir gülümseme kapladı dudaklarını. "C-changbin... Hakkımdaki gerçeği öğrenince de aynı şeyi düşğnecek misin?" Titreyen ses tonu, kendine güvenmeyen bir çiçeğin rüzgarda gövdesinin sallanması gibiydi.
"Sadece anlat Chris. Tercihin olsun ya da olmasın, seni seveceğim. Çünkü hiçbir şey seni ve senin kalbini değiştirmeyecek."
Chris kafasını geri çekip Changbin'in kendisine bakan yüzüne odaklandı. Her ne derse desin güveni yerine gelmez gibi hissediyordu. Ama yine de bir şans vermek istiyordu. Hoşlanıyordu ondan. Gülüşünden, yüzünün keskin hatlarından... Chris bakışları ayakkabılarına odaklanırken derin bir nefes alıp titreyen soğuk ellerini sıcak ellerde rahatlatmaya çalıştı.
"Ben... Ben aslında erkek değilim. Adım Chrissy. Geçen sene göğüs kanseri oldum, evresi ilerlediği için göğsümü alındı." Chris gözlerinden akan yaşları durdurmaya çalışsa da yapamıyordu. Dudakları durmak bilmeden titriyor, ellerini kaplayan büyük elleri sıkmadan duramıyordu. "Lütfen... Sadece gerçekten sevebileceğine inanıyorsan kabul et beni.
Çünkü tekrar eden bir kalp kırığında dayanamayabilirim."
Chris gözleri ayakkabısında dolanırken ellerinde ayrılan ellerle titremesine engel olamamıştı. Ondan tiksinmiş miydi? Alt dudağı titrerken yanağını avuçlayan sıcak avuç içleri kafasını yukarı yönlendirmişti. Üşüyen vücudunu ısıtan gülümseme, ruhunu şefkatle okşayan parıltılı gözler. Seo Changbin ona bakıp gülümsüyordu.
"Kalbim seni sevmek için heyecanlı. Dilim ise hak ettiğin cümleleri söylemek için fazla sabırsız."
Chris yanaklarının yanmasını umursamadan Changbin'e yaklaştı. Dudaklarını tatmak istiyordu. Kiraz dudaklarını kendi çilek dudakları üstünde istiyor, arzuluyordu. Belki erkendi belki de gerçekten olması gereken bir andı. O an sadece onu düşünebiliyorken Changbin'in dudaklarından gözlerini ayırıp kendi dudakalrına bakan gözlere baktı. Daha sonra yavaşça kuru dudaklarını yumuşak dudaklara bastırdı.
Kendisini geri çekeceği sırada yanaklarını okşayan parmaklar onu kendisine çekmiş, sert baskılarla kuru dudakları öpmeye başlamıştı. Chris dudağına değen soğuk metali hissettiğinde titremesine engel olamadı, dudaklarına baskı yapan dudaklar arzuladığı her şeydi. Güzel bir hayattı.
Changbin kendisini zorlukla geri çekerken burunları birbirine değecek kadar uzaklaşmıştı. Bakışları önce kızarmış dudaklarda daha sonra da burnunun üstüne ve çevresine yayılmış tatlı pembe kızarıklığı izledi bir süre. Changbin sağ yanağındaki elini alnındaki saç topluluğuna götürüp yavaşça yukarı kaldırdı. Chris'in bakışları baygın, hala öpücüğün etkisinde duruyordu.
"Seni çok güzel seveceğim zarif çiçek." Dudaklarını küçük alına bastırdı. Belki de sözlerini mühürleyen bir daögaydı bu.
∆
of çok mu vıcık ya da ne bileyim başka bir şey...
bilmiyorum işte oof okuyun zaten ölüm sessizliği var yakında final olur. en fazla iki bölüm falan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stay Away From The Freak, binchan
Fanfictionchris: felix, bana ped getirmene ihtiyacım var.