Buz kesmiş, soğuktan tir tir titreyen ve artık kızarmış olan ellerimi biraz olsun ısıtmak amacıyla ceplerime koydum. Elimde olsa evden hiç çıkmaz ve sabahtan akşama kadar yorganın altında dururdum. Ama yapmam gereken şeyler vardı, sorumluluklarım vardı.
Omuzlarımı hafif kaldırıp kendime doğru çektim. Sadece ısınmaya çalıştım, zaten kalın montum bile yeterince ısıtmıyordu.
Rüzgâr deli gibi eserken beraberinde yağmur damlalarını getirmeye başladığını hissettim. Bugünün böyle geçeceğini az çok biliyordum, havalar fazla dengesizleşmişti son günlerde.
Hızlıca kampüse yakın bir yerde, apartmanlardan birinin önüne geçtim. Yağmur ve soğuk bu tarafa esmiyordu, merdivenlerden birine otururken soğuk mermer poposumu üşütse de umursamadım. Sonunda ellerimi ceplerimden sigara kutusu ve çakmak ile çıkarttım. Bir dalı paketten çıkartıp dudaklarım arasına koyarak etrafa bakınmıştım, elimle ucunu siper edip yakmaya çalıştığım sigara beni öfkelendirmişti kısa sürede. Birkaç denemenin ardından sonunda çakmak yandığında iç çektim. "Yenisini almalıyım..." diye mırıldandım kendi kendime. Tam o sırada dudaklarım arasından sertçe çekildi sigara. Başımı kaldırıp gergince dikilen hyunguma baktım bir süre. Namjoon hyung, sigarayı kendi dudakları arasına yerleştirip kendi çakmağıyla yaktı ve zehirli dumanı ciğerlerine doldurup havaya üfledi. "Sigara içmemen gerektiğini konuşmuştuk sanıyorum ki."
"Sadece gergin olduğum zamanlarda içtiğimi biliyorsun."
"Bugün gergin olmana gerek yok. Okulun ilk günü. Üniversitelisin. Hayatını düzeltmek adına bir adım atıyorsun. Kendini kurtaracaksın."
"Kendimi mi kurtaracağım?" dedim şaşkınca, hatta komik geldiği için gülmeden de edememiştim. "Evet?"
"Aptalca bir hayalden başka bir şey değil şu dediğin. Ben artık kurtulamam, bunu biliyorsun."
"Taehyung-"
"Hyung. Okulun ilk günü, şu konuşmayı yapmayalım. Tamam mı?" Ayaklanıp poposumu temizledim ve kampüse doğru ilerlemeye başladım. Elimdeki kartı otomatik yere basıp turnikelerden geçtikten sonra binaya giriş yaptım. Ardımdan da Namjoon hyung peşimden girdi hızlıca.
"Sigara keyfimi bozdun."
"Zararlı olduğunu biliyorsun Tae."
"Zararlıysa sen neden içiyorsun?"
"Senin için ekstra zararlı."
Bu söylediği mantıksızdı, zaten o şeyi her zaman ağzıma süren biri değildim, gerginliğimi üzerimden atmak adına kendimi kandıracağım bir oyalanma süresiydi gözümde. Göz devirdim, zararlı olduğu konusunda haklı olabilirdi ama bu beni haksız çıkartması konusunda kesinlikle sinir bozucuydu.
Kafamı kaldırdığım o an o kadar hızlı akmıştı ki, gördüğüm şeyin beni yanıltması için inanmadığım Tanrı'ya dualar etmeye başladım. Uzun boylu, simsiyah giyinmiş bir silüet kalabalığın arasından geçip gittiğinde elimle ağzımı kapattım. "Sorun ne?" dedi Namjoon hyung. "Taehyung? Ne oldu?"
"Hyung... Sen de gördün mü benim gördüğüm şeyi?"
"Neyi?"
Geriledim. Eğer gördüğüm şey gerçekten doğruysa buna hazır hissettiğime emin değildim, kaçmak benim için daha kolaydı. Çıkışa yönelmiştim ki Namjoon hyung bileğimden yakalayıp durdurdu beni. Anlamıştı. "Saçmalama Taehyung. Sorun yok, sınıfa gidelim. Hadi."
Bir süre sadece sessiz kaldım, hayal olduğunu düşündüm. Ya da böyle olmasını istediğim için ısrar etmedim, ayak uydurdum. Uzun, geniş koridorda büyük adımlar atmaya çalıştım hyunguma yetişmek için. Onun bir adımı, benim üç adımımdı. Bu yüzden o yürüyorken ben koşuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tonight, tk
FanfictionAma Jungkook böyleydi, her zaman böyle olmuştu. Kafasına estiğini yapar, kendi doğrusuyla yaşardı. Ben ise onun doğruları arasında artık yer almadığıma emindim.