Derinden gelen acı acıtmaz. Göğsümüzde biriktirdiğimiz acılar gün gelip yüze vurulduğunda ne kadar acıtabilir ki?
Acıtsa da öldürmez.
Ya da siz öğrenmek zorunda olursunuz hayatta kalmayı.
Hayat sizi bir toz parçası gibi kuytuya iterse yeni bir rüzgar lazımdır özgürlüğe.
Sıcak olan yerin rüzgarı tozludur, hasta eder.
Soğuğa kaçacaksın ki gün gelip hayat penceren açılırsa özgür kılınasın.
Demeden "ne oldu ötekilere? kavuştular mı benim gibi özgürlüğe?"
kaçacaksın, fırsat bulmuşken kurtulacaksın.Ve kim bilir başka bir yaşamın içinde bulacaksın kendini. Kim bilir aynı evin başka bir odasına uçacak özgür oldum sanarken kendini kandıracaksın.
Seren de böyle sürüklendi işte.
Bir toz parçasından farksız, utanç kaynağıydı ve gizlenmek istenmişti.
Belki bir toz parçasına göre fazla gururluydu ama onunda her varlık gibi duyguları vardı.
Evet, her varlık gibi.
Belki bir kağıt, belki bir kalem, belki bir ayna.
Cansız olduklarından habersiz düşünürler, hissederlerdi.
Veya Seren fazla empati kurmaktan eşyalara bile anlam yüklüyordu, kendine yüklenmediği için.
Göz ardı edilen gönlü herkese, her şeye huzur dağıtmak istiyordu.
Tabi bi süre sonra farketti, ruhsuz bir varlık düşünemez, duygusuzdur.
Bunun farkında varacaktı er ya da geç.
Ve asıl Seren'i o zaman tanıyacaktı.
Kuytuda gece çöktüğü zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYTU TOZU
General Fiction16 yaşındaki Seren'in tıpkı bir kuytu tozu gibi unutulmuş, göz ardı edilen, gizlenen, karanlık hayatını okuyoruz.