eh... biryerden başlamalıydım bilmiyorum ama bunu birine söyleyemiyorsam yazmalıyım diye düşünüyorum
Arabamla otoyola çıkmış londra merkezine doğru gidiyordum,akşam geç saatlerdi torpidodan bir paket sigara aldım camı açıp dışarı doğru bakınıyordum bir yandan'da gökyüzüne bakıp yıldızlara bakıyordum yukarıda ne kadar sayısız yıldız varsa dünyada'da o kadar insan vardır diye saçama bir düşünceye dalmıştım,otobanda sadece ben varmışım gibiydi birkaç araba vardı geneli zaten tır veya nakliye arabasıydı ne kadarını söyleyim bilmiyorum ama o günü hayal meyal hatırlıyorum bu yüzden birkaç şey dışına pek bir bilgi veremiyeceğım tek hatırladığım ölüyor üzere olduğum, Bunu nasıl açıklasam bilemiyorum ama ne gözlerimi aça biliyor nede kalka biliyordum bu his size tanıdık geldiyse evet azrailile minik bir sohbet etmişsinizdir.Size bir kitaptan bahsedeceğim aslına bu kitap gayet iyi ve konumuzla alakasız bir kitap ama bu kitap bir otobiyografi olunca iş değişiyor tabi kitapta anlatıldığı üzere hiç hapse girmedim veya hiç şarapı su ile karıştırıp içmedim ama yanlızlığın ve boşlukta olmamını hissini anlatan bir kitaptı benim için bu kitap Dostoyyevski adında bir yazara ait şu zamaman'da pek bilimesede harika bir yazardı kendisi kitapları her zaman beni benden alırdı ben bu boşluk hissini annem öldüğünde yaşadım aslında sizin bir aile bireyiniz ölmediyse çok sevdiğiniz birinden ayrılırken veya o kisi öldüğündede böyle hissedersiniz.Gözlerimi açtığımda başımda bir kadın ve birkaç kişi daha vardı kadın başımda oturmuş ağlıyordu bir adam onu sakinleştirmeye çalışıyordu bir hastanede olduğum belliydi kadın bana baktığımda hayla ağlıyordu bunu kim olduğunu anlaymıyordum hiçbir şey hatırlamıyordum 'brook... sen.. sen yaşıyorsun' dedi kadın 'o yaşıyor... birisi hemşireyi doktoru çağırsın hadi senize 'dedi bağırarak odaki diğer insanlar koşuşturuyordu hemşirelerden bir doktoru çağırmaya giderken kapıdan biri girdi, uzun boylu,kumral saçlı bir adamdı daha otuzlarında bile görünmüyordu şapkasını çıkartarak odaya girdi'yüzbaşı'dedi durgun bir sesle kafamda bir sürü soru vardı ben neden burdayım veyada bunlarda kim bu sorulara sonraya saklamalıydım daha önemlisi neden bu adam bana yüzbaşı dedi yatakta doğrularak gözleri ovaladım ' afadersiniz ama galiba yanlış odaya geldiniz ben yüzbaşı falan değilim'dedim yanımdaki kadın bana dolu gözlerle bakarak 'brookie ah tatlım'dedi bana sarılarak canım biraz acımıştı ama bu sarılma bana iyide gelmişti uzun zamandır biri bana bu kadar sıkı kimse sarılmamıştı sanırım bu kadını tanımaya başladım bunları kafamdan geçirdikten sonra bir şey aklıma takıldı takvimde 10 aralık 1975 yazıyordu benim hatırladığım zaman ise 1 ocak 1966 idi bu dana sonra ona soracaktım şuan zamanı değildi kadın yanındaki adam sayesinde beni bıraktı o adama teşekkür edecektim ' brookie beni hatırladınmı? benim carroline ablan'dedi ben anlayamıyordum bu kadın gercekten benim ablammıydı o gercekten iyi birine benziyoruz ben ise şuanda hakkında hiç bir şey hatılamayan bir budala gibiydim onun yanında o sırada bana yüzbaşı diyen adama doğruldum o ise doktor ile birşeyler konuşuyordu ama bir yandan endişeli gibiydi doktor ile konuşması bittiğinde doktor odadan gitti bana son bir defa baktı ve derin bir iç çekti doktorla konuşan adam 'bayan carroline biraz dışarıda beklermisiniz yüzbaşı ile yalnız konuşmalıyız' dedi carroline itiraaz etsede yanındaki adam onu ikna etti yüzbaşı kapıyı kapa tarak kendine bir sandalye aldı ve cebinden bir not defteri çıkardı ' evet... yüzbaşı şuna bir az ani ve saça oluyor ama kendinizi nasıl hissediyorsunuz'dedi bana bakarak aslında ilk başta dalga geçtiğini sandım yani bir insan uzun bir uykudan uyandıktan sonra feci bir sırt ağrısı veyada bir ton soruyla uyanırsa veyada uyandıysa benim yeride olan biri eminimki kalp krızı geçirirdi sanırım bir az abarttım ama şuana bir roman okuyorsun bunun abartılı ve birazda dramatik