1- Kardeşler

530 10 2
                                    

Öyle bir gündü ki bu, güneş ışınlarının tarlalara uğramaktan çekindiği, kasvetin çılgın kahkahalar atarak insanlara korku ve bezginlik aşıladığı bir salyangoz kadar sıradan, bir atmaca kadar istekli ve bir manda kadar ağır olarak tanımlanabilir. Ünlü yankesici Dila'nın dediği gibi "Çarpık dişler gibi sarı bir gün"

Böyle bir günde yolcular yola çıkmak istemez, askerler kılıçlarını bellerinde taşıyamaz, tüccarlar mallarını ve ceplerindeki keseleri unuturdu. Bıkkın ve monoton nidalar sokaktaki kedilerden yükselirdi. Zira sokaklarda farelerden ve kedilerden başka hiçbirşey bulunmazdı böyle günlerde, kedilerinde canı fare peşinde koşturmak istemezdi.

Bu sıkıntı verici sessizliğin ortasına hapsolmuş 3 kız vardı. Hikayemizin başlayabilmesini bu 3 kız kardeşe borçluyuz. Havanın bu nefret uyandırıcı miskinliği yaymasında onların hiç bir rolü olmamasına karşın, suratları sirke satan kasaba ahalisi kolayca onları suçluyor "Havanın bu halde olmasında bu kaltakların parmağı yoksa ben de neyim", diye söyleniyorlardı. Esasen bu öfke dolu sözleri söyleyenlerin aklı fikri, Allaran'ın dillere destan güzelliğe sahip 3 kız kardeşindeydi.

En büyükleri Mydes, yakında patlak verecek olan olaylar için barışçıl önlemler almayı düşünse de, en küçük ve en gözüpek kardeş Eli evin bir köşesine çekilmiş kırmızı elmastan yapılmış hançerini savaş için hazırlıyordu. Gösteriş budalası, kurnaz geçinen kasabalılar, 16 yaşındaki Eli'nin üç adam yaralayıp, gözünü hiç kırpmadan 2 savaşçının boğazını kestiğini bilselerdi asla bu ahmakça cesaret gösterisine kalkışmazlardı.

16 yaşındaki küçük bir cadı büyük bir kalabalığa karşı ne kadar dayanabilirdi? Ancak cüsseleri iri olan ama cesaret denilen duygunun bir sabun köpüğü gibi kalplerinde yer ettiği bu adamlar eğer ortanca kardeş Bree'nin de uzmanlık alanından bir parça haberdar olsalardı, bu işe başlamak için adım atmak yerine en uzak memlekete kaçabilmek için tabanlarını kıçlarına vura vura koşarlardı.

Kasabalılar kendi kabahatlerini örtebilmek için bu 3 kız kardeşi bir perde misali kullandılar. Kızlar bu kasabaya gelmeden evvel sanki hiç kuraklık görmemiş, hiç hayvanları ölmemiş, karıları hiç kısır kalmamış, gece vakti bülbüller hiç ötmemiş gibi davranıyorlardı. Bütün bu saymış olduğum ya da saymayı unuttuğum felaketler hep kızların kasabaya yerleşmeleriyle başlamıştı. Adamın biri şans eseri ayağını masaya vursa "Lanet olasıca sürtükler!", diye bir küfür savururdu. Bu kızlar gelmeden evvel ayağını hiçbir yere çarpmamış gibi.

Gecenin bir yarısı köpekler havlamaya başlayıp, o tatlı uykuları bölününce "Geberesice şıllıklar, hayvanlarda huzur bırakmadılar", diye avazları çıktığı kadar bağırırlardı. 

Ortada huzurun kalmadığı apaçık belliydi. Kasabanın bastı bacak, şişman kadınlarının çirkinlikte kendileriyle yarışan kocalarını, oğullarını ellerinden kaçıracaklar diye ödleri patlıyordu. Anaları kadar şişman olmayan ama gelecekte onlar gibi olacak miskin bakireleri de , yakışıksız kasaba gençlerini  cadılara kaptırıp kocasız göçüp gitmekten korkuyorlardı. Nesillerinin devam edebilmesi için bu uğursuz yaratıkların burayı terk etmeleri şarttı. Eğer gitmezlerse onlara sunacakları tek bir seçenek vardı: ölüm.

Yıllar önce Allaran'ın sekiz hanedanlığından üçü kedi köpek gibi birbirine girince, kasabadan eli silah tutan herkesi savaşa çağırmışlardı. Bu cesur mu cesur kasabalılar savaşa katılamayacaklarını çünkü savaş alanında çevik hareket edemeyeceklerini beyan etmişlerdi. Yoksa savaşa girseler diğer iki hanedanlığı düşürüler ve kendi efendilerini başa geçirirlerdi. Yağ çekme konusunda Allaran'da onlardan iyilerini bulamazsınız, aramayın boşuna.

Yine de bazısı kendini garantiye alabilmek için Kurt Binicisi Ulu Yultu tarafından yapılan tapınağa gidip, İlahlarına adaklar adamış, dualar etmişlerdi. Savaşa gitmemek için kışlık erzaklarını ellerinden çıkaran bile vardı, varın gerisini siz düşünün nasıl cesaret örnekleri olduklarını.

Ama bu akşam miskinlik yüklü havaya aldırdıkları yoktu. Bu akşam, karşılarında kılıçlı-baltalı adamlar da yoktu. Bu akşam hiç bilmedikleri bir coğrafyada değil kendi inlerindeydiler. Bu akşam bu iş bitecek, cadılar pıllarını pırtlarını toplayıp kasabayı terkedeceklerdi. Kasabanın eski huzuru geri gelecekti.

Böyle dedi meyhanede bira fıçısından çıkmış gibi kokan ayyaşın biri. Aynı anda tapınakta bir rahipte onu pür dikkat dinleyen cemaatine buna benzer laflar etti. Aynı anda kasabanın en zengin ailesinin evine toplanmış mal-mülk sahipleride kızları def etme peşindeydi. Dumanı bile tütmeyen fakir bir evde de kızların ölüm fermanı imzalandı.

7'den 70'e, kasabanın akıllısı, delisi, inançlısı, inançsızı, zengini, fakiri, tahsillisi, kör cahili, iffetlisi, fahişesi kısa zaman içinde kasaba meydanında toplanıvermişti. Böyle bir birlik kurabilmek için hükümdarın ajanları aylarca çalışırdı. Ama bu üç cadı, kısa sürede kasabanın birlikte hareket etmesini sağlamıştı. Her biri ellerine aldıkları meşaleler ile, kasabanın dışında ulu ağaçlarla bezeli ormanın ortasındaki yıkık dökük konağa doğru yürüyüşe geçtiler.

Allaran'dan ŞarkılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin