2

127 19 8
                                    

"Ayağa kalk." Nefesimi dizginlemeye vakit vermeden işittiğim ses alanda yankılanırken başımı ellerim arasına almış, sakinleşmeye çalıştım. "Tekrar dene." Ağlamak üzereydim. Bir türlü odaklanamadığım antrenmanı yarıda bırakıp, koşup gitmek istiyordum buradan.

Kaçıncı kez olduğunu bilmediğim atlayış yüzünden kızaran, hatta birden fazla düştüğüm için kanayan dizlerimde gezdirdim gözlerimi. "Ne oluyor sana? Kendine gel, ayağa kalk!" Canım acıyordu, gördüğüme emin olduğum tanıdık beden kafamdaki düşüncelerimi sakinleştirmeme izin vermiyordu. Zorlukla kaldırdığım bedenimi buzun üzerinde ileriye iterken antrenörüme çevirdim bakışlarımı, yanından kayıp geçtiğim esnada sinirden köpüren suratıyla bağırmıştı ardımdan. "Bu yarışmaya katılmak istediğine emin misin Kim?"

"Üzgünüm."

"Üzgün olman sana birincilik getirmeyecek."

Söylediği şeye baş sallamakla yetindim, tartışma yaratacak cümlelerden kaçınıyordum. Zaten o konuşmasına devam edemeden piste giriş yapan Jimin, bay Hwang'ın sözünü keserek koca gülümsemesiyle beni bu durumdan çekip çıkarmıştı. Çok sevgili antrenörüm ise başını olumsuz anlamda sallamış, eşyalarını alarak alandan çıkmakla yetindi. Gitmeden "Bugünlük bu kadar rezillik yeterli." cümleli nidâlarını da unutmamıştı tabii.

"İyi ki geldin Jimin." Kendimi pistin dışarısına atarak ona doğru adımladım, sıkıca sarıldığım arkadaşımdan sonra hızlıca arkamda bulunan yedek kulübe koltuklarına attım kendimi. Endişeyle yanıma oturan ve gülümsemesiyle içimi rahatlatan bebeğim ellerime uzandığında iç çektim. "Sorun ne Taehyung?"

"Birden fazla sorun var." Patenlerimi ayağımdan çıkarırken gözlerimi saniyelik tepkisini görme amacıyla arkadaşıma çevirerek tepkisini ölçtüm, daha sonra ise derince nefes alarak geriye yaslandım. "Bugün onu gördüm." Anlamadığını belli ettiği mimikleriyle yüzüme daha çok yaklaştığında sinirle saçlarımı çekiştirdim ufak ufak. "Jungkook, Jungkook'u gördüm."

"Yok artık Taehyung!" Yüksek çıkan sesiyle, endişeli gözlerini büyüterek yüzümü incelemişti. Peşinden ise aynı şekilde vücuduma döndü. Bunu yapması beni oldukça rahatsız hissettirirken, yaparken kurduğu cümle daha çok dumura uğramama sebebiyet verdi. "Sana zarar vermedi değil mi?"

Başımı olumsuz anlamda salladım, onu savunacak güç bırakmamıştı bende. Kendi içimde dahi savunamadığım birini dışarıya karşı da savunamazdım zaten. "Ne zaman dönmüş acaba? Aynı okulda olduğunuza emin misin?" Gözlerimi ona çevirdiğimde iç çekme sırası ondaydı. "Aynı üniversite kaydı yapmadığım için pişmanlık duyuyordum zaten, şimdi daha çok rahatsız olacağım. En azından Namjoon hyung seninle."

"Beni çok sıkıyor."

"Kardeşini iyi hissettirmeye çalışıyor."

"Gerçekten kardeş değiliz Jimin."

"Üvey ama en azından Namjoon hyung bunu göz ardı ediyor."

"Bu konuda konuşmayalım." Bıkkınlıkla yerdeki patenlerimi aldım, zaten bu konu hakkında ne zaman konuşsak sonu bir yere varamıyordu. Bu yüzden kestirip atmak daha kolayıma geliyordu artık. Patenlerimin korumalarını takarak çıkışa adımlamaya başladım. Ses çıkarmadan peşimden gelen arkadaşım çoktan yanıma yetişmişti bile. "Çalışma pek iyi geçmedi sanırım."

Cevap vermedim, o da bir şey söylememişti zaten. İyi geçmediğinin, hatta berbat geçtiğinin farkındaydı. En azından dizlerimi fark etse de sadece nasıl geçtiğini sormakla yetinmişti. Anlatmam gereken zamanda anlatacağımın farkındaydı, bana her zaman böyle yaklaşması benim için rahatlatıcıydı.