olamalı ' nasılmı hissediyorum galiba vücudumun new yorktaki tüm insanlar basmış gibi' 'anlıyorumböyle birşe iykide yaşamamışım'dedi defterine birşeyler yazarak etrafa bakınıyordum odada bir radyo vardı birkaç gazetenin yanında duruyordu 'peki tam isminizi hatılıyormusunuz'dedi adam 'hayır sadece ablam olduğunu söyleyen kadın bana brookie diye seslenmişti onun dışında hatırlıyamıyorum'dedim üstümdeki örtüyü kaldırarak 'peki anlıyorum,Askerdeki hayatınızı hatırlıyormusunuz'dedi askerlikmi bu adam galiba benimle dalga geçiyor diy edüşünürken'anlıyorum'dedi defterine birşeyler daha yazarak 'peki sizibiraz yalnız bırakıcağım kıyafetleriniz banyo dolabının üzrinde ve diğer eşyalarınız'dedi odadan çıktığındaetrafa bakındım doğruldum ve ayağa kalktım yatağın yanındaki sudan bir iki yudum aldıktan sonra lavaboya doğru ilerledim aynaya baktığımda saçlarım uzamış ve sakalım çıkmıştı saçlarımı çokta umursamadım sakallarımı kesmeliyim diye düşundum,üstümdekileri biryere atarak banyoya girdim suyu açıp düşünmeye başladım aklıma hiçbirşey gelmiyordu boşlukta gibiydim ama bir şey söylemek istiyordum kendime ama ne işteanlamadığımda buydu ne kadardır uyuyordum veya neden hastanedeydim herşeybana çok mantıksız geliyordu o adam askerlik hayatımdan bahsediyordu acaba askermiydim,banyodan çıkıp radyoya doğru yöneldim aradığımı bulamasamda birşarkı vardı melodisi kulağa hoş geliyordu şarkının adı sevenseas of rhye,çekmeceleri karıştırırken bir paket sigara ve birsaat vardı kırık ve doğruyu görtermiyordu onemsemden saati takıpceketimi giydim aynaya geçip radyoyu kapattım saçlarımı düzeltip odadan çıktım odadan çıkınca kendimi clauede duval gibi hissediyordum sanki kollarımda kelepçeler halkın onune çıktartılıyordum,bu düşüncdyi bir kenara atıp hastane lobisine bakınıyordum büyük ve fazla sesliydi, biranda kendimi dışarı attım cebimden bir paket aldım ve yaktım,Bu baya iyi gelmişti odumanı özlemiştim 'başımıarkaya atıp o adamı bekledim geri geldiğinde ona ismini sormayı duşunuyordum,adam 'evet burdakı ilerimizde bitti'dedi sıcak bir gülümsemeyle 'bu arada ismini hiç sormadım ismin?'dedim yürüyerek 'Alex Watson'dedi bir dal yakarak 'güzelmiş'dedim,yanımızdan geçen bir çocuk 'GELİYOOOR,GELİYORRR,müzikdünyasının yıldızları geliyor!!!'diye bağrıyordu,o sıradaalex arabanın kapısını açarak 'Rahatınıza bakın'dedi emliyet kemerini takarak sigarasını içine bir kere daha çekerekdışarı attı birkaç kul üstüne düşüştü onları silkelekten sonra radyoyu açtı radyoda California dreaming çalıyorduhareketlı ve eğlenceliydi 'kulağa güzel geliyor değilmi?'dedialex arabayı çalıştırarak araba hernekadarbir ford cutlass superme olsada harika bir sesi harikaydı londra merkezden çıktıktan biraz daha sonra uyuya kalmışım 'neredeyse 6 yıl uyudun ama yine uyuyormusun'dedi alex bir yola bakıyor birde bana bakıyordu ben yinede uyuymayı tercih edipgözleri kapadım, yolda hatırladığım tek şey alex in 3 paket marlboro bitirmişti gözleri açtığımda geceydi yıldızlar aynı o günki gibiydi alex arabayı bir yere çekmiş biriyle konuşuyordu hayao kadar karanlıktıkı hiç bir şey göremiyordum,Alex içeri geldiğinde 'günaydın uyuyan güzel'diyerek arabaya bindi arabayı çalıştırdıotobana çıktığımızda torpidodan bir paket aldım,ambalajını açıp paketten bir tane aldım 'bir sorum var yüzbaşım...'dedi'öncelikle bana yüzbaşı deme çok remi oluyor demiştim'dedim gülerek oda güldü o sırada kafamı cama yaslamış o kadını düşünüyordum çok tanıdık bir yüz olmasına ramen hatırlamıyordum bunları düşünürken kulağımda sinir bozucu bir çınlama oldu etrafıdaki sesleri duyamaz oldum 'brook..'dedi şiddetli bir seslesarsılmıştım 'efendim...üzgünüm dalmışım'dedim ve sigarayı içime çekerek kafamı cama yaslayıp radyodan çalan şarkıyı dinliyordum 'güzel melodi'dedim kısık bir sesle 'Evet bu arada,seni bekleyen biri varmı bu soru çok özele giriyorsa söylemek zorunda değilsin'dedi bana bakarak sonrada tekrar önüne döndü arada bir sessizlik oldu radyo sesi kısık esintili bir hava gökyüzünu süsleyen onlarca yıldız hangi birini sayayım 'sanırım hayır anlarsınya pekbir şey hatırlamıyorum'dedim ona bakarak ona baktığımda dikkatımı çeken bir sürü özelliği vardı konuşmadan önce dudaklarını yalaması ve bazen sanki içinizi okuyan gözleriyle size bakması her insanda olan özellikler değil ama bunlar onda hoşuma giden şeyler sanırım hoşuma gitmeyen yok 'anlıyorum yanlızlık ve belirsizlik insanı yıpratıyor değilmi'dedi bana bakarak bu cümleleri derken özlem doluydu 'peki senin bekleyenin varmıs öyle bakalım bu şanslı kızda kim'dedim ona heyecen dolu bakışlar atarak 'o benim tatlı yıldızımdı belki beni çoktan unutmuştur ama bilmiyorum onu çok özlüyorum keşke ona şuan sarılabilsem 'dedi içimden vay be dedim umarım kız onun kıymetini bilir onu cidden çok seviyor hayatımı gözden geçirisem neredeyse 6 yılımı ve ondan önecisin hatırlamıyorum eğer iyi bir ilişkim olsaydı onuda hastane odasındagörürdüm veya bana bahsedilirdi öylebirinin olmasını isterdimama bu sadece bir hayal, Yolun geri kalanında yine uyumuş olsamdaani bir araba duraksamasıyla uyandım askeri kapın önündeydik alex arabadan çıkıp topal,kahverengi saçlı ve benden daha yaşlıydı alex muhtamel olarak albayına selam verdi, arabadan çıktığımda erler talımat yapıyordu bazılarıda hızlı hızlı yürüyüp geçiyordu alex arabnın bagajını açıp içinden eşyalarımı aldı aslında pek bir şeyyoktu 4,5 kitap birkaç defter ve 2 tane kazak vardı,binadan içerigirdiğimizde elinde silahları olan askerler bizi karşıladı ,kolidorda yürürken bir yandan bana odaları gösteriyordu 'Burasıda istikbarat odası'dedi kapıyı açarak,odaya girdiğimizde birkaç personel vardı hepsi birşeylerle uğraşıyordu bazılarıda öylace duruyordu 'burasıda ülkenin beyni'dedi alex bana odayı gezdirirken bir şey gözüme çarptı...bir kadın onu daha önce hiç görmemiştim kumral ve kısa saçları vardı gördüğüm kadınlarda olmayan güzel yeşil gözlere sahipti çekik gözleri yeşili daha çok öne çıkartıyordu,bunları düşünürken kadın yanıma yaklaştı 'yüzbaşım'diye selam verdi 'sizi burada görmeyeli uzun zaman oldu,duyduklarım doğruysa bir kaza geçirmişsiniz'dedi o sırada alex 'işte bu hanımefendi- de gazetecimiz ve ajananımız bayan nikima'dedi eliyle onu göstererek'beni hatırlamıyor olabilirsin yüzbaşı ama hatıralarunutulmaz'dedi omzuma donunarak araksından ona baktığımda ısklık çalarak 'ne kadın ama burda onu seven çoktur ama içlerinden severler göründüğünden daha serttir'dedi alex yürümeye başladığında kafamda daha fazla soru belirmişti ama bu soruları bir kenara atarak alex'i takip ettim bana ranzaların olduğu odayı gösterdi odada kimse yoktu ama birkaç kişinin kaldığı belliydi oda posterler ve kitaplar vardı iki ranza vardı birde bir masa, masanın üzerinde dikkatımı çeken birşey oldu ,birkaç tane plak vardı 'o sen olmalısın 'dedi askerlerden biri 'merhaba'dedim sakince 'sensin!,şu ünlü dedektif brook cinayet çözenlerden kayıp kedi arayanlardan değil'dedi yatağa oturarak 'eee dedektif buraya seni hangi rüzgar attı bir cinayet,seri katil ve kayip kediler'dedi gülerek o sırada farkına varmıştım ki işimin ve görevimin ne olduğunu ama anlayamadığım tek şey vardı , ben neden 6 yıldır uyuyordum,o bunları derken bende sakince karşı yatağa oturdum 'aslında bende buraya tam olarak neden geldiğimi bilmiyorum 'dedim 'seni buraya kim getirdi'diye sordu asker 'alex diye bir çavuş 'dedim bir anda gülmeye başladı 'neden gülüyorsun 'dedim asker gülmekten gözleri dolmuş olan gözlerini silerek 'neden mi ?....neden mi,ordunun tek ibnesiyle neredeyse 7 saatlik bir yolculuk yaptın sikildiğini hiç anlamadınmı'diye söylenerek masanın üzerindeki plaklarla oynamaya başladı....
~
Selam , ben baki aslında bu hesaptan kitap yazmıyordum ama şifresi yine unuttuğum için artık bu hesabı kullanıyorum her nekadar birinci bölüm için fazla uzun olduysada yinede burayı okuyorsan kitabı beğenmişsin demek.