Sessiz geçen yolculuğumuz Jimin'i eve bırakıp benim de eve gelmemle son buldu. Anahtarını dahi çevirmekte zorlandığım kapıyı Namjoon hyung açtığında, beni bekleyip beklemediğini düşünmeden edememiştim. Gerçekten abilik olayına biraz fazla kaptırıyordu kendini, ancak bu babamın annesiyle evlenmesi yüzünden değildi. O Jimin ve bana karşı eskiden de böyleydi. Jimin şimdiye göre eskiden olan şeylerde bir değişiklik gösteren biri değildi, sadece benim eski neşemi toparlayamadığımın ikisi de farkındaydı. "İçeride mi?" Mırıldanarak sorduğum soruya karşı bıkkın bir tavırla olumlu anlamda salladı başını, ardından sakin olmam adına omzumdan tutarak içeriye adımladı benimle birlikte. Büyük evin salonunda, kendine ait kibirle büründüğü koltukta yayılan herifin gözleri yüzümde gezerken elindeki içkisini masanın yanına koymayı ihmal etmemişti. "Biricik aşkınla karşılaşmışsın oğlum." Sırtımdaki çantayı toparlayarak söylediği şeyi ve onu görmezden gelmeyi tercih etmiş, merdivenlere doğru ilerlemek istemiştim fakat asla kapanmak bilmeyen ağzı, tekrar açıldığında sözleri; yerimde sabit kalmama sebep oldu. "Hayret bu defa dayak yememişsin."

"Bana bir iyilik yap," Bedenimi ona doğru çevirerek tiksintiyle baktım suratına, kıyameti koparmasını ya da fiziksel şiddetini umursamayı bırakalı uzun zaman oluyordu. Ancak bana yaptığı psikolojik şiddet, bedenimin kaldıracağı bir durum haline gelmekten çıkmaya başlamıştı. Bu güne kadar pek fazla muhatap olmadığım babama karşı, yeniden Jungkook yüzünden karşı karşıya geldiğimde kendime dur diyemedim. Bu da kazanamadığım savaşlardan biriydi. "Ya kısa zamanda öl, ya da git suçunu itiraf et." Cümlemi tamamlar tamamlamaz ayağa kalkan babam, tam olarak karşıma geçmeye çalışsa da bunu başaramadı. Namjoon hyung onun tam karşısına dikildiğinde, tehditlerini önüne gelen engelin arkasından savurmak zorunda kalarak yaptı. "Eğer o ağzını açarsan, görmekten korktuğun bedenin küllerini ziyaret edersin! Tıpkı diğer arkadaşın gibi." Bağıra bağıra haykırdığı cümlesi gülmemi bastırmamı engellerken gözlerimi çekmedim o iğrenç yüzden. "Bana ettiğin bu itirafları devlete söylemeni istediğimde neden köpürüyorsun? Herkes ezebildiği kişiye kafa tutuyor değil mi baba?" Üzerime doğru atılmaya çalışan herifi benden uzaklaştıran Namjoon hyung, yukarı çıkmamı söylerken annesi de oturduğu koltuğunda öylece duvarı izliyordu. Hâlâ defolup gidemediğimiz şu eve hapsoluş sebebimiz de annesiydi. Hâlâ biricik eski sevgilime, açıklayamayacağım durumların sebebi de annesiydi. O kadının hayatını, benim tek ters hareketimle zindana çevirebileceğini biliyordum. Babam olacak herif ise korktuğum şeylere oynamayı çok iyi biliyordu.

O öylece arkamdan bana tehditlerini savururken asıldığım çantamla ilerledim merdivenlere, hayatımı mahvettiği yetmiyormuş gibi bir de benden ona saygı ve hürmet göstermemi bekliyordu. En yakın arkadaşlarımdan birini benden çekip alırken, yanında sevgilimi de bana düşman etmişti. Öncelerde aşkla bakan gözlerde, şimdi nefret görmemin sebebi ben değildim. Korkumun sebebi bana vurması da değildi, Jungkook'un nefreti öyle büyüktü ki anılarla birlikte altında eziliyordum. Zaten arkadaşımın katiliyle aynı çatı altında kaldığım yetmiyormuş gibi, şimdi ise; bana sanki onu kendi ellerimle öldürmüşüm gibi davranan eski sevgilimle aynı okuldaydım. Nefes almaya ihtiyacım vardı ancak her geçen gün oksijenim bitiyor gibiydi, benden ziyade benim tarafımda olan herkesten uzaklaşması benim yıkım sebebimdi.

Dediğim gibi; onun nefreti öyle büyüktü ki, Namjoon hyung ve Yoongi hyung'u görmemişti gözü. Ben onun gözünde en yakın arkadaşını öldürmüştüm, benim de arkadaşım değilmiş gibi yapmıştım bunu. O ise beni savunan katilin yancıları olduğunu söyleyerek gardını aldı arkadaşlarına. Belki babamı savunduğumu iddia etmek yerine beni dinleseydi, yüzüme indirdiği yumruk yerine sakinleşseydi beni çekip çıkarırdı bu çukurdan.

Ama Jungkook böyleydi, her zaman böyle olmuştu. Kafasına estiğini yapar, kendi doğrusuyla yaşardı. Ben ise onun doğruları arasında artık yer almadığıma emindim.
















lutfen hayalet okuyuculugu yapmayin 😭
siz yorum yaptikca bolum gelcej cunku

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

tonight, tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin